Abdullah Büyük
Eleştirirken vahye ve vicdanımıza kulak verelim…
Modern dünyanın müminleri olarak her geçen gün bizi biz yapan değerlerimizi farkına varmadan kaybediyoruz. İçerisinde yaşamış olduğumuz zaman dilimi ve toplumsal hayat kişiliğimizi ve kimliğimizi erozyona uğratmaya devam ediyor. Adeta mekanik, ruhu olmayan bir hayat yaşıyoruz. Meşgalelerimizin çokluğundan, zamanımızın yetersizliğinden şikâyetimiz her geçen gün artıyor. O kadar çok meşgulüz ki kendimize bakmaya bir türlü fırsat bulamıyoruz. Kendimize bakamadığımız için de neleri kaybettiğimizi fark edemiyoruz. Maddede (ekonomide) kazanalım derken hayatın mana ve maksadını kaybediyoruz. Anlamını, maksadını kaybeden bir hayatın yaşayanına vereceği bir mutluluk da kalmıyor. Heyhat ki huzursuzluğumuzun sebeplerini hâlâ kendi dışımızda arıyoruz. Bu çıkmazdan kurtulmak için savunma mekanizmalarımızı devreye koymadan kendimizi murakabeye tabi tutmalıyız. Şahsımıza yönelik dostlarımızın da eleştirilerini dikkatli bir şekilde dinlemeliyiz. Hem murakabemizde hem de başkalarına yönelik eleştirilerimizde öncelikli olarak eleştiri ahlakımızı gözden geçirmeliyiz.
Şimdi hep birlikte Rabbimizin kelamından sadece üç ayet mealini okuyup derin derin eleştiri ahlakımız üzerinde düşünelim:
“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat Suresi/6)
Hz. Aişe ile ilgili olarak: “Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur. Onu duyduğunuzda, “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır” demeli değil miydiniz?” (Nur Suresi/15-16)
“Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Resul’e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi…” (Nisa Suresi/83)
Unutmayalım ki, ölçüsüz ve hedef gözetilmeksizin ve haksız yere yapılan eleştiriler olumlu değişimlere zemin oluşturamayacağı gibi, bireyler arasında mesafe ve buğzun ortaya çıkmasına da sebep olabilir. Sosyal hayatımızdaki eleştiri üslubumuz incitici ve yaralayıcı bir niteliğe sahip. Ümmetin ortak değerleri olan, toplumumuzun önündeki kanaat önderlerimizi, hocalarımızı eleştirirken çok acımasız bir tavır takınabiliyoruz. Duyduğumuz söylentileri yukarıdaki ayetlerin bize yüklediği sorumluluğun gereği olarak doğruluğunu araştırmadan yayma yoluna gidiyoruz. Kendimizi eleştirdiğimiz insanların yerine koyarak, empati ahlakıyla hareket edemiyoruz. Sözlerimiz ve tavırlarımız haddini o kadar aşıyor ki eleştiri mi yapıyoruz yoksa muhataplarımızı taşa mı tutuyoruz belli değil. Kısacası usul ve üslup problemimiz eleştiri ahlakımızda da kendini gösteriyor. Hayatın birçok alanında olduğu gibi eleştiri ahlakımızda da Nebevi Ölçüleri kaybetmişiz. Yeryüzünün en nezaketli ve kibar insanı olan Efendimizin nezaket ve ince ruhluluğunu birbirimizden esirgiyoruz.
Unutmayalım ki eleştiri usul ve üslubumuzda nebevi ölçüleri dikkate almak, sözümüze güç katacak, bireysel ve toplumsal tekâmülümüze olumlu katkılar sağlayarak mutluluğumuza vesile olacaktır.
Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun…
yeniakit