Demokrasi Türbandan İbaret Değil
Bir ABD'li Hukukçu Prof'un makalesi..
Noah Feldman
Batı Türkiye'nin İslami eğilimli iktidar partisi hakkında tam olarak ne düşüneceğini bilmiyor: Türkiye için liberal, Avrupalı bir gelecek mi, yoksa İslamcı bir gelecek mi öngörüyorlar? Başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına dair görünüşte ufak bir mesele üzerine bu hafta yapılan oylama, bu soruyu cevaplamak açısından bize bir başlangıç noktası sunacak.Kadınların üniversite kampüslerinde başını örtmesinin yasak olması, AKP'nin başının belasıydı. Bu yasağın dinibütün kadınları yüksek öğrenimden mahrum bırakmak gibi vahim bir etkisi var. Birkaç yıl önce, İslam üzerine ders vermek üzere seyahat yaparken Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kızlarından biriyle, İstanbul'da değil, Indiana Üniversitesi'nde tanıştım. Orada olmasının nedeni en azından kısmen başını örterek eğitim alabilmekti.
MHP'ye mi takıldı?
Modern Türkiye'nin kurucusu Atatürk'ün uyguladığı agresif laikliğin yadigârı olan bu yasak ancak anayasal bir değişiklikle kaldırılabilir. AKP'nin bu tür bir değişikliği, Türkiye'nin devlet merkezli, etnik açıdan dar anayasasında kapsamlı bir tadilat paketinin parçası mahiyetinde, onlarca değişiklikle beraber, birkaç hafta önce gündeme getirmesi bekleniyordu.
Paketin basına sızdırılan muhtevasındaki değişiklikler, Türkiye'yi liberal bir anayasal rotaya sokacaktı. Haberlere göre paket egemenliği devletten alıp halka verecek ve 'Türklük' sınıflamasının gerçekte bütün etnik kökenleri (dolaylı olarak, farklı kimlikleri uzun yıllardır bastırılan Kürtler de dahil) kapsadığını kabul edecekti. Yeni anayasa çocuklarının eğitimi konusunda ebeveynlere daha fazla söz hakkı tanıyacak, devletin belirlediği dini müfredat dışında tercihte bulunmalarına izin verecekti. Bu bağlamda, başörtüsü yasağının kaldırılması, liberal, Batılı ülkelerin değer verdiğini iddia ettiği inanç özgürlüğüne yönelik bir diğer adımdan ibaret görülebilirdi.
Fakat değişiklik paketi resmi olarak meclise sunulmadan önce, azınlıktaki laik bir parti olan MHP, başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla sınırlı bir değişikliği gündeme getirdi. Bu partinin desteği, hükümetin bu konuda istediği her değişikliği yapabilmesini güvence altına alıyordu -velhasıl dün yapılan ilk oylamanın ardından değişikliğin nihai onayı alacağı belli oldu. Anlaşılan Erdoğan, başörtüsü yasağını kaldırma fırsatını tepemeyeceğini düşündü.
Ne var ki yasağı kaldıran değişikliklerin kabulü, anayasa paketinin geri kalanının gündeme getirilip getirilmeyeceği konusunda kuşku yaratıyor. Görünen o ki, iktidar partisindeki bazı sertlik yanlıları, başörtüsü yasağının kaldırılması gibi dini kazanımları başka yollardan elde etmek dururken, liberal anayasal idealler üzerinde mücadele etmeye değip değmeyeceğini sorguluyor. Sordukları sorular nedensiz de değil: AKP, kendisini sadece laikliğin değil, geleneksel Türk milliyetçiliğinin hamisi olarak gören ve bütün büyük liberalleştirici değişikliklerden kaygı duyan orduyu tahrik etmemek hususunda daima dikkatli davranmak zorunda.
Mesele Erdoğan'la ilgili büyük bir soruyu da gündeme getiriyor: Partisinin kapsamlı anayasal reform planına bağlı mı, yoksa sadece dini çıkarlara mı hizmet ediyor? İkincisi doğruysa vahim bir hata yapıyor demektir -Türkiye Avrupa ve Batı uygarlığına entegrasyona devam edecekse, liberal değerlerle İslam'ın sadece uyumlu değil, birbirini tamamlayıcı olduğunu da göstermek durumunda. Bu mesajın muhatapları arasında, Hıristiyan olmayan bir ülkeyi AB yörüngesine sokmak konusunda tarihsel nedenlerden dolayı kuşkulu (belki de fazla kuşkulu) olan Avrupa da var.
İslam dünyasına da örnek olabilirdi
Ancak daha da önemli bir muhatap, Müslüman dünya. Küresel İslamcı hareketin yükselişi, hayati önemdeki karmaşık bir tartışmayı da tetikledi: Gerçekten İslami bir hükümet her vatandaşının bireysel özgürlüğü ve eşitliğine saygı gösterebilir mi ve göstermeli mi? İslam'la demokrasinin uyumsuz olduğu iddiasının mümkün olan en ciddi yanlışlanması, liberal ve İslami değerlerin bir arada yaşayabildiği bir hükümetin mevcudiyetidir.
Türkiye'de işe başörtüsü yasağını kaldıran değişikliklerden (ki baskıcı laikliğe karşı inanç özgürlüğü bakımından ders konusu niteliğinde) başlanması gayet olumlu. Neticede bizzat liberalizmin kökleri, Hıristiyan dininin özgürlüğünü koruma arzusuna dayanıyor. Fakat liberal demokrasinin kalıcı gücü, vatandaşlığı genişletmek ve anayasal güvenceleri azınlık gruplarına ve hükümet baskısı karşısında savunmasız olanlara yaymaktan gelir.
Türkiye'nin Müslüman dünyada bu rotanın feneri olma şansı var -yola devam edip etmemek Erdoğan'a kalmış. (Harvard Üniversitesi hukuk fakültesinde profesör, Dış İlişkiler Konseyi üyesi, 8 Şubat 2008)
radikal