Dün: Terörü bitireni bitirirler... Bugün: Barışı bitireni bitirirler!

Bugünkü “manşet haber”imizde de okuyacağınız gibi, Kürt halkı, artık“kan” aksın istemiyor, “gözyaşı” dökülsün istemiyor, “barut kokusu” ve“mermi vızıltıları” arasında yaşamak istemiyor!..

“Barış” istiyor!..

“Huzur” istiyor!..

“Kardeşçe yaşamak” istiyor!..

Sadece “Güneydoğu’daki Kürtler” değil, “Batı’daki Türkler” de istiyor bunu!..

Peki, herkes “barış, huzur, kardeşlik” isterken PKK ne istiyor, HDP ne istiyor?..

Görünen o ki;

PKK ve HDP, “barış” yerine “çatışma” istiyor ve hemen her defasında “ipe un serme” ve “yorgunu yokuşa sürme” taktiği uyguluyor!..

Hükümet, “önce güvenlik” deyip, “İç Güvenlik Paketi”ni yasalaştırmaya çalışırken, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş çıkıyor sahneye ve bir zamanlar Necdet Calp’ın; “Köprüyü sattırmam da sattırmam!” demesi gibi bağırıyor: “Bu yasayı çıkarttırmam da çıkarttırmam!”

Peki, niye çıkarttırmayacak?..

Bahanesi şu:

“Gençlerimiz sokakta patır patır öldürülecek!.. Bu yasayı engellemek için sokaklara çıkacak ve kıyameti koparacağız!”

Malûm, Selahattin Demirtaş’a, Atina ziyaretinden dönüşte cevap verenBaşbakan Ahmet Davutoğlu dedi ki;

“Sokağa çıkma çağrısında bulunuyorsa; bundan sonra dökülecek her damla kandan Demirtaş sorumlu olur... Bu arada, Paralel Yapı ile örgüt arasında irtibat var, neler görüştüklerini biliyoruz!”

Aslında bilmeye de gerek yok... Davutoğlu’nun sözlerini “test” etmek isteyenler “Paralel Yapı’nın medyası”nda çıkan “haber, yazı ve yorum”lara bir baksın, yeter!..

Düne kadar, “terörle mücadele yasaları”na sonuna kadar destek verenParalel Medya, bugün “180 derecelik bir dönüş”le PKK-HDP çizgisine geldi ve çıkarılacak “İç Güvenlik Paketi” ile ilgili olarak; “Sıkıyönetim Yasası gibi!” demeye başladı!..

Sırf bu ifadeler bile, Paralel ile PKK ve HDP arasında “örgütlerarası bir dayanışma” olduğunu görmeye yeterlidir!.

MOLOTOFLU GÖSTERİ Mİ OLUR?

Paralelciler, PKK ve HDP, çıkarılacak yasayı “Sıkıyönetim Yasası gibi”göstermeye çalışsa da; Akit’in dünkü manşetinde denildiği gibi, “Bu kafaya bu yasa şart”tır!..

Çünkü bu yasa;

Tam da “PKK’lı ve HDP’li vandallar” için çıkarılacaktır... Bu yasa çıkmalı ki; vandallar, şehirleri“alev topu”na çevirmesin,“kurban eti dağıtan Kürt gençlerini pencerelerden atmasın”, yüzlerine“maske” takıp, ellerine “molotof”alarak, sokakları“yangın yeri”ne çevirmesin!..

Neymiş; “Gençler, sokakta patır patır öldürülecek”miş!..

Atma be Selahattin Bey!..

“Demokratik tepki hakkı”nı kullanan hangi genç öldürüldü sokakta?..

Sen “yüzüne maske” takacak, eline “molotof” veya “taş”, ya da “demir bilye atan sapan” alacak, fırlatacaksın “insan”ların üzerine!.. Molotoflarla;“polis araçları”nı, milletin “otomobil”lerini, hatta “ambulans”ları cayır cayır yakacaksın, ondan sonra da diyeceksin ki, “Gösteri yapıyorlar!”

Yok yaa!..

Yüzüne “maske” takmışsan, belli ki “tanınmak, teşhir olmak”istemiyorsun!.. İyi de arkadaş, o zaman bunun adı “gösteri” olmaz ki!.. Belli ki; sen oraya “gösteri” yapmaya değil, “çatışmaya” ve “kan dökmeye”gelmişsin!..

Madem “çatışma”ya geldin, o halde bedelini de ödersin!.. Yakalanır ve içeri atılırsın!.. Ya da; Demirtaş’ın dediği gibi; “patır patır öldürülmeyi”göze alırsın!..

Demirtaş da dahil, herkes şunu bilecek: Bir ülkede “güvenlik” yoksa, orada“demokrasi” de olmaz, “diyalog” da olmaz!..

“Demokrasi ve diyalog” olmayınca da, “Çözüm Süreci” biter!..

HDP, bunu mu istiyor acaba?.. Türkiye’nin, yeniden “6-8 Ekim’deki Kobani kâbusu”nu yaşamasını mı istiyor?..

30 YILDA NE KAZANDINIZ?

Açık ve net söyleyelim;

AK Parti İktidarı gelinceye kadar, “1984’ten beri çatışan PKK” ne elde etti?.. Kürtlere hangi hakları sağladı?..

Daha önceki iktidarlar döneminde, herhangi bir Başbakan’ın ağzından,“Ret, İnkâr, Asimilasyon dönemi bitti” lâfını duydular mı?..

Kaldı ki, bu ifadeler “lâfta da kalmadı” ve birçoğu hayata geçirilip, Kürt halkına birçok hak verildi... “Kürtçe televizyon”muş, “Kürtçe seçmeli ders”miş, “Kürtçe propaganda serbestisi” imiş, hadi bunları geçelim; bir“Kürt ana”nın, cezaevindeki oğluyla “Kürtçe” konuşamadığı “baskı ve zulüm” dolu yıllar sona erdi, o yeter!..

Peki, “30 yıldır devletle çatışan” PKK veya HDP, bu hakları daha önce niye alamadı?..

Biliyorum, diyecekler  ki;

“30 yıllık mücadele olmasaydı, AK Parti bu hakları vermezdi!”

Tamam da;

“AK Parti’den önceki 20 yılda” niye alamadınız?.. O 20 yılda “bir-iki hak”alabilseydiniz, o zaman derdim ki, adamlar haklı!..

Ama, alamadınız!..

Çünkü o zaman; “Terörü bitireni bitirirler” gibi bir anlayış vardı Türkiye’de!.. O zamanlar, hem “Türkler” arasında, hem “Kürtler” arasında“Terör Baronları” vardı ve onlar “kan, gözyaşı ve barut”tan besleniyorlar,“servetlerine servet katıyorlar”dı!..

PKK, “Kürtlerin hak mücadelesi” için mücadele verdiğini, bazı Türkler de“terör mücadelesi” verdiğini söylüyor ve “cep”lerini dolduruyorlardı!..

Olan, “Türk ve Kürt halkı”na oluyordu!.. Öyle ya; ölenler, nasıl olsa “kendi çocukları” değildi!.. Ağlamaktan gözleri “kan çanağı”na dönen analar da,“kendi anaları” değildi!..

“Mermi, bomba ve füze” olarak dağlara gömülen “300-500 milyar dolar”da cabası!..

Peki, sonuç?..

“Sıfıra sıfır, elde var sıfır!”

30 yılın sonunda anlaşıldı ki;

“Silahla bir yere varılmaz!”

SURİYE’DE NE YAPTINIZ?

Hadi, “Türkiye”yi bir yana bırakalım da, “Suriye”ye doğru uzanalım...

Ankara’nın Çubuk ilçesi Tuzluçayır mahallesinde ve Dikmen’de yapılan toplantıların sonunda, 27 Kasım 1978’de, Diyarbakır’ın Lice ilçesinin “Fiş köyü”nde Kürdistan İşçi Partisi adıyla kurulan!..

Daha sonra, Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren Kawa, Rızgari, Özgürlük Yolu, KUK, DDKD gibi “Kürt örgütler” dahil, bütün örgütleri“Hain!.. İşbirlikçi!.. Revizyonist!.. Devlet Yanlısı” ilân ederek, Kürt örgütlere karşı “silahlı çatışma” başlatan!.. Hatta, sadece “Kürt örgütleri”ni değil, “kendi içindeki muhalifleri” bile “infaz” eden!..

15 Ağustos 1984’te, “Şemdinli ve Eruh baskınları” ile Türkiye’ye ve Türk halkına karşı “silahlı mücadele” başlatan!..

Abdullah Öcalan’ın, 15 Şubat 1999’da Kenya’da paketlenip Türkiye’ye iade edilmesine kadar geçen sürede, Suriye’nin Bekaa Vadisi’nde faaliyet gösteren PKK, orada bulundukları “19 yıl boyunca”, acaba “Suriye’deki Kürtler” için ne yapmıştır?..

PKK ve Öcalan, “en temel haklarından bile mahrum” bırakılan “300 bin civarındaki Kürt”ün haklarını hiç gündeme getirmiş, onlar için bir“mücadele” vermiş midir?..

KÜRT’Ü EZ, PKK’YI DESTEKLE!

Hadi, bunları konuşalım!..

Nusayri Diktatör Hafız el Esed, kendi ülkesindeki Kürtleri “ezerken”, onlara en tabiî hakları olan “vatandaşlık hakkı”nı dahi vermezken;“PKK’ya maddi ve manevi destek” vermiş midir, vermemiş midir?..

Dün, Nusayri Diktatör Hafız Esed, PKK’ya destek verirken, bugün oğluBeşşar Esed Salih Müslim liderliğindeki PYD’yi desteklemekte midir, desteklememekte midir?..

Oysa Suriyeli Kürtler, 1962’den beri, “en temel insani haklarından bile mahrum”dular!..

“Nüfus cüzdanları bile yoktu!.. Evlenmeleri, iş kurmaları, memur olmaları, ev almaları, asker olmaları, yurt dışına çıktıktan sonra tekrar Suriye’ye dönmeleri mümkün değildi!”

Peki, 9 Ekim 1998’de Suriye’den “sınır dışı” edilen Abdullah Öcalan, “Esed diktası”na karşı ne yapmıştır, hangi mücadeleyi vermiştir?.. Sadece Öcalandeğil; Suriye’de kaldıkları “19 yıl” içinde “Bahoz Erdal” kod isimli Fehman Hüseyin ne yapmış, Nureddin Sofi ne yapmıştır?..

Son bir soru:

PYD lideri Salih Müslim adlı “Küçük Stalin” ne yapmış, şu anda ne yapmaktadır?..

Kusura bakmasınlar ama, açık konuşmak zorundayım: “PKK ve üst düzey yöneticileri”nin amacı, kesinlikle “Kürt halkını ve haklarını savunmak”değil, “Türkiye üzerindeki emperyalist ve Siyonist işgalci güçlerin menfaatleri”ne “tetikçilik” yapmak, onların “taşeron”luğunu üstlenmektir!..

KİRLİ OYUNA SON!

Aylık “Genç Birikim” dergisinden Ali Kaçar’ın yaptığı “analiz”lerden faydalanarak yaptığım bu değerlendirme üzerinde; PKK ve HDP başta olmak üzere “herkes” ciddi ciddi düşünmelidir!..

Katil, despot ve Nusayri Beşşar Esed yönetimi; geçmişte, yüzbinlerce Kürt’e “kimlik” dahi vermezken, bugün başında Salih Müslim’in bulunduğuPYD’ye “petrol kuyusu” bile veriyorsa, ona; “550 bin civarında muhalifKürt’ü Irak ve Türkiye’ye sürdüğü” için “bazı ilçe ve kasabalar”da rahat hareket etme imkânı sağlıyorsa, bunun üzerinde de durulmalıdır!..

Haa; “Bütün bunlar, dünde kaldı” deyip, “geçmişe sünger” çekebiliriz... Öyle ya; bugün “çatışma”ları değil, “barış”ı konuşuyoruz!.. Ama, Ankara’daSelahattin Demirtaş, Kandil’de Cemil Bayık gibiler, “şiddet ve çatışma dili”ni kullanmaya ve “halkı sokağa çağırma”ya devam ederlerse; “PKK’nın kirli bağlantıları”nı ve Çözüm Süreci’ne yönelik “kirli oyun”ları deşifre etmek de, boynumuza borç olur!..

Unutmasınlar ki; bazı medya organları üzerinde “baskı” kurup, istediklerini yazdıran bir “PKK lobisi” varsa, “özgür kalemler” de var!..

Son olarak diyeceğim şu:

“Herkes aklını başına alsın!”

Ve unutmasınlar ki, artık “Eski Türkiye”de değil, “Yeni Türkiye”de yaşıyoruz!..

Eski Türkiye’de, “terörü bitireni, bitirirler”di!.. Yeni Türkiye’de ise; “barışı bitireni, bitirirler!”

Umarım; Selahattin Demirtaş ve Cemil Bayık gibiler, ne demek istediğimi anlamışlardır!..

Fazla söze hacet yok!..
 ******************************************************************

Olimpos Dağı’nın çocukları... Hira Dağı’nın evlâtları!

Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; merhum Cemil Meriç’in,Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki evi “Kültür Evi”ne dönüştürülmüş ve adı“doğduğu evde yaşatılacak”mış...

Bu “kadirşinas”lıklarından dolayı, Reyhanlı Valiliği, İl Özel İdaresi, Kaymakamlık ve Belediye Başkanı Hüseyin Şanverdi’yi kutluyorum.

12 Aralık 1916’da dünyaya gelen, 1955 yılında “gözleri görmez” olan ve13 Haziran 1987’de vefat eden Cemil Meriç için, “iki özellik” öne çıkar...

Gözleri “az görürken” bile, geceleri “ışığa yakın” olmak için, “masanın üzerine sandalye” koyup, “kitap okumaya” devam etmesi!..

İkincisi de, “Batı ülkeleri”ne göre; 

“Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın devamı”dır algısına karşı, “Batıcılar”ın;“Hayır, biz farklıyız” demesine karşı, Cemil Meriç’in verdiği şu “nefis cevap”tır:

“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalı’nın gözünde, biz Osmanlı’yız... Osmanlı, yani İslâm... 

Karanlık ve tehlikeli bir düşman!.. Olimpos Dağı’nın çocukları, Hira Dağı’nın evlâtları hep bu gözle gördüler!”

Cemil Meriç’i, bir defa daha rahmetle anıyor, mekânının cennet olmasını diliyorum... 

Cemil Meriç’i, sadece “doğduğu ev”de değil, “gönül”lerimizde de yaşatalım ve onu anlayalım...

yeniakit

Bu yazı toplam 586 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar