Dilipak: İran, ah İran!
Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak'ın Bugünkü Yazısını İktibas Ediyoruz
İran onlarca İslam ülkesinden biri değil, aynı zamanda D8 ülkesi. Kendi içinde hemen hemen sınır komşularının hepsi ile iç içe geçmiş bir yapısı var. Mesela Türkiye’den sonra en büyük Türkî devlet İran’dır. Mesela Huzistan çok büyük ölçüde Arab’tır. O bölgedeki Arapların nüfusu körfezdeki emirliklerdeki Araplardan daha fazladır. Ayrıca eyaletlerden biri büyük ölçüde Kürtlerden oluşur. Belücistan üzerinden Afganistan ve Pakistanla bağı var. Kuzeyde Türkmenler var, doğusunda Peştunlar. Ve bunların İran içinde akrabalıkları var. Ve tabi İran’da Yahudi, Ermeni, Mecusi, Ezdi gibi İslam dışı topluluklarda var.
Ülke halkının çoğunluğu dini anlamda Şiilerden oluşsa da çok büyük bir seküler nüfus var. Devrim öncesi Şia kültürel ve geleneksel bir aidiyeti ifade ettiği halde bugün ideolojik, politik bir güç ve otorite anlamına geliyor. Bu süreçte, Humeyni sonrası Mezhepler arası yakınlaşma için örgütlenen Tagriyb hareketinden uzaklaştırarak ayrıştırıcı ve rekabetçi bir zemine kayarak Milliyetçi ideolojiye dönüştürüldü. Özellikle “İslam devrimini ihraç’tan işin “Mezheb ihracı”na dönüştürülmesi ile İran, İslam dünyasında itibar kaybetmeye başladı.
Süleymani’nin öldürülmesi ve ardından yaşanan olaylar tüm İslam ülkelerinde ve dünyanın birçok ülkesinde yeniden tartışma konusu oldu.
Bugün dışarıdan bakınca kaç İran var bilinmiyor. Bir Hamaney’in başkanlığında Hamaney var. Hamaney sadece İran’ın lideri değil, Şia’nın lideri kabul ediliyor. O konuda Irak’taki Arab Şiası ile Fars Şiası arasında ihtilaf var. Bir Cumhurbaşkanı var, ılımlı. Bir Meclis var, bir Bazar var ve bir de Devrim Muhafızları var. Devrim Muhafızları kendilerini Cumhurbaşkanına değil Hamaney’e nisbet ediyor. Özerk bir yapıda gibi hareket ediyor. Derin İran’ı temsil ediyor.
İran yönetimi, İran sokaklarındaki protesto gösterilerini bastırmak için Süleymani’ye yönelik suikastı protesto etmek için yandaşlarını sokağa döktü. Mahşeri bir kalabalık oldu ve gösteriler bitti. Ama gösteriler sırasında 56 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Daha önceki sokak gösterilerinde yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, binlerce kişinin gözaltına alındığı açıklanmıştı. Oysa şimdi uçak faciasından sonra, uçakta hayatını kaybeden İranlıların cenaze törenleri sırasında göstericiler “Diktatöre ölüm” sloganı ile yeniden sokağa döküldü. Rejim göstericilere karşı Süleymani’nin cenaze törenini kullandı, şimdi de protestocular uçakta hayatlarını kaybedenleri bahane ederek yeniden sokağa çıktılar.
İran bugün bir yandan Şii-Sünni tartışmalarının odak noktasında. Süleymani suikastına verdiği tepki olarak, ABD üsleri ve elçiliğine fırlattığı füzelerle tartışılıyor. Üste 80 Amerikan askerini öldürdükleri iddiası boş çıktı. Bazı füzeler hedefin dışına düştü, bazıları zaten boşaltılmıştı. Neden ABD’nin denizde açık hedef olan ABD savaş gemisine saldırmadı da Irak’taki ABD üslerini hedef aldı, bu cevapsız bir soru olarak kaldı. İsrail ya da Suudi Arabistan’da ya da körfezdeki ABD üslerinde de olağanüstü bir hareketlilik gözlenmedi.
Kazada ölen 176 kişiyi anmak için düzenlenen anma programı, rejim karşıtı gösteriye dönüştü. Kalabalık, “Diktatöre ölüm”, “Hamaney istifa”, “Devrim Muhafızları utan, ülkeyi rahat bırak”, “Yalancılar istifa”, “Silahlı Kuvvetler Genel Komutanı (Hamaney) istifa”, “Bana fitneci deme, fitnecinin kendisi sensin” sloganları attı. Bunlar örgütlü bir muhalefetin planlı protestosuna benziyor. Muhtemelen rejim karşıtı ve ABD’nin güdümündeki “Halkın Mücahidleri”nin eylemlerine benziyor.
176 kişinin öldüğü uçakla ilgili olarak İran’ın hayli başının ağrıyacağı anlaşılıyor. İran’ın “yolcu uçağının füze sanılarak yanlışlıkla vurulduğu” açıklamasına ilişkin emekli Hava Korgeneral Orhan Köse “Ses hızıyla gelen füze ile 180 mille kalkan yolcu uçağı karıştırılamaz. Acaba o uçakta ölmesi istenen birileri mi vardı” dedi.
İran Genelkurmay Başkanlığı, yaptığı açıklamada Tahran›dan kalktıktan sonra düşen Ukrayna Hava Yolları›na ait uçağın yanlışlıkla düşürüldüğünü iddia etti. İran Devrim Muhafızları Komutanı Hacızade, hava savunma sistemleri tarafından düşürülen yolcu uçağının seyir füzesi olarak algılandığını söylemişti. Hayır, yolcu uçağı havaalanından kalkıp askeri üssün üzerinde uçtuktan sonra arkadan fırlatılan füzeyle vuruluyor. Radar, askeri bölgeye yaklaşmadan bu tehdidi görüp engellemesi gerekirdi. Ya da fırlatılan füze tipi de hedefe uygun değil. Füze ya da savaş uçağının hızı ile yolcu uçağının hızı aynı olmadığı gibi zaten uçak daha yeni havalanmış. Yani mızrak çuvala sığmıyor. İşin içine birileri karışmış da olabilir. İran yönetiminin önce reddedip, sonra kabul etmesi de çelişkili bir durum.
İran’ı bu anlamda zor günler bekliyor. Bunun içeride bir karşılığı olacak. Dışarıya çok ağır tazminat ödemek zorunda kalacaklar. Suçluların cezalandırılması ayrı bir konu. Tahran havaalanının güvenli olmadığı gerekçesi ile uluslararası uçuşlara kapatılması da gündeme gelebilir.
Özellikle de tekrar sokağa çıkan mevcut yönetime karşı göstericiler konusunda ABD’nin göstericileri sahiplenen ve koruyan açıklamaları, Hong Kong’daki eylemleri akıllara getiriyor.
İran krizi, bir anda çok farklı bir mecraya savrulmuş gibi gözüküyor. Bunun Irak ve Suriye’ye ne şekilde yansıyacağını görmek için bir süre daha beklemek gerekecek. Ama bu sürecin İran için çok zor bir süreç olacağını söylemek mümkün.
İran yönetimin Sünni dünyadaki “Şiici” imajını bir an evvel düzeltmesi gerekir. Tabi “Sünnici” çevrelerin de bu anlamda ellerine koz verilmemesi gerekir. Tevhid’i merkeze alan, İslam kardeşliği temelinde bir anlayışla Tagrib konusunda karşılıklı adımların atılması gerekir. Yoksa Suriye, Irak ve Yemen’de olduğu gibi Husi yaklaşımı ile İran kendini bu süreçte daha da yalnızlaştırıcı adımlar atmaya devam ederse, işi daha da zorlaşacaktır.
Fitne zamanında herkesin daha dikkatli olması gerekir.
Selam ve dua ile...