Merve Kavakçı
“Siyasi hayatıma da mâl olsa...”
Demişti Mesut Yılmaz ve imzayı koymuştu. Yanında Ecevit ve Bahçeli vardı. İkincisi henüz ahirete göçmemiş, üçüncüsü ise şimdilerdekinin aksine dut yemiş bülbül misali pek bir suskundu o yıllarda. 28 Şubat darbe yıllarında… Bilmem, belki de darbeci olmanın ağırlığı çökmüştü üstüne… Askere selam çakan ANAP-DSP-MHP koalisyonunun ağır ağır ve fakat çok konuşan ortağıydı Yılmaz. Sanki gurur duyuyordu postmodern darbe projesiyle. Bu arada siyasi rakibi olan Çiller’i de bertaraf etmişti. Belki o da gururunu okşuyordu, şimdi kalkmış ne olursa olsun 28 Şubat kararlarını uygulayacağım diyordu da başka bir şey demiyordu. 8 yıllık kesintisiz eğitimden, bu amaca hizmet etmesi için cep telefonlarına ekstradan koyulan vergi de bu üçlünün marifetiydi.
Bilmem bu siyasetçilerin hayatta kalanları, o yıllarda ellerinin değdiği bu zulümleri bir kenara koyup nasıl uyurlar geceleri… 28 Şubat sadece dindara, başörtülüye, sakallı Müslümana vurulan darbe olmakla değil, eğitime yapılan en büyük ihanet olarak da tarihteki yerini alacaktı. Zira sadece dindarları değil, toplumun dindarları dışındaki önemli bir kesimini de yok sayacak, yüzbinler değil, milyonların hayatını ebediyen karartacaktı.
Katsayı zulmü ile meslek okullarına getirilen kısıtlama, İmam Hatibin dindar nesillerinin önünü kesmenin ötesinde, bu ülkenin sanayiini ayakta tutması gereken genç beyinleri de bir kalemde silip atacaktı. Bu denli de acımasız ve kararlı idi Yılmaz-Ecevit-Bahçeli koalisyonu. Meslek okullarına giden çocuklar istedikleri bölümlere giremeyecek, hayallerinin peşinden koşmak yerine, ya zalim siyasetçilerin eseri olarak kendilerine uygun görülen mesleklere yöneltilecek ya da eğitimden tamamıyla mahrum bırakılacaklardı.
Geçenlerde eşi, 28 Şubat mağduru olan ve fakat İmam Hatipli olmayan biriyle karşılaştım. “Eşim” dedi, “küçüklüğünden beri İngilizce öğretmeni olmak istemiş. Ama 28 Şubat’ta okul birincisi olmasına rağmen yine de istediği bölüme girememiş ve başka bir meslek seçmek zorunda kalmış.” Genç adamın gözündeki üzüntü, sesine de yansıyordu bu bilgiyi benimle paylaşırken.
Türkiye’deki eğitim sistemi ne yazık ki, çocuklarımızı kabiliyetleri ile orantılı olarak meslek okullarına yönlendiren bir sistem olamadı. Sanayileşememizin sebepleri arasında mutlaka bu da rol oynadı. Mesela, Almanya gibi, meslek okullarına giden öğrenci sayısının toplam öğrencilerin % 65ini oluşturduğu gelişmiş ülkelerin aksine, bizde bu oran olsa olsa % 35lere çıkabildi. Bu rakam 28 Şubat öncesine ait üstelik. Postmodern darbe ile meslek okullarına giden öğrenci sayısı % 20lere indi maalesef. Yani devlet yani asker, yani ANAP-DSP-MHP koalisyonu kendi ayağına ateş etti.
Şimdi buraya nereden geldim… Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, KOBİ’lerimiz nitelikli insan kaynağı bulmakta zorlanıyor. Türkiye’de bir işsizlik probleminden bahsediyoruz ama bir de işçisizlik problemimiz var. Maalesef 28 Şubat’ın Türkiye’de en büyük darbesi bu mesleki eğitimde oldu. İmam hatiplerin önünü kapatacağım diye meslek liselerine büyük darbe vurdular ve şu anda nitelikli eleman bulmakta zorlanan pek çok sanayicimiz var, pek çok KOBİ’miz var” diye yakınmış. Yılmaz, Bahçeli ve arkalarındaki apoletliler gurur duyuyor olmalılar(!)….
yeniakit