Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Devlet Bey’in Devlet Terbiyesi, ve..

Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan’ın, 13 Haziran günü bir günlüğüne gittiği Azerbaycan başkenti Bakû’da en çok da, Rusya lideri V. Putin’le yaptığı görüşme ilginçti. Çünkü, Putin, 24 Nisan’da Ermenistan C. Başkanı’nın daveti üzerine, 1915-Ermeni Hadiseleri’nin 100. yıldönümü adına yapılacak törenlere katılmak üzere Erivan’a gitmekle Erdoğan’ın sert açıklama ve eleştirilerine muhatab olmuştu.
O soğuk rüzgarlardan sonra Putin ile Erdoğan arasında ilk kez rû-be-rû / yüzyüze bir karşılaşma geçrekleşmişti, Bakû’da.. Yapılan açıklamalarda Erdoğan’ın Putin’e, Erivan’a o gün gitmesi münasebetiyle serzenişlerini tekrarladığı anlaşılıyor. Ama, görüşmenin yine de gerilimsiz ve sıcak geçtiği, esprili ve konuşma görüntülerinden de anlaşılıyor.
*
Tayyîb Erdoğan’ın, Bakû dönüşünde uçakta, gazetecilerle sohbet ederken yaptığı ve seçim sonrası kurulacak yeni Hükûmet’in şekli üzerinde söyledikleri, aslında normal bir çerçevedeydi, kanûnen de olması gerekenleri söylemişti, Erdoğan: ’Önce, Meclis’te temsil olunan partilerin Genel Başkanlarını çağırıp görüşeceğim. Sonra.. Önce birinci partinin genel başkanına hükûmet kurma vazifesi vereceğim, o kuramazsa;, sonra ikinci partinin genelbaşkanına.. O da kuramazsa, -ki zaten bu vazifelendirmelerin anayasa gereği, 45 gün içinde sonuç vermesi gerekiyor..- yine anayasa gereği, otomatik olarak Meclis’in münfesih olacağını, -varlığının kendiliğinden- sona ereceğini ve seçimlerin tekrarlanması gerektiğini âmirdir..’ diyordu, özet olarak böyle..
Erdoğan burada doğru bir düzeltme de yapıyor ve ’erken seçim’ kararı alınmasından sözetmiyor, ’seçimin tekrarlanması’ndan sözediyor..
Çünkü, ’erken seçim kararı için, Hükûmet’in teklifi üzerine Meclis’in karar alması gerekiyor.
Burada ise, seçim sonrası çıkan tablodan bir hükûmet çıkamıyacağı 45 gün içinde anlaşılınca, Meclis otomatik olarak ortadan kalkıyor ve seçimlerin yenilenmesi için, herhangi bir Meclis kararını gerektirmiyor.
Tayyib Erdoğan’ın bu noktaya dikkat çekmesi ilginçtir..
Ama, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Tayyib Erdoğan’a sırf, muhalefet olsun da nasıl olursa olsun kabilinden hele de seçim sonrasında diline pelesek ettiği sözler, onun daha önceleri, bütün cumhurbaşkanları için takınılmasını tavsiye ettiği ve ’devlet terbiyesi ’ dediği anlayıştan fersah fersah uzakta…
Tayyib Erdoğan’ın, ’parti genel başkanlarını çağırıp görüşeceğim..’ sözünü işitir işitmez Devlet Bey’in, hemen, ’O inisiyatif kazanmak ve oyalamak istiyor.. Ben onunla görüşmem.. Onun Hükûmet kurması için vazifelendireceği kişiyle konuşurum..’ diye tepkisini ortaya koyması ilginçtir..
Şimdi bunun neresinde bir mantık var, anlamakta zorlanıyor insan..
Çünkü, seçim konuşmalarında, başlangıçta, ’Cumhurbaşkanı aleyhinde konuşmamak, bizim aldığımız devlet terbiyesinin gereğidir..’ diyen Devlet Bey’in, daha sonra, Tayyib Erdoğan’a yönelik ağır sözler söylemesinin izahı gerçekten de zor.. Elbette, Erdoğan’ın da ona ağır sözler söylediğinden sözedilebilir, ama, her ne olursa olsun, Tayyîb Bey’i görünce Devlet Bey’in kimyası bozuluyor olmalı ki, ağzına geleni söylemekten geri durmuyor.
Ama, böyle de olsa, Devlet Bey’in önceleri, ’Aldığımız Cumhurbaşkanı yapılacak çağrıya, ’Onunla görüşmem’ diye bir siyasî atraksiyon gösterisi yapmanın izahı gerçekten zor..
Çünkü, Cumhurbaşkanı hem bir tek kişidir, hem de tek kişilik bir tek kurumdur.. Yani hem cumhurbaşkanıdır, hem de cumhurbaşkanlığı kurumununu ve ülkenin ve halkın birliğini temsil eder. Orayı temsil eden ikinci bir isim-kişi yoktur.
*
Doğrudur, Devlet Bey, Tayyib Bey’in siyaset sahnesine ilk çıktığı andan itibaren ondan hiç hoşlanmadı.. Belki de, onu, kendilerinin halkla irtibat kurmakta karşılarındaki büyük bir engel olarak düşündü.. Ama, yine de, Bahçeli, siyasî hayatta karşılaştığı bir çok sıkıntılı durumları, aldığını belirttiği ’devlet terbiyesi’ne sığınarak atlatmaya çalışmıştır.
Hatırlayalım.. 1999 seçimleri sonunda yüzde 23 ile birinci parti olan Ecevit’in DSP’si ile nasıl bir koalisyon yapabileceklerine karar verirken çok zorlanmıştı. Çünkü; geçmişte Ecevit liderliğindeki sosyal kesim ile, Türkeş liderliğindeki MHP’li kesim arasında çıkan silahlı mücadelelerde, yıllarca, binlerce genç insan birbirini katlemtmişti. Şimdi, bu insanlar geçmişlerinin üzerine bir sünger çekip nasıl aynı hükûmet çatısı altında nasıl çalışacaklardı?
Yine o günlerde, hattâ Ecevit’in refikası olan ve onun aldığı kararlardaki etkisi bilinen Rahşan Hanım’ın Devlet Bahçeli aleyhine ne ağır sözler söylediği de hatırlanmalı..
Hele de Rahşan Hanım’ın o ağır sözlerinden sonra, artık kurulamaz sanılan bir koalisyon hükûmeti kurulmuş ve MHP, Ecevit liderliğindeki hükûmet’e girmiş ve en hızlı türkçü söylemlerin sahibi iken, Öcalan’ın idâm edilmemesi için gerekli kanunî düzenlemelere de ’Evet..’ demiş ve Ecevit’le 3,5 yıl süren ve ülkenin sosyo-ekonomik açıdan nasıl büyük bir yıkım ve buhran içine sürüklendiği ortak hükûmet dönemi yaşanmıştı.
Bütün o zorluklar, hep Devlet Bey’in devletçiliği ve devlet terbiyesinin gereği olarak izah edilmekle kalmamış, Bahçeli, üç ortaklı hükûmetin bütün taraflarıyla birlikte olarak safdışı olduğu 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra da Ecevit’e büyük bir hayranlık duyduğunu ve kendisinden devlet yönetimi ve terbiyesi konusunda çok şeyler öğrendiğine dair beyanlarda bulunmayı sürdürmüştür.
Böyleyken..
Devlet Bey’in, şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan konusunda -üstelik de çok kutsadığı- devlet terbiyesiyle hiç de bağdaşmıyan bir tavır takınmasını nasıl izah etmeli?
*
Devlet Bahçeli, ilginç bir tip..
Bir tarihte, Erdoğan’ın, ’Kasımpaşalılığı’na sıkça vurgu yapılması üzerine, ’O Kasımpaşalı ise, bana da Gâvurdağlı Devlet derler..’ demişti.
Bununla nasıl bir tip’i temsil ettiğini anlatmak istemişti.. Ama, herhalde, Gâvurdağlılık da bir başka efelik mânâsında kullanılıyordu..
İşbu Gâvurdağlı Devlet Bey, şimdi Tayyib Bey’in ’Parti liderlerini çağırıp görüşeceğim’ sözü üzerine, ’Ben onunla görüşmem.. O inisiyatif kazanmak ve oyalamak istiyor..’ demekte..
Yoksa, Cumhurbaşkanı’nı inisiyatifsiz, önüne ne gelirse, onu imzalayan, bir noter gibi mi düşünüyordu? Bunu, bağlısı olduğunu hep söyleyegeldiği Devlet ve devet terbiyesi açısından geçmiş hiç bir c. başkanına söylemediğinden daha da fazlasıyla, hele Tayyib Erdoğan için hiç söylememeliydi.. Çünkü, o, derin devlet planları ya da meclis kombinezonlarıyla uzlaşmalı olarak değil, halkın yüzde 52 gibi net bir direkt oy ve iradesiyle cumhurbaşkanı seçilmişti ve elbette ülkenin ve milletin birliğini temsil eden birisi kişi-kurum olarak, bulunduğu makamda, inisiyatifsiz, bir noter gibi davranmamaya daha bir dikkat gösterecekti..

Ama, anlaşılıyor ki, Bahçeli, Cumhurbaşkanı’nın yetkisiz, inisiyatifsiz bir görüntü vermiyeceğini gözönüne alarak, onu oyalamak taktiği gütmekle de itham etmekte..
Nasıl bir oyalama taktiği..
Herhalde şöyle düşünüyor Bahçeli..
Cumhurbaşkanı bizlerle görüşecek, yolumuzdaki bazı ’olmaz’ları gösterecek ve bizim inisiyatif alanımızı daraltacak ve sonra da 45 gün dolunca, Meclis otomatik olarak ortadan kalkacak ve seçim tekrarlanacak..
Onun oyalamak dediğinin hedefi bu olsa gerek..
Olabilir.
Çünkü, AK Parti ile bir ikili koalisyona kimse açıkça ’Evet’ dememesine rağmen, ’Amma, memleketi hükûmetisz de bırakmayız..’ diyerek, memleketin yüksek menfaatleri adına treni kaçırmamak dikkatini de gösteriyorlar.. Fakat, AK Parti’yi dışlayabilmeyi asıl hedef edindikleri anlaşılıyor.. Ancak bunun nasıl olacağını da kimse bilemiyor. Ve 258 m.vekiline sahib birinci partiyi nasıl dışarda bırakabileceklerinin mâkul izahını yapamıyorlar.

AK Partisiz bir üçlü koalisyon olacaksa.. MHP, onu da içerden veya dışardan, HDP’li bir hükûmete kesinlikle hayır diyerek reddetmiş bulunuyor; CHP ise, kendileriyle birlikte, MHP ve HDP’nin üçlü bir koalisyon kurması için yanıp tutuşsa bile..
MHP’nin baştan reddettiği böyle bir üçlü koalisyon nasıl kurulacak? Yoksa, 1999’daki üçlü koalisyon gibi, baştan hayır dedikten sonra, ’memleket menfaati’ lafına sığınarak olur mu diyecek?
Diyelim ki, öyle bir şey olsa bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, öyle bir hükûmet’i imzalayacağını sanmak, fazla safdillik olur.. Bunu da gözönünde bulundurmalılar.. Cumhurbaşkanı, anlaşılıyor ki, AK Parti’ye vazife verecek ve bu parti hükûmet kuramazsa; vazifeyi CHP’ye verecek..
Ki, onun da kuramıyacağı, MHP, bugünkü beyanlarından dönmezse, şimdiden kesindir..
O zaman da Meclis otomatik olarak 45 gün dolup, Meclis münfesih olacak ve seçimler tekrarlanacak..
Bahçeli’nin oyalamak dediği de bu olmalı..
Ama, oyalamak bu ise, Devlet Bahçeli, daha seçim akşamı, bu siyasî tablonun ’çıkmaz’larını görüp, ’erken seçim’ çağrısı yapmamış mıydı?
Bunun için de , o 45 günün geçmesini beklemesi gerekmiyor muydu? İşte, oyalamak bu ise, tam da Bahçeli’nin istediği hedefe doğru gidilmiş olur.. O zaman, bundan şikayet etmenin mantığı nedir?
Seçim tekrarlanacak olursa.. O zaman, kim kazanır, bu belli olmaz, şimdiden.. Ama, kimin kazanacağının hesabından da öte, halka denilmiş olacak ki, ’Ülkeyi tek başına yönetecek bir hükûmet çıkarınız. 7 Haziran tablosu tekrarlanacak olursa, karşımıza daha büyük bir kaos çıkar..’
Çünkü, 7 Haziran tekrarlanırsa, olacak olan, gerçekten de daha büyük bir kaos’tur. (Bazıları AK Parti’nin bir seçimde yine iktidar olamıyacağını ileri sürüyor.. Kazanamıyacaksa, iyi ya, ona karşısınız, başkasının gelmesi için vakit telef etmeden..yol hazırlanır.. Buna karar verecek olan da yine halkın kendisi olacaktır.)
Ama, bir araya gelemiyenlerin mecburen oluşturdukları bir hükûmetin nelere malolduğunu bu ülke, 1999 seçimlerinden sonraki 3,5 yıl içinde gördü, korkunç bir sosyo-ekonomik ve politik buhran ile.. Herhalde halkımız öyle bir felaketi tekrar isteyecek değildir.
Hz. Peygamber’ (S)’den gelen, ’Nasılsanız öyle yönetilirsiniz..’ irşadı unutulmamalıdır.
Her ne olursa olsun, Devlet Bahçeli, devlet terbiyesi dediği anlayışa geri dönmeyip, halkın hür iradesiyle Cumhurbaşkanı seçtiği Tayyib Erdoğan’a karşı tavrını sürdürürse, şimdiden zarara uğramış sayılabilir. Çünkü, o bu tavrıyla kendi söz ve prensibini yalanlamış olmaktadır.
*

dirilişpostası

Bu yazı toplam 1141 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar