Erdoğan'a Açık Mektup
Libyalı muhalifler, Türkiye'nin rolü ve ateşkes çağrılarına yönelik taleplerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdi.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Türkiye Cumhuriyeti Sayın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a
Sayın Turan Kışlakçı Bey'in aracılığıyla
Libya'da akan kanın durması için Türkiye'nin sizin önderliğinizde oynadığı rolü ve Türk Hükümeti'nin çabalarını takdir etmekle beraber zatı âlinizin dikkatini aşağıdaki gerçeklere çekmek istiyoruz:
1- Libya intifadası, Tunus ve Mısır gibi bazı Arap ülkelerinde meydana gelen devrimler gibi başlangıçta barışçıl bir şekilde başlamış, ancak diktatör Kaddafi bunu, halkın gözünde herhangi bir inandırıcılığı veya meşruiyeti kalmadığının bilincinde olduğundan intifadaya barışçıl bir şekilde karşı koyarsa zayıf bir görüntü çizeceğini idrak ettiğinden güç dengelerinin tamamen kendisinden yana olduğu askeri bir savaşa dönüştürdü. Bu amaçla kentleri hedef alan ve adeta bir soykırıma dönüşen vahşi bir askeri operasyona başladı. Orantısız güç kullanmaya, kin, nefret söyleminde bulunmaya, şiddeti teşvik etmeye ve sivilleri öldürmekle tehdit etmeye başladı.
2- Bütün bu olanlar, diktatör Kaddafi'nin belki de hiç hesaplamadığı bir şekilde uluslararası toplumun tutumunu büyük bir oranda etkiledi. Sivillerin korunması için üçüncü bir tarafın denkleme dâhil olması gerektiğinden Libyalılar işlenen katliamlara son vermek amacıyla Arap Ligi aracılığıyla Birleşmiş Milletlere başvurdu. Böylece geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Ruanda ve Burundi'de meydana gelen ve yaklaşık bir milyon kişinin hayatına mal olan soykırıma benzer, uluslararası toplumun utanacağı bir gerçeğe şahit olmayalım diye BM, Libya'nın içinde ve dışında büyük bir sevinçle karşılanan ve Libya'daki sivilleri korumak için uçuşa yasak bölge kararını içeren 1973 nolu açıkladı.
3- Uçuş yasağı, gerçekte belli bir takım neticeler gerçekleştirmesine rağmen kesin bir sonuca varmak için tek başına yeterli değildir. Uçuş yasağının uygulanmaya başladığından bu yana olayların gelişimi bunu kanıtlamıştır. Bu yüzden çatışmalara son vermek, akan kana dur demek için devrimci güçlerin silahlandırılması ve silahlı eğitim fikri ortaya atıldı. İşte bu mesele kimin destek verdiği kimin muhalif olduğu konusunda tutumların netleşmesine neden oldu. Devrimcilerin silahlandırılması konusunda gerçek ya da pratik hiç bir alternatif takdim etmeyen muhaliflerin öne sürdüğü nedenler sınırlı olup neredeyse yalnızca iki temel sebeple kısıtlı kalacaktır: Birincisi bu silahların el-Kaide ya da onunla irtibatlı bir takım örgütlerin eline geçmesi korkusu ikincisi ise ateşkes ve devrimciler diktatör rejiminin birbiriyle görüşmesi için çağrıda bulunmaktır.
4- Şüphesiz ki ihtilaflar bir çözüm bulmak için görüşmelere ihtiyaç duymaktadır. Bundan kaçınmak mümkün değildir. Ancak bazıları belki de problemin aslıyla ilgili olan bu gerçeği kabul etmek istemiyor. Ama Libya'da diktatör rejiminin inandırıcılığı noktasında büyük bir sorun vardır. Gerçek şu ki Libya halkı özgürlük istiyor, diktatör ise kendisinin ve ailesinin iktidarda kalması ve Libyalıları sindirmesi için gücünü halka zorla kabul ettirmek istiyor. Öyleyse görüşme çağrısında bulunan ve Libya'da siyasi girişim önerenler ne yapmak istiyor? Libya halkının diktatöre boyun eğmesini ve kendisini yönetenleri kendi özgür iradesiyle seçme hakkından vazgeçmesini mi istiyor? Libya halkının temel haklarını talep etmesi gayri meşru bir şey mi? Libyalılar için durum nettir ve Libyalılar haklarından ne geri dönüş yapar ne de herhangi bir taviz verir. Görüşmek isteyen herkes konuşmasını ve çabalarını diktatöre yönlendirmelidir. Libya halkının taleplerinin meşruiyetine ilişkin farklı bir bakış açısına sahiplerse o başka! Libya halkı son sözünü söyledi, tek meşru temsilci olarak kendisine geçici ulusal konseyi seçti. Kaddafi ve ailesinin Libya'nın siyasi geleceğinde ne yeri ne de herhangi bir rolü bulunmamaktadır.
5- Aşağıdaki hususlar dikkate alınmadan siyasi herhangi bir çözüm girişiminden ya da ateşkesten söz etmenin bir faydası yoktur:
Kaddafi ya da ailesinden birisinin geçici de olsa iktidarda kalmasını sağlayacak hiç bir girişime ne gireriz ne de böyle bir girişimi kabul ederiz.
Şehirlerde konuşlanan ve Mısrata, Cebel Garbi şehirleri, Zuwara ve Zaviye gibi kentleri kuşatan tüm askeri birliklerin geri çekilmesi ve bunların kışlalarına dönmesi.
Askeri birliklerin bazı kentlerin sokaklarında konuşlandığı diğer bazı kentleri kuşatma altına aldığı bir sırada ateşkesten söz etmek abes olup ne bir sözü ne de bir inandırıcılığı olmayan rejimin tuzağında düşmektir.
Zaviye, Zuwara, Cebeli Garp kentleri ve Mısrata gibi soykırıma uğrayan ve bazılarında adeta insani bir felaketin yaşandığı kentlere ulaşmaları için yardım kuruluşlarına ve doktor heyetlerine güvenli koridorların açılması
Kendi görüşünü özgür bir şekilde ifade özgürlüğü ve barışçıl bir şekilde gösteri yapanlara karşı güç ve şiddetle karşı konulmaması gibi Libya halkının siyasi ve sivil haklarına saygının taahhüt edilmesi
Bu şartlar fiili olarak gerçekleştiğinde işte o zaman görüşmelerden sözedilebilebilir, bunun dışında müzakerelerden bahsetmek, yorum gerektirmeyen ifadelerle ve açık bir şekilde ilan ettiği soykırım savaşını başlatması için uçuş yasağını askıya almak için gerekçe arayan diktatör rejiminin ekmeğine yağ sürülmüş olur.
Zatıâlinize saygı ve takdirimi lütfen kabul buyurunuz.
Ömer Hüseyin el-Hadravi
17 Şubat Devrimi Sözcüsü
Pazartesi 11-4-2011
tımetürk