'Dinsizliği Siyasete Alet Ediyorlar’
Başkent İnanç Özgürlüğü Platformu’nun kadın üyeleri; “Ülkemizde tek bir başörtüsü mağduru kalmayana dek mücadelemiz sürecek” diye konuştular.
Tam üç yıldır her Cumartesi Abdi İpekçi Parkı’nda bir araya gelerek, yasakçılara “çekin elinizi başörtümüzden” diye haykıran Başkent İnanç Özgürlüğü Platformu’nun cefakâr kadın üyeleri; kılık kıyafet özgürlüğünün kısmen veriliyor olmasına bile tahammül edemeyen çevreleri, Amerika’da bir dönem hâkim olan kölelik düzeninin devamını isteyen ırkçık beyazlara benzettiler. Vakit’e konuşan platform üyesi kadınlar, “Ülkemizde tek bir başörtüsü mağduru kalmayana, başörtülüler okula kabinlerde başlarını açarak değil, başı dik ve özgürce girene dek mücadelemiz sürecek” diye konuştular.
“BİZİM YASAKÇILAR ABD’NİN FAŞİSTLERİNDEN BETER!”
Türkiye Kad-Bir Genel Başkanı Ayşe Serap Şahiner, haklı davalarından dolayı yıllarca ödün vermedikleri için sosyal hayattan, kamudan ve eğitimden uzaklaştırıldıklarını vurgulayarak, “Biz onurumuz ile buradayız. Ancak bize haklarımızı çok görenler tarihin kara sayfalarında yerlerini çoktan aldılar bile” dedi. Dünya’da yakın tarihte sadece ABD’de özgürlüklere karşı savaş açıldığını vurgulayan Şahiner, “ABD’de zencilerin hakları gasp edilsin diye sokaklara dökülenler ile bugün ülkemizde başörtüsü yasağı sürsün diye eylem yapanlar arasında hiçbir fark yoktur. ABD’nin elinde tuttuğu ilk faşizanlığı ellerinden Türkiye’de eylemlerde başörtüsüne ‘hayır’ diyenler almıştır. Azgın azınlığı biz Allah’a şikâyet ediyor ve haklarımızı asla helal etmeyeceğimizi belirtiyoruz. ÇYDD ve onun arka bahçesi konumunda bulunan kadın derneklerini ise çifte standartlarından dolayı kınıyoruz” diye konuştu.
DİNSİZLİĞİNİZİ SİYASETE ALET EDEN SİZ DEĞİL MİSİNİZ?
Başı açığıyla, başı kapalısıyla birlik içinde hak mücadelesi veren kadınlardan Şahiner; üniversitelerde başörtüsüne serbestlik sağlamak amacıyla çıkartılan Anayasa Değişikliği’nin altında imzası olan AK Parti ve MHP’yi “dini siyasete alet etmekle” suçlayan CHP’nin kadın milletvekillerine ayrıca, şu anlamlı soruları yöneltti: “Yıllardır İslâm karşıtlığı yaparak, dinsizliğinizi siyasete alet etmiş olmadınız mı? Üniversitelerde kurulan ikna odalarının mimarı olan Nur Serter Hanım, dindarlara karşı yasakta sınır tanımayan Canan Arıtman Hanım; inançsızlığınızı siyasete alet ederek milletvekili seçilmediniz mi?”
“BİZLER DÜŞÜNMEYEN VARLIKLAR DEĞİLİZ”
Bir insanın düşüncelerinden ve inancından dolayı soyutlanmak istenmesinin en büyük insan hakkı ihlali olduğunu belirten Başkent Kadın Platformu Genel Sekreteri Nesrin Semiz ise, şunları söyledi: “Ne saçımızın ne de başörtümüzün şeklini çizme hakkını kimseye tahvil etmiyoruz. Başörtüsü serbest bırakılırsa şu ya da bu olur şeklinde iddiaları asla kabul etmiyoruz. Bu kadınları aşağılama metodudur. Kadınların nerde nasıl davranacağını önceden kestirmeye kalkmak ise, kadına olmayan güvenin göstergesidir ki bu kadına yapılan en büyük haksızlıktır. Bizi kimsenin düşünmeyen varlıklar halinde görmesine hakkı yoktur. Biz nerede ne şekilde nasıl davranacağını bilen insanlarız. Kimseden de akıl alacak değiliz.”
“YASAKLAR DAĞLARI AŞINCA UYANDIK”
İLKDER Platformu Başkanı Zehra Özden Sönmez de, yıllarca Müslüman kadının sistem tarafından uyutulduğunu ancak yasaklar dağları aşınca Müslüman kadının uyandığı bir dönemin yaşandığını söyledi. Artık sistemin ümmeti uyuttuğu yasakçı zihniyete itirazlarının olduğunu vurgulayan Sönmez, “İtirazımız var, çünkü dinimizin verdiği haklar ellerimizden çalındı. Artık biz, bizim adımıza kimsenin konuşmasını istemiyoruz. Biz zulmün pençesinde çıktık. Artık bu zulmün mağdurları olan bizler konuşmak istiyoruz. Özgürlüklerimizin iadesini istiyoruz. Müslüman kadını soğuk duvarlar arasına hapsetmeye çalışan anlayışı kabul etmiyor ve kınıyoruz. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Mücadelemizi Kur’an’da olan haklarımızı alana kadar da sürdüreceğiz” dedi.
“TEMİNATIMIZ OSMANLI”
Yasak sona erdiği takdirde başı açık olanlara karşı bir baskının oluşturulacağını savunan çevrelerin kendilerini aldattıklarını belirten Sönmez, “Dinde zorlama yoktur. Biz Yaratanı ve yarattıklarını seven insanlarız. Artık toplumun ucuz yalanlara karnı tok. Bugün yasaktan yana tavır sergileyerek, bizden baskı göreceklerini iddia edenlere vereceğimiz teminat Osmanlı’dır” diye konuştu.
“KENDİNİZ İLE YÜZLEŞİN”
İnanç Platformu gönüldaşı Rezzan Kartın ise, kendisinin başörtülü olduğu için astsubay eşinin, komutanları tarafından sürekli taciz etmesi sonucunda 1992 yılında istifa ettiğini, kızının ise üniversiteden inancı gereği örtündüğü için atıldığını belirterek, “Bu yasak yüzünden eşim işinden, kızım okulundan oldu. Buna hangi annenin yüreği dayanır. Bugün ‘kaygılıyız’ diyen analar, bizim yaşadıklarımızın yüzde birini yaşasalardı ne yaparlardı? Onlara sesleniyorum ve bir gece kendileri ile yüzleşmelerini istiyorum. Bizim onlarla değil onların bizimle sorunu var. Biz herkesin kardeşçe yaşayacağı bir ülke özlüyoruz. Onların kafalarından yasakçı virüsleri arındıracakları anı umudumuzu yitirmeden bekliyoruz. Bu virüsten kurtuldukları ana kadar da eylemlerimiz sürecek” dedi.
“YASAKÇI DERNEKLERİN TÜZÜKLERİNDE EŞİTLİK VAR”
İnanç Platformu’nun bir başka gönüldaşı İpek Ekinci de, kendilerine yapılan ve dayatılan baskıların çocuklarına yapılmaması için alanlarda olduklarının altını çizerek, “Yıllarca hor görüldük. Elimizden haklarımız çalındı. En temel insan haklarından faydalandırılmak yerine diktacı bir anlayış ile geleceğimiz çalındı. Kürsü konuşmalarında ‘demokrasi’ diyenler konu başörtüsü olunca yıllarca ‘demokrasiyi askıya’ aldılar. Çifte standartlarını gözler önüne sererken demokrasi anlayışlarının da faşistlik olduğunu gösterdiler. Buna itiraz ettiğimizde ise sanal kaygılarını ortaya attılar. Artık biz tam özgürlüğü hak ettiğimize inanıyoruz. Ellerini örtümüzden çeksinler. Dernek tüzüklerinde özgürlük, eşitlik ve demokrasiye vurgu yapan feminist kadın derneklerinin konu başörtüsü olunca sokaklara dökülmesi çok manidardır” diye konuştu.
“ÖRNEK OSMANLI”
Yeni Osmanlılar Derneği Başkanı Saffet Atak ise, kendisinin başörtülü olmadığını hatırlatarak, “Bizim bir birimizle tarihten bu yana sorunumuz olmadı ki şimdi olsun. Bu kaygıları taşıyan insanları anlamakta zorluk çekiyorum. Yıllardır ben bu insanları tanırım… Şimdiye kadar ne bir baskı ya da bir yönlendirme ile karşı karşıya kalmadım. Bugün ‘çatışma’ çıkar diyenlerin samimi olmadığını düşünüyorum. Hepimizin karşısında bir Osmanlı örneği var” diye konuştu.
--------
AMERİKA’NIN IRKÇI BEYAZLARI DA BÖYLE BAĞIRIYORDU
1900’lerin başlarına kadar Amerika’da kölelik vardı. Siyahiler bir eşya gibi alınıyor, satılıyor, kanun önünde eşit sayılmıyorlardı. Bunun tek nedeni ise derilerinin rengiydi. Beyazlara ait okullara çocuklarını gönderemiyor, lokantalara giremiyor, otobüslerde arka sıralarda seyahat etmek zorunda kalıyorlardı. 1950’li yılların sonunda Amerika’da zencilerin beyazlarla aynı haklara kavuşabilmesi için sivil haklar hareketi başlatıldı. 1954’te Amerikan Anayasa Mahkemesi, okullarda ırk ayrımcılığını ortadan kaldıran ünlü “Brown v. Board of Education” kararını vermiş, buna rağmen 4 Eylül 1957’de, 9 siyahî öğrenci, “Zenciler Afrika’ya, zenciler ormana” sloganları atan beyaz Amerikalılar tarafından Arkansas eyaleti Little Rock kent lisesine sokulmak istenmemişti. Faşistlerin üst düzey destekçileri de vardı. Irkçı vali Orval Faubus, yaklaşan seçimler öncesi askerleri okul önüne yığarak, zenci öğrencilerin okula girmelerine engel olmak istemişti. ABD’de uzun mücadelelerden sonra ayrımcılık en büyük suçlardan biri kabul edilmekle birlikte hâlâ siyahilere dönük saldırılar yaşanıyor. Ancak yüz yıl öncesine göre büyük mesafe kat eden ABD’li siyahiler, bugün ABD başkanlığı için bile yarışabiliyor.
vakit