Din Emniyetinde Devlet Unsuru
İslâm Devleti’nde, Allah’ın yeryüzünde savcısı, hakimi, polisi vardır. Din hakkında halkı aldatan bilgin, filozof, münafık, büyücü, şarlatan ne varsa yakasına yapışılır.
İslâm Hukuku, İslâm Dini ile ilgili tüm alanları hukuksal koruma altına almıştır. “Ben böyle düşünüyorum, benim yorumum bu” gibi yuvarlak sözlerle dinde tahribat yapılmasına müsaade edilmez. Yorum ve düşüncesi önce dinlenilir ve sonra dayanağı sorulur. Yeni yorum ve düşüncelere açık olan İslâmi ilimler yeniye açık olmakla birlikte batıl ve şirke kapalıdır. Nasıl ki “Benim yorumuma göre matematikte üç işlem yeterlidir” diyene “saçmalama” denirse “Benim yorumuma göre bu hadis uydurmadır” diyene, “aferin(!)” denmez. Veya “Bu ayetin manasından başörtüsü farziyeti çıkmaz” diyemez. “Horozdan kurban olur” diyemez. Komik duruma düştüğü gibi yasal sıkıntıya da düşer. Beşeri sistemde basit bir mahkeme kararını reddetmek, negatif eleştiri yapmak suçken; Allah’ın, Resul’ün apaçık hükmünü kelime oyunları ile veya saçmaca itirazlar ile kötü göstermek İslâm Devleti’nde kişiyi zora sokar.
İslâm Devleti’nin olmadığı beldelerde dine savaş açan, dinden nemalanan, Tevhid dininden rahatsız olan taifeler özgür ve pervasızdır. “Taşlar bağlı köpekler salıktır“ halli yaşanır. Sonrada cahil ya da aşırı bir terörist dindarın (!) yaptığı cürümün faturasını yine İslâm ödesin denir. Birkaç yüzyıldır bu halka dini kim öğretiyorsa faturayı ödemesi gereken de odur.
Gayr-i müslim tebaanın haftada bir günlük “dininin“ korunacak bir şeyi kalmamışken; 7/24 bir hukuksallığı olan İslâm Dini’nin mensupları Müslümanlar’ın dini dört koldan saldırıya uğrayıp emniyetsizlik içinde yüzerken, Medine devletinde yaşadığını sanan sözde “din görevlileri“ ve din mensupları nasıl bir tiyatronun içerisinde olduklarını ve veballerinin büyüklüğünü anlamak için acaba nasıl bir musibet beklemektedir?
Kaynak: