Emin Güneş : Saraysız, Saltanatsız Bir Dünya
İslami Analiz.com yazarı Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz
Yıllarca hak/batıl mücadelesinde hakkın yanında yer aldığımızı söyledik. Mücadelemiz Allah’ın rızasını kazanmaktan ibarettir dedik. Ancak kendileri ile mücadele ettiğimiz ve batıl olarak nitelediklerimizin de çoğu zaman aynı iddialarda bulunduklarını ya görmedik veya görmezden geldik.
Bu güne kadar hiçbir kişi veya zümrenin ‘biz hakka karşıyız biz batıldan yanayız’ dediklerini ne gördük, ne duyduk. Buna Nemrut, Firavun, Ebu Cehil dâhil! Kur’an-ı Kerim müfsitlerin kendilerini ıslah ediciler olarak tanımladıklarını buyurur. “Onlara: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde: 'Biz sadece ıslah edicileriz' derler.”(Bakara/11)
Hakkın, Hak Teâla tarafından seçilmiş peygamberler tarafından temsil edildiğinde insanlığın asgari mutabakatı vardır. Peygamberler hakkın tarafı, karşısındakiler batıl dediğimizde bile “biz de peygamberin tarafıyız” diyebiliyorlar. Hem de “Hz. Hüseyin(ra) dedesinin kılıcıyla öldürülmüştür” diyecek kadar küstahça! Ölçüyü zalim/mazlum olarak belirlediğimizde zalimler kendilerini adil karşıtlarını zalim olarak niteleyebiliyorlar. Dünya müstekbirlerinin özgürlük mücadelesi veren Filistin direnişini terörist ilan etmesi gibi!
Hak/batıl, zalim/mazlum kavramları somut kavramlar değil. Herkes kendisini hak karşısındakini batıl, kendisini mazlum karşısındaki zalim olarak niteleyebiliyor. Öyleyse olayı elle tutulur, gözle görülür şekilde somutlaştırmak gerekiyor.
Mesela peygamberlerin hayatları örnek gösterilebilir. Peygamberler yokluk, fakirlik içinde yaşadılar. Hiç sarayları olmadı. Saray yapmaya asla tevessül etmediler. Büyük servetlere sahip olmadılar. Halkın sırtından değil kendi ellerinin emekleri ile geçindiler. Yoksul halkın standartları üstünde bir hayat yaşamadılar.
Mum gibi erimek pahasına halklarını aydınlattılar. İpek böceğinin ipeği üretirken koza içinde kendini feda etmesi gibi halk için kendilerini feda ettiler. Çocuklarına büyük servetler biriktirip miras bırakmadılar.
Şimdi hakkı tanımanın en açık somut yolu yöntemi şöyle olmalı. Saraydan yana mısın saraya karşı mısın?! Çünkü saray; saltanatın, zorbalığın, zulmün sembolüdür. Sarayın adı, rengi fark etmez. Ha Kremlin sarayı, ha Topkapı sarayı! Ha Beyaz Saray, ha Yeşil Saray. Kendi sarayı için savaşanların mücadelesi hak batıl mücadelesi olamaz. Saraylarda yaşayanların, saraylarının bekası için kan akıtmaktan çekinmeyenlerin ya da sırtını saraylardan birine dayayanların söyledikleri doğru olsa bile amelleri sözlerini yalanlamakta olduğundan yaptıkları nifaktır. Öyleleri için Allah cc şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?” (Saff/2)
Adamın biri saltanatı ve hilafeti kaldıracağım diyerek yola çıktı ancak son nefesini Dolmabahçe sarayında verdi. Sarayda yaşayıp sarayda ölene sultan denir. Bu konu tartışmaya açık değildir. Saray sahiplerine “halife” denilse de onlar muhakkak gasıp ve ısırıcı sultanlardır. Saraylar inşa eden rejimlerde seçimlerin olması bir şeyi değiştirmez. Onlar ancak demokratik(!) saltanatlardır. Demokrat(!) sultanlarla idare edilirler. Bunun en bariz örneği Hitler’dir.
Saray ve saltanat için yapılan kavgalarda taraf olmamak esastır. Müminler ancak saraylara karşı yapılacak bir mücadelenin tarafı olabilirler. Mevcut kavgaların hak batıl kavgası olmadığının saltanat kavgası olduğunun farkına varan bazı kardeşlerimiz saraylardan birine destek olmaya ‘Rum suresini’ delil getirmektedirler. Bu tespit yerinde olsa dahi hangi tarafın Rum, hangisinin Sasani’yi temsil ettiği ihtilaflıdır.
Böyle durumlarda ihtilaf ve şüpheden uzak durulması maslahata en uygunudur.
“Allahım Bize Hakkı Hakk Bâtılı Bâtıl Göster ve Hakka Uymayı Bâtıldan Kaçınmayı Nasîb Et.” Amin!