Emin Güneş : Zelzele ve Ötekileştirme

Emin Güneş : Zelzele ve Ötekileştirme

islami analiz.com yazarı Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz.

Deprem; diğer adı zelzele. Kur’an’ı Kerimde deprem adlı “zilzal” suresi mevcuttur. Bu surede Rabbimiz bizi büyük depreme yani kıyamete hazırlıklı olmaya çağırıyor. Amel defterimizi hayırla doldurmamızı istiyor. Kıyametin kopacağı cümlemizin malumu ancak bu uyarıyı ne kadar dikkate alıyoruz!? Tıpkı depremlerden gerekli dersleri almadığımız gibi!

Depremler küçük birer kıyamet provasıdır. Bilimiyle, teknolojisiyle servetiyle mağrur İnsanı acze düşüren bir olay! Depremden sonra herkesin ağız birliği ile söylediği şey: “Neden tedbir alınmadı”. Tedbir almamakla yöneticileri suçlarken kendi payını unutur. Çünkü insanın tabiatı böyle! Felaketi yaşar bir süre sonra unutur. Çünkü insan unutkandır, cahildir, nankördür, acelecidir.

Oysa en başta kendisinin alacağı tedbirler vardı. Fay hatlarının üzerinde yaşamak zorunda değildi. Orada yaşasa dahi çok katlı binalarda yaşamak zorunda değildi. Çok katlı binada yaşasa dahi binanın depreme dayanıklılığı yerine oda sayısını iç ve dış konforunu bahçe düzenlemesini, kapalı otopark ve havuzunu araştırıp önceleyerek tercihini ona göre yapmak zorunda değildi.

Adına “gök delen” dediğimiz ucubeler ile övündük. Oysa bu yapılar medeniyetimize yabancı idi. Bize gâvurlardan gelmiştir. Suyu yokuşa süren nesebi gayrisahih mimari katilimiz olmuştu.

Oysa biz tek veya iki katlı bahçeli avlulu evlerin çocukları idik. Tıpkı şimdi depremden kaçtığımızda sığındığımız evlerimiz gibi, sade ve gösterişsiz evlerin çocukları!

***

Felaketler nasıl ki ideoloji ayrımı yapmıyorsa insanlığın da felaketler karşısında ideolojik ayrım yapmaması gerekir. Depremde her ideolojiden insan enkaz altında kalmış, felaketten de her ideolojiden insan etkilenmiştir. Ama maalesef bu felaket karşısında da ideolojilerimizden arınamıyoruz. Felaketler karşısındaki bir kör taassup en az felaket kadar toplumun canını yakıyor, insanlarımıza acı veriyor.

Normal şartlarda afetlerin insanı daha bir insanileştireceği ve azgınlığını bir nebze giderdiği beklenir. Ama maalesef bu depremde de ötekileştirmenin ırkçılığın tavizsiz sürdürüldüğünü görüyoruz. Özellikle Suriye ve Afgan mültecilere karşı adeta iftira kampanyaları yürütülüyor. İftiranın biri bitiyor ötekisi başlatılıyor. Bu iftira ve ötekileştirmelerin oluşturduğu travmalardan bir örnek:

“BİR DEPREM KURTARMA ANISI: Maraş merkez çarşı tarafında 13 yaşında Teslime isimli, Suriyeli bir kıza ulaştık, sesli dinleme ile. Zor bir durumdaydı. Yanındaki beşikte 1 yaşında bir kardeşi vardı. Çoktan rahmetli olmuştu bebeğimiz. Teslime'yi çıkardık.

Annesinin, babasının yan odada olduğunu söyledi. Defalarca sesli dinleme yaptık. Fakat ses yoktu. Kız çok ısrar etti. Hatta bir ara olayın şokuyla halüsinasyon gördüğünü vs düşündük. Ancak enkaza girmeye de devam ettik. Sonra Teslime'nin annesine ve babasına ulaştık, çıkardık. Çok iyi durumdaydılar. Bilinç açık, yaralanma yok vs. Sesli dinlemede neden ses çıkarmadıkları sorduk. Çok saçma bir şekilde Türkçe bilmediklerini söylediler. Ama olayın aslını daha sonra öğrendik. Anne ve babası Türkçe bilmediğinden, Arapça cevap verirlerse onların Suriyeli olduğunu anlayacağımızı ve onları çıkarmayacağımızı, bırakıp gideceğimizi düşünmüşler..

Bu olay çok etkiledi beni... Safiye Çetinkaya…”

Bu tür hadiseler gerçekte insanı psikolojisini bozuyor. İnsanlık bu kadar tahrip olmamalıydı.

Bu depremde de 17 ağustos depreminde 28 Şubat gölgesindeki yönetimin kör taassubuna benzer uygulamaları duymak gerçekten can sıkıcı. 1999 Depremi sırasında hükümetin valiliklerin yaptıklarını hatırlayalım. “Yönetim depremzedelerin yaralarını sarmak için söze gelir hiçbir şey yapmadığı halde yardım etmek isteyenlerin de önlerine çeşitli engeller çıkartmıştı. Örneğin İstanbul valiliği uluslararası insani yardım kuruluşlarından olan IHH'nın ve Türkiye'nin tanınmış insan hakları kuruluşlarından olan Mazlum-Der'in depremzedelere yardım amacıyla açmış oldukları banka hesaplarını bloke etmişti. Öte yandan Bolu Valiliği, Türkiye'nin ileri gelen holdinglerinden olan Kombassan'ın yardımlarını depremzedelere ulaştırmasına engel olmuştu. Oysa Kombassan depremin ilk günlerinden itibaren depremden zarar görenlere yardım etmeye başlamış ve kısa sürede toplam üç trilyon lira (6 milyon 750 bin dolar) yardım etmişti. Depremin evsiz bıraktığı insanları çadırlara yerleştirmek için hükümet söze gelir bir şey yapmazken Kombassan binlerce insanı çadırlara yerleştirmek için bir çadırkent kurmuştu.”

Umarım mevcut yönetim 28 Şubatçı zihniyetle AHBAP gibi bazı yardım kuruluşlarını dışlamaz, söylentiler dedikodu mesabesinde kalır.