Dilipak: Bizim Bürokratların Durumu Vahim
Dilipak, "Para, makam, güç ve itibar, şöhret arttıkça, aslında kalabalıklar içinde yalnızlaşıyorsunuz" dedi
Abdurrahman Dilipak'ın bugün (27.11.2017) "Bir Zamanlar" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili kısmı şu şekilde:
...
Şimdi bizim siyasetçilere, bürokratlara, danışmanlara ve bu işi ranta dönüştürmek isteyenlere bakıyorum da üzülüyorum.
1978-80 arası siyaset benim de ayağımı yerden kesmişti. İnsanın başını döndürüyor bu iş. Kendinizi çok güçlü görüyorsunuz. Bugün siyasilere, bürokratlara, danışmanlara bakıyorum da bu iş düne göre çok daha vahim.
Ben bu heyecanı ilk yaşayanlardanım ve o zaman sayımız çok fazla değildi. Parlamentoda temsil oranımız düşüktü, özgürlükler çok daha sınırlı idi, ekonomik şartlar da öyle. Tecrübesizdik ve tek başına iktidar da değildik. Ama bu işin psikolojisini biliyorum. İnsan karakteri, ahlaki zaaflar hep aynı. Bugün sadece ölçekler büyümüş. Ama yozlaşma daha fazla.
Dün benim siyasetle arama mesafe koymama sebep olan ne varsa bugün kat kat fazlası ile var.. İmkanlar, ölçekler çok daha fazla bugün ve risk bir o kadar büyük.. Biz bir avuçtuk ve gözler bizim üzerimizdeydi. Hata yaparsak kaybedecektik. Ama yine de insan bu, her zaman hata yapabiliyorsunuz. Zaten şeytan da sizinle daha çok uğraşıyor, fazla mesai yapıyor.
Para, makam, güç ve itibar, şöhret arttıkça, aslında kalabalıklar içinde yalnızlaşıyorsunuz. Gerçek dostlardan uzaklaşıyor, yapmacık, sentetik geçici dostluklar kuruyorsunuz.. Çıkartma kâğıdı misali gülücükler.. “Diplomatik bir dil” kullanıyorsunuz. “Saygılar sunarım efendim”.
CHP ile iktidar ortağı olduğumuz dönemde daha mazbuttuk. Süt dişlerimiz henüz dökülmemişti. 1. ve 2. MC döneminde Demirel’le birlikte olduk. Midesi geniş, şehvete düşkün, oportünist insanlardan uzak durmak gerek. Makam ve para için size yaklaşan insanlar çevrenizi kuşatıyor. Tam bir kurbağa haşlaması. Başlangıçta anlamıyorsunuz. Birilerini kazandık zannederken aslında birileri sizi kazanmaya başlamış olabiliyor. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyenlerle dolu etrafınız. Cömert ve fedakâr!? Tabi, gerçek niyetlerini anladığınızda çok geç oluyor..
80 büyük bir şoktu bizim için. Özal dönemi maddi olarak güçlendiğimiz, manen çürümeye başladığımız yıllar. Esnafımız iş adamı oldu, gençlerimiz bürokrat. Paramız vardı artık. Vakıflarımız, derneklerimiz vardı. Ama öte yandan hızla dünyevileşiyorduk. 80 öncesinin İran’dan esen devrim rüzgarlarının yerini, demokrasi, insan hakları, özgürlük hareketi aldı. 90’a gelirken Sovyetler dağıldı. Ama öte yandan batı dünyası için tehlikenin rengi artık “kızıl” değil “yeşil”di. Zaten 70’lerde bizim adımızı “Yeşil Komünist” koymuşlardı. Doğudan esen “Radikal İslam” rüzgarına karşı Batıdan “Ilımlı İslam rüzgarları esiyordu. “Havuç mu yersin, sopa mı! Sırtı sıvazlanan ılımlı İslamcılar ve sopa gösterilen radikaller.. Gülen “Diyalog ve Hoşgörü” adına batıya yelken açtı. Ve artık ondan sonrasını ve bugün gelinen noktayı biliyorsunuz.
...