Dinsizlerin “Din” Emniyeti
Madem ki İslâmi literatürde din, hayat tarzı ve inanç hallidir, o halde dinsizlik de bir “dindir.”
Her şeyden önce bilinmelidir ki İslâm Hukuku önüne gelen her şeye omurgasız ve kişiliksiz yaklaşıp, popülist yaklaşımlarla mavi boncuk dağıtmaz. Din emniyetini sağlarken İslâm dininin yegane hak din olduğunu bilir ve kendisine has özgüveni ile meydan okumasını yapar. Baskı, velvele, çirkeflik, kargaşa, entrika, söz hakkı tanımama aciz ve eksiklerin vasıflarıdır. Salt akıl ve özgür irade ile hukuka davet eder. Asla küfür, hakaret, dil uzatma, aşağılamaya müsaade etmez. Fikir özgürlüğü adı altında sövgü özgürlüğüne(!) izin vermez. Delili olan konuşur izah eder, delili olmayıp zanları, hayalleri, kaygıları olanlar çarşı pazarın karışmasını perde edinir.
Madem ki İslâmi literatürde din, hayat tarzı ve inanç hallidir, o halde dinsizlik de bir “dindir.” Nasıl ki mümin, âlemlerin Rabbi olan, tek ve ortaksız Allah’a ve O’nun (cc) elçisine inanır mümin olur, ateist de olmayan bir Allah’a inanır. Bunu ifade ederken de akli delilleri kendisine göre açıklar.(!) Akılcıl metotla dahi bakıldığında “var” diyen varlığın alâmetlerini, “yok” diyen yokluğun alâmetlerini ispat etmekle mükelleftir, eğer muteber biri olmak istiyorsa. “Var” demekle var olmadığı gibi “yok” demekle de “yok” olmayacaktır. Somutun yokluk ispati, aklen kolay ve basittir. Soyutun yokluk ispatı zor ve meşakkatlidir. Misal; inkar ettiğimiz somut bir varlık ise, “portakal yoktur” dendiğinde bunu iddia eden kişi iddia edilene karşı şöyle yapmakla mükellef haline gelir: İddia sahibi insani tüm duyu, algı, alet edevat ve imkanlarla insanoğlunun gidip bulabileceği, yerin altı yerin üstü ve gökler dahil her yere bakıp bunları delillendirip “bak gördün mü yokmuş” diyemedikçe yok deyişi muteber değildir. “Portakal vardır” diyen en yakındaki bir manavdan alıp getirdiği portakal ile vardır iddiasını inanca dönüştürür. Soyut varlıkların iddialaması ise, alametler ile olur. Aklın varlığını bilmesi gibi, zira akıl varlığı veya yokluğu kişideki ya da canlıdaki alametlere göre bilinir. Allah vardır ifadesinin alameti sayılamayacak kadar çokken, haşa! “Allah ve din yoktur” iddiasının yokluk alameti denebilecek tutarlı bir tane alamet sunamayan dinsizlik “dini” mensubu buna rağmen beş emniyetin içindedir. Yaratılışta insan olduğu için, canına ilişilmez. İlahi bir vergi olduğu için aklına ilişilmez. Hak ederek elde ettiği malına hak sahibi olduğu için ilişilmez. Sövgü, dil uzatma, yanlış ve kasıtlı bilgilerle dinsizlik propagandası yapmadığı sürece dinsizlik “dini”nde duruşuna ilişilmez ve hak dini seç diye baskı yapılmaz. “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir. (Bakara- 256) Ayeti’nin hükmünce batılı seçme hakkı tanınır. İslâm Hukuku'nda anadili Arapça olanlar bu haklardan istisna tutulmuştur. Zira Kur'an Arapça inmiştir dolayısı ile anadili Arapça olan birisinin, duymadım, anlayamadım, idrak edemedim mazereti sunması geçersizdir. Ateist ve dinsizlik hakkı anadili Arapça olana tanınmaz. Ya geleneksel olarak Yahudi veya Hristiyan olarak din emniyetinden istifade eder ya Müslüman olarak. Çünkü anadili Arapça olan birisi
Kur'an’ı okuyup veya dinleyip, dilin ifade tarzlarına ve tesirine rağmen ateist, müşrik kalıyorsa İslâm Hukuku bunda bir kasıt arayacaktır. Konuyla ilgili fıkıh kitaplarında tafsilat mevcuttur.
Koruyucu Hukuk kitabından iktibas edilmiştir
Kaynak: