Emin Güneş : Hakkı Tanımak
Hürseda Haber yazarı Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz
Çocukluğumuzdan itibaren bize öğretilen ve halen içinde yer aldığımız hak batıl mücadelesinde “Hak” kavramı yeterince önemsenmemiş ve öğrenilmemiştir.
Hz. Ali (ra) efendimizin buyurduğu: “Önce hakkı tanı ki haklı olanı tanıyabilesin” Biz hala bu aşamaya gelemedik. Hakkı kişiler üzerinden tanımaya devam ediyoruz. ‘Hak nedir’ sorusunu sormadan ‘haklı kimdir’ sorusu üzerinden hareket ediyoruz.
Hakkı tanımayınca batılı hiç tanıyamıyoruz. Böyle olunca da hak batıl mücadelesi olarak tavsif ettiğimiz davamız anlamsız bir kavgaya dönüşüyor. Hak zannettiğimiz gerçek ve tüzel kişiler (Parti dernek vakıf vs) peşinden sürükleniyor ömür tüketiyoruz.
Hakkı tanımayınca kimin âlim, kimin âlim kılığında şeytan ve belam olduğunu da anlayamıyoruz.
Hakkı tanımak kolay değildir, bedel gerektirir. Hakka tabi olmak nerdeyse bütün dünyayı karşısına almak demektir. Böyle bir şeyi göze alamayanlar hakkı tanısalar dahi ona hak demekten çekiniyor “o da batıl” deyip hakikatten sıyrılıyorlar.
Yanında durmayı göze alamadıkları hakka da batıl deyince bu sefer tercihler batıllar arasında yapılıyor batılların en ehveni tercih ediliyor. Haktan yüz çevrilip hayra sırtını dönenler “benim şerrim senin şerrinden daha ehven” iddiasıyla şerrin yanında duruşlarını ikrar ediyorlar.
Hakkın ölçüsü “Kur’an ve Sünnet” diyoruz ancak onlara hakkı öğrenmek amacıyla değil görüşlerimize destek bulmak amacıyla müracaat ediyoruz. Kur’an’dan bizi doğrulayacak ayet bulamayınca tevil yoluna, hadisten bulamayınca sahih bir hadis yerine zayıf veya mevzu hadislere müracaat ediyoruz..
Konuya ışık tutması ve hakkı tanımaya yardımcı olması bakımından adeta bizden gizlenen bu hadisi dikkatlerinize arz ediyorum: “Ebû Saîd el-Hudrî'den şöyle rivayet edilmektedir: Bizler mescitte oturuyorduk. Hz. Resûlullah çıkıp yanımıza geldi. Sanki başlarımızın üstünde kuş varmış gibiydik. İçimizden hiç kimse konuşmuyordu. Hz. Resûlullah ‘‘Nasıl ki Kur'ân'ın tenzili üzere sizinle savaşıldıysa içinizden bir adam da Kur'ân'ın tevili üzere savaşacaktır'' buyurdular. Bunun üzerine Ebû Bekir ayağa kalkarak ‘‘O ben miyim ey Allah'ın Resûlü'' dedi. Hz. Resûlullah ‘‘Hayır'' buyurdu. Ömer ayağa kalkarak ‘‘O ben miyim ey Allah'ın Resûlü'' dedi. Hz. Resûlullah ‘‘Hayır. O ancak hücrede ayakkabıyı onarandır'' buyurdu. Ali, elinde Resûlullah'ın onardığı ayakkabısı olduğu halde hücreden çıkıp geldi.”
Bu hadisin isnadı sahihtir.(1)
Bizi yanıltan meselelerden biri de Hakkın karşısında yer alan batılın muhakkak Allah ve Peygamberi inkâr eden Kâfirlerden oluşacağı düşüncesidir. Oysa Batıl öyle olmayabilir. Bu konuda da Hz. Ali’nin (ra) kendileri ile üç cephede savaştığı “Nâkisîn, Kâsitîn ve Mârikîn” guruplarını tanımak gerekir. Bu guruplar da ellerinde Allah’ın kitabını taşıyor, kıbleye yöneliyor öyle ki secdelerden alınları nasırlaşıyordu. İmam Ali (a.s), hilafeti döneminde üç grubu kendisinden uzaklaştırıp dışlamış ve onlarla savaşmıştır: İmam, bunu şöyle anlatır: “Halife olduğum zaman şu ümmet arasından bir taife çıkıp biatini bozdu (Nakisin), bir güruhu dinden çıktı (Marikin) ve bir güruh ise işin başından beri hep isyan edip tuğyanda bulundu (Kasitin).” (2,3)
Hakim Nişaburî bu konuda şunları yazmıştır: "Ebu Eyyub Ensari, Ömer bin Hattab'ın hilafeti döneminde şöyle demiştir: Allah Resûlü (s.a.a.) Ali b. Ebu Talib'e Nakısîn, Kasıtîn ve Marikîn ile savaşmasını emretti." (Müstedrek, c. 3, s.139)
“Allahım Bize Hakkı Hakk Bâtılı Bâtıl Göster ve Hakka Uymayı Bâtıldan Kaçınmayı Nasîb Et.” Amin! (Emin Güneş - Hürseda Haber)