Hakan Albayrak
"Erdoğan Cuma'sı"
"Gazetecisin, tarafsız görünmelisin, AK Parti'nin zaferine sevindiğini açık açık yazman yakışık almıyor" diyenler hiç kusura bakmasınlar, bugün de sevincimi yazacağım. Benim sevincimi, Der'a'nın sevincini, Gazze'nin sevincini...
***
Karakolda itilip kakılırdık, hastanede itilip kakılırdık, nüfus dairesinde itilip kakılırdık, ne kadar resmi daire varsa hepsinde itilip kakılırdık.
Devlet, iki eli belinde "Sen kimsin lan?" diyen bir kabadayıydı.
Ensemizde boza pişiren bir despottu.
Tam bir baş belasıydı.
AK Parti iktidarlarında devlet medenileşti, nazikleşti, "Buyurun beyefendi, buyurun hanımefendi" demeye başladı.
Hatta, millete hizmette bulunmak için milletin buyurmasını bile beklemiyor artık.
Kimsenin aklında-hayalinde olmayan hizmetlerde bulunarak millete tatlı sürprizler yapıyor. Başbakan Erdoğan "Milletin efendisi değil hizmetkârıyız" derken boş konuşmuyor yani.
Sağlık reformundan, sosyal yardımlardan, duble yollardan, TOKİ konutlarından, vize muafiyet anlaşmalarından vs, vs, vs istifade eden vatandaşlar "Elhak, öyledir" diyerek tasdik ediyorlar Erdoğan'ı.
Derin devletin tepesine bindiği, kanlı oligarşiyle hesaplaştığı için de takdir ediyorlar O'nu.
AK Parti iktidarlarının, bilhassa Erdoğan'ın Türkiye'yi dünyada bir yıldız gibi parlattığını da görüyor ve "Dünya Lideri Erdoğan"ın hakkını teslim ediyorlar. Tasdik edenler, takdir edenler, hakkını teslim edenler gittikçe çoğalıyor.
Üç dönem üst üste iktidar olmak, üstelik hiç yıpranmadan iktidar olmak, dahası oylarını arttırarak iktidar olmak her babayiğidin harcı değil.
2002'de yüzde 34, 2007'de yüzde 47, 2011'de yüzde 50!
Yüzde 50!
Müthiş bir zafer.
İnsanı sarhoş edebilecek kadar müthiş...
Ama Erdoğan sarhoş olmadı.
Bilakis; AK Parti Genel Merkezi'nin balkonunda yaptığı zafer konuşmasında, "Artık daha mütevazı olmalıyız, kibre kapılmaktan daha çok çekinmeliyiz, gün hesaplaşma günü değil helalleşme günüdür" diyerek, inanılmaz bir zindelik sergiledi.
Daha güzel bir Türkiye yolunda işbirliği için muhalefet partilerinin kapılarına gitmekten imtina etmeyeceklerini söyleyerek, "Niyetimiz bağcıyı dövmek değil Türkiye'ye üzüm yedirmek" mesajını verdi. Bu mesajı artık orduya da vermek lazım. Hatta, "Ergenekon" sanıklarına ve şüphelilerine de vermek lazım.
Cuntacılığın yeniden hortlamasını engellemeye dönük yasal ve idari tedbirler mutlaka alınmalı, silahlı kuvvetler mutlaka ıslahattan geçirilmeli, ama cuntacılığın yasal olmasa bile meşru kabul edildiği eski Türkiye'den kalma karın ağrılarının yeni Türkiye'yi zafiyete düşürme ihtimaline karşı da uyanık olunmalı; yaşanan süreçte herkesin dersini aldığı ve geçmişte yapılan hataların geçmişte kalacağı kanaati hasıl olduğunda, o hatalara değil ama o hataları işleyenlerin sicillerine -toplumsal barışın ve millet iradesine bağlı güçlü bir ordunun hatırı için- sünger çekilebilmeli.
Erdoğan'ın balkon konuşmasını, seçimden önce yaptığı 'Ergenekon sanıklarının uzun tutukluluk sürelerinden ben de rahatsızım' yolundaki açıklamasıyla birleştirdiğimde, böyle bir perspektifin var olduğu veya olabileceği sonucuna varıyorum.
***
Gelelim mazlum Suriye halkının, mazlum Filistin halkının, mazlum bütün kardeş halkların sevincine... Pazar gecesinden beri, "Erdoğan'ın zaferi mübarek olsun, bu bizim de zaferimiz" demek için telefon açan Suriyeli, Filistinli arkadaşlarımın haddi hesabı yok. Gazzeli bir arkadaşım, "Erdoğan zafer konuşmasında Kudüs'ü andı, Gazze'yi andı, herkesin unuttuğu Cenin'i bile hatırladı, Allah O'ndan razı olsun" derken mutluluktan uçuyordu...
Suriyeli arkadaşlarım da, devrim sürecinde her Cuma'ya bir isim veren -"Şehitler Cuma'sı" yahut "Şehit Anneleri Cuma"sı diyen- devrimcilerin önümüzdeki Cuma'yı "Erdoğan Cuma'sı" ilan etmeye hazırlandıklarını bildirirken mutluluktan uçuyorlardı... El Cezire'nin facebook sayfasında Erdoğan ve Türkiye için yazılanları okurken ben de mutluluktan uçtum.
Yarın beraber okuyalım mı?
yenişafak