Hasan Karakaya
Erdoğan"dan manifesto... Efsane geri döndü!
Başbakan Tayyip Erdoğan"ın, dün AK Parti Grubu"nda yaptığı konuşmayı dinlediniz mi?.. Ben konuşmayı dinledim ve ne yalan söyleyeyim; "Erdoğan kanser oldu, artık eskisi gibi gürleyemez" diye zil takıp oynayan "yoldaş" ve "candaş"lar ile, bizim Serdar Arseven"in deyimiyle "yandaş" görünen "ezik-büzük takımı" adına üzüldüm.
Çünkü dün, karşımızda "nekahat" dönemini atlatmış "eski Erdoğan" vardı... "2 aylık istirahat"ten sonra, Erdoğan"ın "eski performans"ına kavuşmuş olması, son derece sevindirdi beni.
Öyle bir "konuşma" ki;
Son derece iyi hazırlanmış, son derece geniş kapsamlı... Sadece "Türkiye"ye değil, "dünya"ya da seslenen bir konuşma... Sadece "bugünü" değil, "dünü" de sorgulayan bir konuşma!..
"Sığ" değil... "Sığır"ların bile anlayabileceği netlikte, "derinliği" olan bir konuşma...
Dedim ya;
Hem "yoldaş" ve "candaş"lar, hem de "çakma yandaşlar" adına üzüldüm.
"Millet" adına ise sevindim.
"Hoşgeldin eski Tayyip Erdoğan."
"Hitabet" mükemmel!..
"Vurgu"lar yürekten!..
"Muhteva" dopdolu...
İçinde "tarih" var, "sosyoloji" var, "psikoloji" var, "siyaset" var ve en önemlisi de "sorgulama" ve "yüzleşme" var.
Ve tabiî, "müjde" var.
MİLLİ GÜVENLİK DERSİNE SON!
Erdoğan "önümüzdeki yıl"dan itibaren "milli güvenlik dersleri"nin kaldırıldığını müjdeledi ki, günün "final cümlesi" herhalde buydu...
Evet, önümüzdeki yıldan itibaren, artık, "milli güvenlik dersi" yok... Tabiî, artık okullarda, "asker" de olmayacak!..
Dolayısıyla, Elazığ"da; Sezai Kaçar ve Hakan Algan gibi "albay"lar, artık "terör" estiremeyecek!.. Onlar, sırf başlarındaki "örtü" yüzünden, kız öğrencilerin karnelerine artık "sıfır" yazamayacaklar!..
Önümüzdeki yıldan itibaren, "millî güvenlik"le ilgili konular, "vatandaşlık bilgisi" kitaplarına dahil edilecek, bu dersler de "sivil öğretmenler" tarafından verilecek.
Kim, ne derse desin;
Bu, "devrim" niteliğinde bir adımdır, bu adımı atanları yürekten kutluyoruz.
Bu karar, özellikle "İHL öğrencileri" açısından sevindirici olmuştur... Biraz önce dediğim gibi; Elazığ"da "milli güvenlik dersleri"ne giren iki albay, "başörtülü" öğrencilerin karnelerine "sıfır" yazdırmış ve dolayısıyla onları "sınıfta bırakmak"la tehdit etmiştir!.. İşte şimdi, bu "tehlike" ortadan kaldırılmış, okullar "kışla" olmaktan çıkarılmış, okul müdürleri ve öğretmenler üzerindeki "askerî tahakküm" de sona erdirilmiştir!..
İşte "sivilleşme" budur,
İşte "demokrasi" budur.
CHP"NİN İHL DÜŞMANLIĞI
Erdoğan"ın, "CHP" ile ilgili "tesbit"leri ve "espri"leri de son derce yerindeydi.
Meselâ, "CHP"nin İHL karşıtlığı" ile ilgili olarak dedi ki;
"İşte en son katsayı düzenlemesini bir kez daha Danıştay"a götürdüler. Dürüst ol be dürüst!.. Ziyarete geldikleri zaman, hepsine bakıyorsun elma şekeri dağıtıyor. Zihniyet hiç değişmiyor arkadaşlar.
Dersim"deki zihniyet neyse bugün CHP"deki zihniyet aynı, değişmiyor.
27 Mayıs"taki, 28 Şubat"taki zihniyet neyse, bugün CHP"deki zihniyet o.
Siz bu imam hatiplerden neden rahatsız oluyorsunuz? Niçin bu imam hatipler sizi bu kadar rahatsız ediyor? Meslek liselerinden neden rahatsız oluyorsunuz?
Bu okullarda okuyan çocuklar bu ülkenin evlatları değil mi? İmam hatip okulunda bu çocuklar ne öğreniyor, ne okuyor? Düz lisede ne okuyorsa onları okuyor, onun yanında da dinini ilgilendiren dersleri okuyor.
Bu seni niye bu kadar rahatsız ediyor? Bir yarış, herkes hangi imtihana tabi ise o da o imtihana giriyor. Kazanıp da üniversitelerde herhangi bir yere devam ediyorsa, bu, bunları rahatsız ediyor.
Niye?
Dindar bir nesil gelmesin. Herhalde bundan!..
Kapıcının çocuğu siyasal bilgiler fakültesine giriyor, bundan rahatsız oluyorlar. Köylü Ahmet amcanın oğlu hukuk fakültesine giriyor, bundan rahatsız oluyorlar. Hakkari"deki çoban, İstanbul"da kağıt toplayan yoksul, Merter"deki işçinin oğlu, Keçiören"deki gecekondulunun çocuğu mimar, mühendis, gazeteci oluyor, CHP bundan rahatsızlık duyuyor!..
Anadolu"nun yoksul ve gazi evlatları gelip iyi eğitim alıp memleketin idaresinde söz sahibi olunca bunların iktidarı sarsılıyor... Hiç kusura bakmayın 27 Mayıs"ı da 28 Şubat"ı da bu zihniyetle yaptılar!.. Her ne yaparlarsa yapsınlar, Anadolu"nun yürüyüşünü asla ve asla durduramayacaklardır!"
CHP"YE DE BEDELLİ LAZIM!
CHP"nin, sürekli "Anayasa Mahkemesi ve Danıştay"a gitmesi"ni de, şu sözlerle hicvetti:
"On yıllardır biri Anayasa Mahkemesi"nin önünde, diğeri Danıştay"ın önünde 2 nöbetçi kulübesi kurdular. Oradan yürütmenin adeta elini, kolunu bağladılar, aslında bizim bir bedelli de CHP için çıkarmamız gerekiyor!.. Yoksa bunların Anayasa Mahkemesi ve Danıştay önündeki nöbetleri bitmeyecek."
Gerçekten öyle değil mi?..
Nasıl ki, "bedelli askerlik"le birlikte birçok insan askere gitmekten kurtuldu, CHP için de bir "bedelli" çıkarılmalı ki; Anayasa Mahkemesi ve Danıştay"ın önünde "nöbet" tutmaktan kurtulsunlar!..
İTTİHAT-TERAKKİ ZİHNİYETİ!
Erdoğan"ın CHP ve BDP için kullandığı "İttihat-Terakki zihniyetinin temsilcileri" ifadesi de, bana göre "son derece çarpıcı bir tesbit"ti... Bu ifadeler; hem "milletin sırtındaki kamburları" hem de "ayağındaki prangaları" ortaya koyması açısından, "tarihi bir tesbit" niteliğindeydi.
Diyordu ki;
"Bu ülke ve millet çok büyük acılar yaşadı. Son 50 yılda, son yüzyılda değil, neredeyse 2 asır öncesinden gelen çok büyük acılara şahit olduk.
Bazılarının sabırsızlığını çok iyi anlıyoruz. Ama iki asırdır büyük acılar yaşayan bu toprakları bir gecede gülistana çevirmenin mümkün olmadığını da görmek zorundayız. Keşke elimizde sihirli bir değnek olsa da bütün o karanlık sayfaları açsak, bütün o kirli işleri deşifre etsek, Türkiye"yi bütün safralarından bir anda kurtarabilsek ama bunu öyle bir anda yapabilmek mümkün değil.
Karşımızda 150 yıl öncesinin İttihak Terakki zihniyetini taşıyan CHP var... Karşımızda Doğu ve Güneydoğu"nun CHP"si ve İttihak Terakki"si olmaya özenen BDP var... CHP Genel Başkanı hakkında hazırlanan fezlekeden yola çıkıp darağacını telaffuz etmeye kadar gitti. Bu ülkede CHP; sadece ve sadece bir nedenle darağacına çıkmıştır, yağlı urganı masum insanların boynuna geçirmek için."
GÖZLERİNİN DOLDUĞU AN!
AK Parti Grubu"ndaki "kürsü"de, sadece "Başbakan" değil, aynı zamanda "duygulanan" ve yer yer "ağlamaklı" hâle gelen bir "insan" da vardı... Evet, hem "insan" vardı, hem de anlayabilen için, bir "insanlık" dersi...
Buyrun, işte o sözler:
"19 yıl önce, 24 Ocak günü, bu ülkede Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan katledildi.
Bu meselelerin üzeri, o dönemlerde örtüldü...
Bütün bu yıllarda kimi yurtdışına kaçtı, vatan hasretiyle gurbette hayata veda etti. Rahmetli Özal döneminde, Cem Karaca gibi vatanına dönebilenler olsa da Ahmet Kaya gibi vatan hasretiyle ölen sanatçılarımız da oldu.
Ben 3 Eylül 2010"da yine bir faili meçhul olan Musa Anter"in ismini andım. O konuşmayı gözyaşları içinde dinleyen Musa Anter"in oğlu Anter Anter bana sonradan mektup gönderdi.
Şu satırları yazdı:
"Sayın Başbakanım ben Musa Anter"in oğlu Anter Anter"im, 43 senedir memleketime gidemiyorum, 67 yaşıma geldim. Memlekete girişimin yasaklanmasının sebebini hâlâ bilmiyorum. Siz mazlumların umudu oldunuz. Hiç olmazsa bir kere olsun, babamın mezarına gidip Fatiha okumama izin veriniz" diyor.
Hemen araştırdık, böyle bir izin yetkimizin olduğunu gördük, geçtiğimiz hafta memleketine geldi ve aynen şu ifadeyi kullandı:
"Suadiye"ye giderken arabayı durdurdum, aşağı indim, ağladım. Burası benim büyüdüğüm sokaklar, çok değişmiş, çok özlemişim. Sabah kahvaltı ettik, Bağdat Caddesi"ne gittik, özlemişim, simit yedim."
Erdoğan, bu satırları okurken, son derce duygulandı ve gözleri doldu... Ne yalan söyleyeyim, benim de gözlerimden yaşlar döküldü...
"İnsan" olan, ağlar!..
MALİKİ"NİN İKİYÜZLÜLÜĞÜ!
Erdoğan"ın, Fransız Senatosu tarafından da kabul edilen ve "Ermeni soykırımını inkâr edene ceza" öngören yasa ile ilgili söyledikleri ve "Uludere"de ölen 34 kişinin ailelerine, kişi başına 123 bin lira ödeneceğine" dair sözleri, elbette önemlidir ve sizler bunları 1. sayfamızda zaten okuyacaksınız... Ama ben, Irak Başbakanı Maliki ile ilgili sözlerini, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çünkü burada, Maliki"nin "çelişki"leri ve daha net ifadesiyle "iküyüzlülük"leri vurgulanmıştır.
Erdoğan, Irak Başbakanı Maliki"nin, "Türkiye bizim içişlerimize karışıyor, karışmaması gerekir" yaklaşımını, "çok çirkin ve talihsiz açıklama" olarak gördüklerini belirterek, dedi ki;
"Sayın Maliki"nin şunu bilmesi gerekir: Siz bir mezhep kavgası içerisinde eğer Irak"ta böyle bir çatışma sürecini başlatırsanız, buna da bizim sessiz kalmamız mümkün değil. Çünkü, biz sizlerle sınır komşusuyuz, akrabalık ilişkilerimiz var, her gün gidiş gelişlerimiz var, hepsinden öte bizim Irak ile tarihten gelen kültürel bağlarımızın da bir anlamı var.
Sizler Irak ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, binlerce, on binlerce kilometre uzaktan gelenlere "Hoşgeldiniz" diyeceksiniz, onları evinizde ağırlayacaksınız, onlara yönelik en ufak sesiniz çıkmayacak, sınır komşusu Türkiye"ye karşı, "Türkiye bizim içişlerimize karışıyor" diyeceksiniz... Bu nasıl siyaset etme, bu nasıl ülke yönetim anlayışı?.. Önce burada söylediklerini kulaklarının duyması lazım. Onun için talihsiz açıklama diyorum."
Söyleyin hele, haksız mı Erdoğan?..
Sen kalk, "okyanus ötesi"nden gelen "ABD askerleri"ni "çiçek"lerle karşıla, "Hoşgeldiniz" deyip, ayaklarının altına "kırmızı halı"lar ser ve bunlar "Irak"ın içişlerine karışma" olmasın ama Türkiye; "Mezhep kavgaları olmasın" deyince, bunu "içişlerine müdahale" say!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
MİLLETİN BEKLEDİĞİ KONUŞMA
Dediğim gibi, Tayyip Erdoğan"ın dünkü konuşmasında her şey vardı... Bir "grup konuşması" değil, adeta "sivil manifesto" gibiydi.
Sözlerde "eleştiri" vardı, "öfke" vardı, "sevgi" vardı, "siyasi kararlılık" vardı, "vicdan" vardı, "ironi" vardı, "hiciv" vardı!.. En önemlisi de, "insanlık" vardı...
Evet; "Özlediğimiz Erdoğan" vardı.
"Yoldaş" ve "candaş"lar ile bizim "ezik-büzük" takımının pek hoşuna gitmese de;
"Hoşgeldiniz eski Tayyip Bey!"
2 aydır, bu sesi duymak istiyorduk...
Ajanın ajanları!
PKK, KCK ve onun siyasi uzantısı BDP; yıllardır "Kürt halkı"nı ve "Kürt hakları"nı, hep "kendi tekelleri"nde görüyor ya, böyle bir "ezber"leri var ya; "ezberlerini bozucu" her söze vuracakları damga da hazırdır: "Satılmış!.. Ajan!.. İşbirlikçi!"
İşte, bu "şablon suçlama"lardan, Kemal Burkay da nasibini aldı... Kürt siyasetçilerden Kemal Burkay, geçenlerde Meclis"teki "Terör Alt Komisyonu"nda bilgi verip, demişti ki; "PKK, bir devlet projesiydi... Öcalan; PKK ilk çıktığında, 3 yıl denetim altındaydı... Şam"daki, Beka"daki Abdullah Öcalan farklıydı... 1999 yılında yakalanıp İmralı"ya konulduktan sonra Ergenekoncu denilen subayların denetimine girdi...
Zaten, Öcalan da bunu söylemiştir... PKK"yı kurduktan sonra silahlarını ve ekmeklerini devletin verdiğini, 3 yıl korumalarını devletin sağladığını kendisi söylemiştir... Yine kendi ifadesiyle; Öcalan"dan istenen, Kürt örgütleriyle savaşmasıydı... Kürt sorununun çözümünde Turgut Özal iddialıydı, ancak çözemeden öldü. AK Parti"nin Kürt sorununun çözümüne yönelik tavrını olumlu buluyorum. Derin devletin PKK"yı etkileyen güçleri etkisiz kılınırsa, Kürtler de Türkler de rahatlayacak."
Kemal Burkay"ın bu ifadeleri; Kandil"deki Murat Karayılan"ı çok rahatsız etmiş olmalı ki; "küfür"ler peşpeşe gelmiş:
"Alçak!.. Şerefsiz!.. Ajan!.. TC"nin işbirlikçisi!"
Dedim ya; bunlar "ezber"lerini asla bozmazlar...
"Farklı şeyler" söyleyenlere de damgaları hazırdır: "TC"nin ajanı!"
Bakalım ne zaman anlayacaklar;
Kendilerinin de, "Ajan"ın ajanları" olduklarını?!?..
yeniakit