Din Kapısı” kapatılmalı ki, “Kin Kapısı” açılsın!

Din Kapısı” kapatılmalı ki, “Kin Kapısı” açılsın!

Hasan Karakaya / Vakit Gazetesi

Biri, Anadolu Ajansı'ndan geçen bir haber... Diğeri de, okurum Adem Çafoğlu tarafından gönderilen bir faks... Haber ve faksın ortak noktası, ikisinin de "aynı günde" geçmiş olması...

Tabiî, bu ortak nokta, sadece "gün"le sınırlı değil... Faks ve haber, "muhteva" itibariyle de birbirine benziyor!..
Önce "faks"tan başlayalım... Okurum Adem Çafoğlu, "Grigorius'un gizli mektubundaki itirafları'nı konu alan bir yazı göndermiş!..
Grigorius'u az-çok tanırsınız...
Hani, şu "isyana teşvik"ten yargılanıp asılan Patrik 5. Grigorius var ya, işte ondan söz ediyorum.
Malûm;
2 Şubat 1821 yılında Yunan ihtilâli sırasında Mora İsyanı çıkmıştı. Dönem Padişahı İkinci Mahmut, Papaz Grigorius'un "ihanet" ettiğini tespit eder ve yargılanan patrik, halkı isyana teşvik etmekten "idam"a mahkûm edilir.
İnfaz, kilisenin kapısı önünde yerine getirilir.
Patrikhane yönetimi toplanarak konuyu görüşür ve papazın önünde idam edildiği kapıyı "Kin Kapısı" olarak adlandırarak, bu kapının kapatlılması kararını alır. Asılan papazla aynı değerde bir din veya devlet adamı asılmadıkça, kapının açılmaması konusunda yemin edilir.
Bu kapı hâlâ kapalıdır!..
Fener Rum Patrikhanesi'ne gelen ziyaretçiler, ana kapının sağ ve sol girişlerinden içeri alınıyor.
RUS ÇARI"NA GÖNDERİLEN MEKTUP!
İşte bu Grigorius'un, "Rus Çarı'na gönderdiği" ve halen "Fener Rum Patrikhanesi'nde saklanan" bir mektubu varmış!..
Rusya'nın İstanbul Başkonsolosu General Ignatiyef, sözkonusu mektubu, Grigorius idam edildikten sonra, Patrik Yermanos'ta görmüş!..
Patrik Grigorius, Çar'a yazdığı mektupta; "Türk milletinin vasıfları"nı sıraladıktan sonra, Türklerin hangi "hile" ve "desise"lerle çökertilebileceğini yazmış...
General Ignatiyef, yazdığı "hatırat"ta; "Patrik'in tesbitlerine tamamen iştirak ediyorum" dedikten sonra, ilâve etmiş:
"Zaten, bu tesbitlerin doğruluğu yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır!"
Peki, "Patrik Grigorius" tarafından tesbit edilen, General Ignatiyef tarafından da doğruluğuna iştirak edilen "vasıflarımız" ne?..
Buyrun, gelecek nesillere aktarmamız gereken "vasıf"larımızdan birkaç örnek...
"Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrur ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, an'anelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaatlerinden gelmektedir.
Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek liderlere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da an'anelerine olan bağlılıklarından, ahlâklarının salâbetindendir.
Türklerde; önce itaat duygularını kırmak ve manevî bağlarını yok etmek, dinî menfaatlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, millî ve manevî an'anelerine uymayan yabancı fikir ve davranışlara onları alıştırmaktır.
Türkler dış yardımı reddederler; haysiyet duyguları buna manidir. Eğer geçici bir süre görünürde kuvvet ve kudret verse de Türkler dış yardıma alıştırılmalıdır.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri, kendilerinden çok kudretli görünen kalabalık ve hâkim güçler karşısında zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve Türkleri üstün maddî vasıtalarla yıkmak mümkün olacaktır.
Bu sebeple, Osmanlı Devleti'ni tasfiye için, sadece savaş meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarlarını harekete geçireceğinden, hakikatleri anlamalarına da sebep olabilir.
Yapılacak iş, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır."
HEDEFLERİNİN ÇOĞUNA ULAŞTILAR!
Herhalde söylemeye gerek yok;
Patrik Grigorius, bu "tesbit"leri, "bundan 250 yıl öncesinde" yapıyor!..
Evet, 1800'lü yıllarda!..
Peki, 1821'de asılan Grigorius'tan bu yana "ne değişiklikler" oldu Türkiye'de?!?
Bakmayın sorduğuma;
Değişmeyen ne kaldı ki?..
Öyle bir "tahribat" yaşadık ve yaşıyoruz ki; Grigorius, bugünkü "Türkiye tablosu"nu görse, herhalde "Tam isabet" derdi, "Görüşlerimde tam isabet kaydetmişim!"
Öyle ya;
"Türklerin, ilk önce manevî bağları yok edilmeli" diyor Patrik!.. Ardından da ekliyor: "Dinî menfaatleri zaafa uğratılmalı ve dış yardıma alıştırılmalıdır!"
Acı, ama gerçek şu ki;
"Bunların hepsini başardılar!"
Bereket ki;
"Kur'an'a duyulan saygı" ve "Hz. Peygamber Efendimiz (sav)'e gösterilen sevgi" hâlâ devam ediyor!..
İşte gördük... Gerek Ramazan ayı boyunca, gerek Ramazan Bayramı'nda "camiler"imiz tıklım tıklım doldu!..
Evet, "tahribat" büyük!.. Ama "coşku" da büyük!..
İşte şimdi, bu "coşku"yu kırmanın, "İslâm'a olan ilgi"yi durdurmanın operasyonları yürütülüyor!..
Hem de;
Bir yandan "Patrikhane" eliyle, bir yandan "Papa" eliyle ve bir yandan da "medya" eliyle!..
"Cemaat"ler, "tarikat"ler, "imam"lar ve "mütedeyyin" insanlara ne kadar "kara" çalınır ve onlar ne kadar "gözden düşürülür" ise, "Patrik Grigorius'un emelleri" de o derecede gerçekleşecek!..
Yani, "tahribat" tamamlanıp, "yıkım" gerçekleşecek!..
Kartel gazetelerindeki "irtica haberleri"nin bir hedefinde "Cumhurbaşkanlığı seçimleri" varsa da, diğer hedefinde "tahribatı hızlandırmak" yatıyor!..
Sakın ola;
Olan-biteni, "bilgisayardaki savaş oyunu" gibi görmeyin!.. Ortada "çok ciddi bir savaş" var, herkes "kendine düşen görev"i icra etme çabasında!..
Haa, şunu da söyleyeyim;
Patrikhane'deki "kin kapısı"nın açılması, Türkiye'deki "din kapısı"nın kapanmasına bağlıdır!..
Bunu da, aklınızın bir kenarına yazın!..
"REKTÖR"ÜN KÖKENİ "PAPAZ!"
Bunları böylece belirttikten sonra, gelelim "AA'dan geçen haber"e...
Efendim, önceki gün AA'dan geçen haber, "Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu" ile ilgiliydi.
Bay Rektör demiş ki;
¥ "Cumhuriyet kurulduğundan beri din, siyasî amaçlarla hiç bu denli kullanılmamıştı. Bugünkü tabloyu görüyorsunuz, dini kendilerine paravan eden siyasetçiler, her gün boy gösteriyorlar. Aynı şekilde dinin ticarî amaçla kullanıldığı en yoğun dönem bu dönemdir.
¥ "Türkiye'deki din istismarına karşı durması gereken iki kurum vardır. Biri Diyanet İşleri'dir. Diyanet, görevini yapamamıştır. İkincisi ilahiyat akademisyenleridir. Dinin bu anlamdaki istismarına karşı gereken tavrı gösterememiştir.
Oysa ki; bu iki kurum bu ülkenin, Cumhuriyet'in kurumlarıdır. Laik Cumhuriyet'in kurumudur. Diyanet, Atatürk'ün kurduğu bir kurumdur. Bu insanlar hem bu Cumhuriyet'ten maaş alacaklar, hem de bu Cumhuriyet'e karşı yapılan saldırılara sessiz kalacaklar, bunlar kabul edilir şey değil. Maalesef Diyanet görevini yerine getiremiyor."
Bay Rektör'ün sözlerinin "tahlil"ine geçmeden önce, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum...
Gördüğünüz gibi;
Bay Rektör, "Cumhuriyet'e ve kurumlarına sahip çıkıyor" görünüyor!.. Peki ama, sormak gerekmez mi kendisine; "rektör, dekan, profesör" kelimelerinin "anlamı" nedir ve "kökeni" nereye dayanmaktadır?..
Şu hâle bakın;
Hem "Cumhuriyet Türkiye'si" diyeceksin, hem de "mahalle papazı" anlamına gelen "rektör" sıfatını kullanacaksın!.. Bu da yetmeyecek, "mahalle papazlarının dinî simgesi" olan "cüppe"yi geçireceksin sırtına!..
Bana kalırsa;
Bay Rektör, kafayı "din"e ve "Diyanet"e takacağına, önce "rektör" kelimesinin "köken"ine baksa, çok daha iyi olur!.. Ve tabiî, sırtında taşıdığı "cüppe"nin de; o dönemdeki "mahalle papazlarının dinî simgesi" olup-olmadığını bir araştırsa!..
Herkesin olduğu gibi, elbette Bay Hilmioğlu'nun da "eleştiri" hakkı vardır!.. "İlahiyat akademisyenleri"ni de eleştirebilir, "Diyanet"i de!..
Ne var ki;
Bu eleştiriler, "mahalle papazı" sıfatını ve "mahalle papazları"nın giydiği "cüppe"yi hâlâ üzerinde taşıyan bir "rektör"den gelince; insan, sormadan edemiyor:
"Patrik Grigorius bu sözleri duysaydı, acaba ne derdi?"
MAAŞLARI "CUMHUR" ÖDÜYOR!
Bu vesileyle, Bay Rektör'e bir hatırlatmada daha bulunmak istiyorum:
"İlahiyat akademisyenleri" ve "Diyanet mensupları", iddia ettiğiniz gibi, Cumhuriyet'ten değil, Cumhur'dan "maaş" alıyor!..
Aynen, "sizin de" aldığınız gibi!..
Söyleyin hele; "Cumhur" olmasa, "Cumhuriyet" diye bir rejim olur mu?..
Gayet açık ve net;
Cumhur'dan kesilen "vergi"ler, sizlere "maaş" olarak ödeniyor!..
Ama, siz ne yapıyorsunuz;
Hem "cumhurun ödediği vergi"lerden "maaş" alıyor ve hem de "cumhurun inançları"na taarruz ediyorsunuz!..
"Halka rağmen halkçılık" veya bir değişik ifadesiyle "cumhura rağmen Cumhuriyetçilik" dedikleri, bu olsa gerek!..
Yapmayın Bay Hilmioğlu;
Patrik Grigorius hortlayıp da şu sözlerinizi duysaydı var ya, herhalde sevinçten çılgına dönerdi!.. Kimbilir, belki "kin kapısı"nı bile açtırırdı!..
Ne dersiniz, haksız mıyım?..
------------
Türkiye"ye ihanet!
"Kartel gazeteleri" ile bazı "mahfil" ve "odak"lar hâlâ aynı filmi vizyonda tutmanın peşinde... Hâlâ laiklik için "cici", irtica için "öcü" demeye devam ediyorlar!.. Açıkça söylemeseler de, "irtica"dan kasıtlarının "İslâm" olduğunu "en kalın kafalı cahiller" bile biliyor!..
Yalnız, "önce laiklik" diyenlerin "bilim"i getirdikleri nokta da ortada!.. İşte rakamlar:
1997 yılında Türkiye"de yayınlanan bilimsel makaleler, yurt dışındaki bilimsel dergi ve kitaplarda 17 bin defa kaynak gösterilip yayınlanırken, 2005 yılında bu sayı, 1653'e düşmüş!.
Evet, "bilim" kurudu, "çöl"e döndü!.. Peki, bunu yapanlar kim?.. Elbette, "vahye savaş" açıp, "bilimi kutsayan" kişiler!.. İşin garibi, kutsadıkları bilimi kurutan da kendileri!.. "Bilim" kuruyunca, doğan boşluğu "filim"ler doldurdu!.. Şimdi o filimlerde, bazı "pornofesör"ler "figüran" rolünde!..
Hele söyleyin;
Bir ülkeye bundan büyük "ihanet" olur mu?!?

vakit.com.tr