E. Özkök Erdoğan'a Cevap Verdi

E. Özkök Erdoğan'a Cevap Verdi

E. Özkök Erdoğan'a Cevap Verdi...

Ertuğrul Özkök/Hürriyet

Yüzde 47 tevazuu

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen cumartesi günü AKP'li kadınlar önünde yaptığı konuşmada beni şaşırtan bir şey yoktu.

Her zamanki Erdoğan.


İtirazlardan, en küçük muhalefetten hoşlanmayan, bunu kendine ait imam hatip belagati ile öfkeye dönüştüren klasik bir siyasetçi.

Konuşması bu bakımdan beni şaşırtmadı.

Ama kullandığı bir kelime var ki, ona fena halde takıldım.

"Yüzde 47 tevazuu..."

* * *

Bana göre siyasetimize müthiş bir kavram girdi.

Hafızamıza iyice kaydedilsin, unutmayalım diye bir kere daha tekrarlayayım:

"Yüzde 47 tevazuu..."

Aslında yüzde 46.5 ama hadi yüzde 47'ye yuvarlayalım.

Rahmetli Bülent Ecevit'in yüzde 42 ile yarıdan bir fazla sandalye bile elde edemediğini, hükümeti kuramadığını unutalım.

Rahmetli Adnan Menderes'in, Süleyman Demirel'in yüzde 60'lara varan oylar aldığını da hatırlamayalım.

Kime zararı var, meydanı yüzde 47 tevazuuna bırakalım.

Başbakan benim "şımarma" tespitime fena içerlemiş.

Ben "şımardığından" değil, bazı aydınlar tarafından "şımartıldığından" söz etmiştim.

Yanlış mı?

Yüzde 46.5 oyla Anayasa'ya dini amaçlı bir maddeyi sokmaya çalışmayı başka hangi ifadeyle anlatabilirdim ki?

Ama bakın ne diyor:

"Ben yüzde 47 tevazumu seçim gecesi yaptığım konuşmayla gösterdim."

Demek ki mütevazılık bir zafer gecesi belagatinden ibaretmiş.

O gece verilen sözlerin tutulması, meğer hiçbir mana ifade etmiyormuş.

* * *

Bunu da unutalım.

Neticede o da bir siyasetçi ve istediği şeyi istediği öfke tonuyla, tercih ettiği belagatle ifade etme hakkına sahip.

Ama ben daha önemli, daha temel bir tavrın üzerinde durmak istiyorum.

Onun Ömer Seyfettin'vari "Diyet" isteme tavrından.

Ne diyor Sayın Başbakan?

Şirketleriniz değerlerini 10 kat artırdı.

Öyleyse ne istiyorsunuz?

Bunları neden yazmıyorsunuz?

Neden yazmıyoruz?

Yazalım ama cevabı tam da onun beklediği gibi olmayacak, yeniden "fırça yiyeceğiz" diye çekiniyoruz.

* * *

Aslında şunu yazıyoruz:

Ekonominin iyi giden her şeyini, hak ettiğinden fazla bile yazıyoruz.

Yazmadığımız ise ufukta görünen bazı tatsız işaretler.

Son günlerde uçaklarda rastladığım Anadolulu işadamlarından öyle hiç de parlak sözler işitmiyorum.

Başbakan'a, bir de onları dinlemelerini nazikçe ederim.

Asıl mesele bu değil.

"Velev ki" ekonomide her şey iyi gidiyor olsun...

Bu; ülkenin her meselesinde sesimizi kesmemiz gerektiği anlamına mı geliyor?

Ölçü nedir?

Hadi onunkini alalım. Diyelim ki 10 bin dolar.

Bu hesapla kişi başına milli geliri 10 bin doları aşan ülkelerde gazeteleri kapatmak, köşe yazarlarını kapıya koymak mı gerekecek?

Ne demokrasi ama değil mi?..

Tam da yüzde 47 tevazuuna yakışacak cinsinden...

* * *

Türk medyasında çoğunluk artık Başbakan'ın "biat kültürüne" uygun tarafa geçti.

"Bizim taraftaki" doğal müttefik liberalleri de katarsanız, terazi onun tarafında dibe vurdu.

Eh geriye üç beş münafık kırıntısı kaldı.

Eğer ona bile tahammül edemeyecekse...

O zaman sormazlar mı, "Nerede kaldı yüzde 47 tevazuu"?..

Ben yine de dostluk görevimi yapıp fikrimi söyleyeyim.

Anayasa'nın özünü değiştirecek bir madde bu tevazuya sığmaz...