Hasan Karakaya
Eğer özgür değilseniz, bu bağıranlar kim?
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, yerden göğe haklı... Medya; gerçekten de “tuzak”ların, “kumpas”ların, “yargısız infaz”ların enstrümanı ve aleti olmamalıdır!.. Medya, “Türkiye’nin sırları”nın ve “devletin en mahrem bilgileri”nin ulu orta ortalığa saçıldığı bir zemin olmamalıdır!..
Yalçın Akdoğan’ın, dün Ankara’da, Bilkent Otel’deki“RTÜK Toplantısı”nda sarfettiği bu sözler, aslında “adrese teslim”mesajlardır!..
Adres neresidir?..
Adres Zaman’dır,Bugün’dür,Millet’tir, STV’dir,Bugün TV’dir,Kanaltürk’tür,“Paralel Taraf’ta yer alan ve onlara Sözcü’lük yapan medya organları”dır!..
Yalçın Akdoğan, sözlerinin devamında, “ayrıntılı bir adres tarifi” yapıyor ve bunların, yürüttükleri “algı operasyonu” ile, “yalan”ları nasıl “gerçek”gibi sunduklarını söylüyor ve ekliyordu:
“Bugün ‘özgür basın susturulamaz’ diyenlerin 4-5 televizyon kanalından canlı yayın yapıyor olması çok ironiktir. Sadece televizyonları aracılığıyla değil, aynı sloganları kendi gazetelerinden, 9 sütuna manşet atarak yayınlayabilmeleri, internet sitelerinden aynı anda paylaşabilmeleri de ironiktir.
Susturuluyorsa bu kadar kanalda siz nasıl bağırıyorsunuz?
Bu kadar gazetede bu işi nasıl yapıyorsunuz?
Kim susturuyor sizi?”
DAHA NE ÖZGÜRLÜĞÜ?
“Çok doğru” değil mi?..
Gerçekten de;
Eğer “susturuluyor” iseniz; bir elin “sizin ağzınızı kapatması” ya da“boğazınızı sıkması” gerekmez mi?..
Ama, yok öyle bir şey!..
“4-5 tane televizyon kanalınızda özgürce konuşabiliyor, özgürce bağırabiliyorsunuz.”
“Konuşma”yı, ya da “bağırma”yı bir yana bırakın, özgürce “hakaret”edebiliyor, özgürce “sövebiliyor”, özgürce “Hükümet’i tahkir, cemaati tahrik” edebiliyorsunuz!..
Açık ve net söyleyeyim;
Sizde olan özgürlük, şahsen bende yok!.. Bir “Paralel Savcı”, bir “Paralel Hakim” yakama yapışır da; Mustafa Kaplan ve Bünyamin Ateş gibi, beni de“17 ay hapis yatırır” diyerek, mümkün olduğu kadar “ölçülü” konuşmaya çalışıyorum!..
Çok zaman “haykırmak” istiyorum ama, “yutkunmak” zorunda kalıyorum!..
Ama size;
“Hedef gösterme” serbest!..
“Yargısız infaz” serbest!
“Mahremiyetlere saldırı” serbest!..
“Çamur atmak” serbest!..
“Hakaret” serbest, “küfür” serbest!..
“Şov” yapmak bile serbest!..
“Televizyonlarınız”da günün 24 saatinde bağırıyor, esiyor-gürlüyor, “yalan üzerine yalan” uyduruyorsunuz da, “gazeteleriniz” farklı mı?..
Hele söyleyin;
Elinizden “kalem”lerinizi alan mı var?.. “Bilgisayarlarınızın klavyelerini zincirleyen” mi var?..
Aklınıza geleni yazıyorsunuz!..
Bir de kalkmış;
“Medyaya darbe!.. Özgür medya susturulamaz” diye ciyaklıyorsunuz ya, işte ona çok gülüyorum!..
Be adamlar;
Eğer “susturuluyor” iseniz,
Bu “bağıranlar” kim?..
Daha neyin özgürlüğü?!?..
Eğer özgür olmasanız,
Bu “küfür”leri edebilir misiniz?..
25 ARALIK’IN YILDÖNÜMÜ!
Herhalde görmüş, duymuşsunuzdur...
“Platform Siyah” üyesi bir grup insan; dün İstanbul Merkezli “25 Aralık Operasyonu”nuzu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın evinin bulunduğuÜsküdar’daki Kısıklı Caddesi’nde “ilginç bir eylem”le protesto etti...
“Hükümeti devirme” amaçlı “Kirli 25 Aralık Operasyonu’nun birinci yıldönümü” vesilesiyle düzenlenen eyleme katılan grup; “Para’lele verecek evlat yok, ananas var” yazılı bir pankart açıp, size seslendi ve dedi ki;
“Devletin en üst kademesinden, sıradan bir vatandaşa kadar böcek yerleştirmeye...TÜBİTAK’ı hainlerle doldurmaya... MİT TIR’larını durdurmaya... Dışişleri’nin sağır odasını dinlemeye... İHH’ya yönelik El Kaide kumpasına... Gezi’de çadır yakmaya... KPSS ve diğer sınav sahtekarlıklarına... MHP’ye yönelik kaset operasyonu davasına... Şike davasında kumpas kurmaya kadar yaptığınız ahlaksızlıklardan hiç mi yüzünüz kızarmıyor da hâlâ basın özgürlüğü diye saçmalayabiliyorsunuz?
Şükürler olsun ki liderimiz Recep Tayyip Erdoğan ve tüm ailesini hedefe koyan bu hain odak ve ona bağlı bulunan paralel yapılanmanın tam bir yıl evvel bugün kurmuş olduğu tuzak, asla eski günlere dönmek istemeyen bilinçli ve duyarlı vatandaşımız sayesinde bertaraf edildi.
Ey Pensilvanya! Bizde Para’lele verecek evlat yok! Ananas verelim.”
Sahi, bütün “kumpas”ları kurduktan, bütün bu “ahlaksızlık”ları sergiledikten sonra, hiç mi yüzünüz kızarmadı?..
Hiç mi utanmadınız?..
Yüzünüz“kösele”ye dönmüş olmalı ki; ne utanıyor, ne kızarıyorsunuz!.. Hâlâ “özgürlük”ten dem vuruyor,“Özgür basın susturulamaz”nârâları atıyorsunuz!..
El insaf!..
GYV’NİN SAÇMALAMA ÖZGÜRLÜĞÜ!
Oysa, o kadar “özgür”sünüz ki; Fetullah Gülen’in “onursal başkanı” olduğuGazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yaptığı gibi, “saçma sapan bildiriler” bile yayımlıyorsunuz!..
Neymiş;
Hükümet, “yargıyı kendine bağlamış, bağımsızlığı şaibeli mahkemeler kurmuş!”
Peki, sormazlar mı adama;
“Bu mahkemeler daha önce kime bağlıydı?.. Evet evet; Ergenekon’da, Balyoz’da ve Odatv dâvâlarında, tam da sizin istediğiniz yönde kararlar veren mahkemeler kime bağlıydı?..
Hükümete mi,
Yoksa Paralel’e mi?”
Dahası da var...
Bundan 10-15 yıl öncesinde “TSE damgalı yargı”dan şikâyet eden sizler değil miydiniz?..
Neydi TSE’nin açılımı?..
“Tunceli-Sivas-Erzincan.”
Gayet açık ve net;
Yargıda, bir “Alevi çöreklenme” olduğundan şikâyet ediyor ve bu “Alevi kadrolaşması”nın dağıtılması için büyük çaba harcıyordunuz!..
Ama, daha sonra; ne hikmettir bilinmez, sesiniz kesildi ve gıkınız çıkmaz oldu!..
Niye?.. Çünkü;
“Yargıyı ele geçirmiştiniz!”
Ve, ne yazık ki; Paralel’le bunca mücadeleye rağmen, “yargıda hâlâ etkinsiniz!”
İşte en son örneği:
“Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Hanefi Avcı’ya verilen 2 mahkûmiyet kararını onayladı!”
Hanefi Avcı diyor ki;
“Beni mahcup etmediler!.. Kararın böyle çıkmasını bekliyordum... Çünkü, 9. Daire üyeleri arasında Cemaat mensupları olduğuna dair haberler çıkmıştı!.. Karar, benim için hiç sürpriz olmadı!”
Hele söyleyin bana;
Bu hakimler, “hükümetin hakimi” mi, yoksa “sizin hakiminiz” mi?..
GEZİ, “BARIŞÇIL EYLEM”MİŞ!
GYV, o “bildiri”sinde demiş ki, “Gezi’deki barışçıl eylemlere polis şiddeti ile müdahale eden, ölümlere ve yaralanmalara sebep olan (...) idareden, daha başkası da beklenemezdi!”
Yuh artık!..
Bu kadarına da yuh!..
“Gezi kalkışması”nı da “barışçıl eylem”kılıfına soktunuz ya; pes artık!..
Be adamlar;
Ellerinde“molotof”larla,“çivili toplar”la; Taksim başta olmak üzere“bütün ülkeyi cehenneme çeviren”, mağazaları, otomobilleri, hatta “ambulans”ları bile cayır cayır yakıp, “yaktıkları polis araçları üzerinde pozlar veren” ve Türk ekonomisini “100 milyonluk zarara sokan” eylemler mi “barışçıl eylem”dir?..
Adamların kendisi demedi mi;
“Mesele ağaç meselesi değil!.. Sen hâlâ anlamadın mı arkadaş?.. Hadi, sen de eyleme gel!”
Adamlar, meselenin “ağaç” değil, “Hükümeti devirme” amaçlı olduğunu açık açık deklâre ediyor ama, siz; hâlâ “barışçıl eylem” demeye devam ediyorsunuz ya, pes artık!..
Ve de, yuh artık!.
TAM BİR YAHUDİ TAKTİĞİ!
Bir de kalkmış; “medyaya darbe”den söz ediyorsunuz!.. “Özgür medya susturulamaz” böğürtülü “şov”lar yapıyorsunuz!..
Be adamlar;
İşte “saçmalama özgürlüğü”nü bile, sonuna kadar kullanıyor, habire Hükümet’e sövüyorsunuz!..
Bu yaptığınız neye benziyor, biliyor musunuz?.. Hani, hocanız Fetullah Gülen’in “otorite” kabul ettiği “İsrail’in Yahudileri” var ya, işte o Yahudilerin “taktiğine” benziyor!..
Malûm, bir “Yahudi”den bahsedildiğinde, bizim milletimiz der ki;
“Bir Yahudi, cami avlusuna gider, avluda tek başına kalan bir Müslüman’ı yakalar, onu öldürünceye kadar döver, ama bir yandan da bağırır: Yetişin ey Müslümanlar, bu Müslüman beni öldürecek!”
Onun “imdat” seslerini duyan diğer Müslümanlar da der ki; “Bizimkinin yaptığı da çok ayıp!.. Hiç, cami avlusunda adam dövülür mü?”
Bilmezler ki gerçeği!..
Gerçekte; “dövülen Müslümandır, döven de Yahudi!”
Sizin yaptığınız da bu!..
“Yahudilerle içli-dışlı” olmanızdan ve de onları “otorite” olarak kabul etmenizden bu yana, onlarla “aynı taktiği” uyguluyorsunuz!.
Hem “Hükümeti dövüyorsunuz”, hem de “imdaat” diye bağırıp, “Hükümet bizi dövüyor, bizi susturmak istiyor!” diyorsunuz!..
Bırakın bu “Yahudi taktikleri”ni!..
“Dürüst” olun, dürüst!..
Adam olun, adam!..
Bu ülkede; sizden daha “özgür” olan kim var ki?!?..
*************************************************
Paralel medya çıktı, gazetecilik bozuldu!
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, dünkü konuşması esnasında, “çok önemli bir tesbit”te bulunmuş ve demiş ki;“Son dönemlerde öyle bir gazetecilik, öyle bir habercilik anlayışı var ki; içinde bir tek gerçeklik kırıntısı yok!.. Eskiden de siyaset mühendisliği çabaları vardı.. Birtakım bilgi kırıntıları üzerine bir senaryo uydurulur; hakikat, çarpıtılarak verilirdi!.. Ama, çarpıtılmış da olsa, bir tarafında hakikat vardı, bilgi kırıntısı vardı!.. Ama, şimdi bunlar bile geride kaldı!.. Hiçbir bilgi kırıntısı, hiçbir hakikat, hiçbir gerçeklik olmadan, yüzde yüz uydurma senaryolarla haberler üretiliyor!”
Yalçın Akdoğan’ın bu “tesbit”lerine katılmamak mümkün değil... Ama,“eksik” söylemiş!..
Eskiden, medyada “eleştiri” vardı, hatta “hakaret” de vardı... Ama, bu“eleştiri ve hakaret”lerde, hiç olmazsa “nefret dili” yoktu!.. Gazeteciler ve yazarlar; eleştirdikleri, hakaret ettikleri meslektaşları ile bir araya gelebiliyorlar, “ayrı dünyaların insanları” bile olsalar, birbirlerini“anlayışla” karşılayabiliyor, “saygı” gösterebiliyorlardı!..
Ama, şimdi!.. “Paralel Yapı” ve medyasının “güç zehirlenmesi”ne yakalandığından bu yana, medyada bir “nefret dili” hakim olmaya başladı ki; Allah, sonumuzu hayreylesin!..
“Kalemlerinden nefret, ağızlarından alev fışkıran” bu adamlar, yarın, insanların yüzüne nasıl bakacak acaba?..
Haberleri yalan!.. Dilleri yılan!..
yeniakit