Hasan Karakaya
Erdoğan'ın 3 sorunu: Yargı, bürokrasi ve "yandaş"lar!
Yeni tartışma konumuz "kuvvet"ler meselesi... "Kuvvetler ayrılığı" mı olsun, "kuvvetler birliği" mi?..
Tartışma, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta Konya'da yaptığı konuşmada; "halka hizmet" etmelerinin önündeki en büyük engelin "bürokratik oligarşi" ve "yargı" olduğunu söylemesiyle başladı.
Başbakan'ın sözleri şöyleydi:
"Bazı hizmetler konusunda bürokratik oligarşi ve yargıyı aşamıyoruz. Dışarıdan bakanlar '326 milletvekiliniz var, yine mi bahane' diyorlar; ama kuvvetler ayrılığı var ya, geliyor önümüze dikiliyor."
İşte bu söz, Erdoğan'ın "kuvvetler ayrılığı"ndan rahatsız olduğu şeklinde yorumlandı.
Oysa, Erdoğan'ın bu sözleri iyi okunursa, burada; sadece "yargı"dan değil, "bürokratik oligarşi"den de rahatsız olduğu görülür.
Şimdi, buradan hareketle;
Erdoğan'ın "bürokrasi"yi de kaldıracağı gibi bir anlam çıkarılabilir mi?
Elbette çıkarılamaz.
Zira, Erdoğan'ın sözlerinde; evet bir "eleştiri" var, hem de "ironik" bir eleştiri ama bundan "yargı"yı ve "bürokratik oligarşi"yi kaldırmak gibi bir anlam çıkarılamaz.
Böyle bir anlam çıkaranların da "iyiniyetli" oldukları söylenemez...
Ama, maksat "Erdoğan'a çakmak" ve "Hükümet'i yıpratmak" olunca, birçokları bunu fırsat bildi ve anında saldırıya geçti.
YANDAŞLAR DA SALDIRIDA!
Hadi, "yoldaş" ve "candaş" gazeteler ile televizyonların "saldırı"larını anlıyorum da, "yandaş" denilen gazete ve televizyonların bu "saldırgan"lara çanak tutmasını bir türlü anlayamıyorum...
Ne enteresan değil mi;
"Bremen Mızıkacıları"na onlar da sayfalarını ve ekranlarını sonuna kadar açtı!..
Hem "hükümet yandaşı" görünüyorlar, hem de "yoldaş ve candaş"lara çanak tutuyorlar.
Resmen ve alenen;
"İkili" oynuyorlar!..
"Yüzünüze karşı gülüyorlar" ama arkanızdan kuyunuzu kazıyorlar!..
Bu ne biçim "yandaşlık"tır, bu nasıl "dostluk"tur, anlayan beri gelsin!..
Bana sorarsanız derim ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan, icraatlarına engel olarak gördüğü "bürokratik oligarşi" ve "yargı"nın yanına "yandaş medya"yı da koymalı ve oralarda nasıl bir "Erdoğan karşıtlığı" yapıldığını görmelidir!..
Çünkü, bu "ikili oynayan" insanlar, bir "fikri oturmuşluk" içinde değiller... O kadar "oynak"lar ki; bir bakıyorsunuz "bu tarafta"lar, bir bakıyorsunuz "karşı taraf"la işbirliği içindeler ve onların "argüman"larıyla konuşuyorlar.
Erdoğan; "Başbakan" bile olsa, nihayetinde bir "insan"dır... Her insan gibi elbette "hata" yapabilir, her insan gibi yanlış söz sarfedebilir... Bu da eleştirilebilir.
Ama, bir "tetikçi" gibi değil!..
"Sol" ve "solcu"larla ya da "Kürtçü faşistler"le ilgili bir konuda "etikçi" kesilenler, Erdoğan'a gelince bir anda "tetikçi" oluyorlar ki; bunların, "kime ve neye hizmet ettikleri" de ayrıca araştırılmalıdır... Ve tabiî; "hangi odak veya mahfilden yönlendirildikleri" de!..
HERKES SINIRINI BİLSİN!
Her neyse... Konuyu biraz dağıttık...
Toparlayacak olursak;
Erdoğan'ın "tek karar verici" bir "diktatör" olma yolunda olduğunu iddia edenler, Hükümet'in veya Başbakan'ın karşılaştığı "engel"leri niye görmezden geliyorlar?..
"Kuvvetler ayrılığı" denildiğinde ne gelir akla?.. Elbette "yasama" gelir, "yürütme" gelir, "yargı" gelir!..
Bu "3 erk"in de;
Anayasa ve yasalarla belirlenmiş bir hareket alanları vardır... Hiçbir kurum, diğer kuruma "sınır tecavüzü" yapamaz!..
İdeal olanı;
"Uyum içinde" çalışmalarıdır!..
Ama, herkes elini vicdanının üzerine koymalı ve cevap vermelidir; "Türkiye'de böyle bir uyum var mı?"
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki akşam NTV ve Star'ın ortaklaşa yayınladığı programda; "yargı"dan ve "bürokratik oligarşi"den niye şikâyet ettiğini şöyle izah ediyordu:
"Bizim ülkemizde öyle zamanlar yaşadık ki; baktık, yargı bazen yasamanın da yürütmenin de alanına müdahale etti... Bunların en açık uygulaması yerindelik konusunda kendisini çok açık ve net ortaya koymuştur.
Meselâ bir 367 olayı yaşadık ki, Cumhurbaşkanı ile ilgili konuda, baktık yargı, Meclis'e, yasama organına müdahil oldu.
411 olayı yaşadık ki, tarihi bir olaydır, bir Anayasa'yı, özellikle Anayasa maddesini değiştirmeye yönelik bir olaydır. Kalktı, Anayasa Mahkemesi, buna müdahil oldu. Burada yargı ne yapabilir? Bu hukuka uygun mudur, değil midir, ancak buna bakabilir.
Bunun dışında herhangi bir yerindelik değerlendirmesini yapamaz.
Yani kendisini yasama organı yerine koyamaz. Ama burada kalkmışlardır, yasama organı yerine koymuşlardır.
Bir başka konuyu yürütmede yaşadık. Yürütme organı olarak, hükümet olarak, diyelim ki bir adım atıyoruz.
Diyelim ki, Galataport'un satışı...
Galataport'un satışını yapıyoruz ama yargı bunu engelliyor. Burada yargının yapacağı nedir? 'Siz bu satışı bu şartlarda yapamazsınız?' Nedir eksik, bunu söylersin. Ben o eksiği gidermek suretiyle gene bu özelleştirmeyi yaparım. Ama sen bana 'Yapamazsın' diyemezsin. Çünkü yapmamı engelleyen bir yasa maddesi yoktur.
Aynı şekilde Haydarpaşaport, İETT Garajı, İzmir Limanı satışıyla ilgili konu ki; Danıştay bu konuda iki ayda karar vermesi gerekirken, 2 ayda değil 2 yılı aşkın süre içinde karar vermiş ve orayı alan firma satıştan çekilmiştir. Adam bakıyor ki, yatırımımı buna göre yapıyorum. Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyada hem prestij kaybediyoruz hem de ülke olarak böyle bir imkanı kaybediyoruz. Böyle bir rakamın Hazine'ye kaybettirdiğini düşündüğümüz zaman, burada kaybeden millettir.
Neden?
Yargının bu şekildeki, yasanın dışına çıkarak attığı adımlar sebebiyle.
Yani yerindelik kararına müdahale sebebiyle... Bizim burada karşı olduğumuz konu budur.
Asla ve kat'a yasama, yürütme ve yargının buradaki yetki ihlaline karşı oluşumuzdur, bunun dışında herhangi bir şey değildir.
Kuvvetler ayrılığını en güçlü şekilde savunan ülkeyiz, çünkü bunun bedelini ağır ödedik, geçmişte ödedik.
Düşünün Türkiye'de 330'a yakın bir oya sahip iktidar partisinin kapatılmasıyla karşı karşıya kalmış bir partiyiz.
Onun için diyoruz ki, biz burada, erkler yetki ihlaline gitmesin, yasama da gitmesin, yürütme de gitmesin, yargı da gitmesin."
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözlerde anlaşılmayan, yanlış anlaşılan ya da "niyet okuması" yapılacak bir taraf var mı?..
Her şey açık ve net!..
Gördüğünüz gibi, Erdoğan "yargı"dan ve "bürokratik oligarşi"den yakınıyor...
Ama, "kaldıralım" da, "kuvvetler birliği" yapalım demiyor!..
Peki, demiyor olmasına rağmen, nereden çıktı bu "tek adamlık", nereden çıktı bu "diktatörlük" suçlaması?..
Lütfen dikkat;
Bunu söyleyenler "CHP kurmayı" veya "CHP'nin arka bahçesi"ndeki "kaktüs"ler olsa, hiç mesele değil..
Bunu söyleyenler arasında, maalesef "yandaş tarafta" olan kompleksli "yanaşma"lar da bulunuyor!..
Hem de;
Karşı çıktıkları Erdoğan'ın, "Allah yardımcınız olsun" ya da "Ya Allah, Bismillah" dediği için, hakkında "suç layihaları" düzenlendiğini bile bile!..
İşte bütün bunlardan sonra, sormak lâzım; "Bremen Mızıkacıları" topluluğunu oluşturan "yandaş-yoldaş ortaklığı"nın üyelerine;
"Siz kimden yanasınız?"
"Bizden" yana mı,
"Domuzdan" yana mı?..
ODTÜ'DEKİ SOLCULAR!!!
Hani, "yandaş" dediğimiz insanların yanında yer aldıkları, onlarla birlikte görünmeyi marifet saydıkları "yoldaş"lar ve "candaş"lar var ya, bunlar memleket hayrına bir iş yapmış olsalar, yine de gam yemem...
Ama onlar sadece "lâf" yaparlar, sadece "protesto eylemi" yaparlar!..
"ODTÜ'de yaptıkları" gibi!..
Biliyorsunuz;
Başbakan Tayyip Erdoğan, 5 gün önce "yüzde 80'i yerli" olan "Göktürk-2" adlı "gözlem uydusu"nun uzaya fırlatılması dolayısıyla ODTÜ'deki "TÜBİTAK Uzay Merkezi"nde düzenlenen törene katıldı.
Söyleyin hele;
Her fırsatta "emperyalizme karşı" olduklarını söyleyen "solcu gençler"in, bu "yerli uydu"dan dolayı "Erdoğan'ı alkışlaması" gerekmez miydi?..
Ama, "öğrencilik"ten öte "değişik fraksiyonlara bağlı" militanlar ne yaptı?..
"Tayyip ODTÜ'den defol" diye pankart açtılar... Bununla da yetinmeyip, "çöp" fırlattılar, "lastik yaktılar", polise "taş" attılar!.. Kısacası, saatler boyu sürdürdüler protestolarını!..
Lütfen dikkat;
Bunları yapanlar, "emperyalizme karşı" olduklarını iddia eden "solcu"lardır...
Ama, bir defa daha "emperyalizmin kucağında" ve "emperyalistlere uşaklık" ettikleri görüldü!..
Erdoğan, dün İstanbul'daki Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Kongresi'nde yaptığı konuşmada, işte bu "protesto gösterisi"ni ve "Prof'ların onlara verdiği desteği" gündeme getirerek dedi ki;
"Türkiye için böyle tarihi bir anı büyük bir coşkuyla izlerken, yerleşke içinde ne yazık ki o malûm muhalefet tarzı, o malum statüko kendisini gösterdi. Ülkenin en üst düzey yöneticileri bu organizasyonda bir araya geliyor. Onlar orada toplanıyorlar, araba lastikleri yakmak, taş, sopa, molotoflarla...
Neymiş?
Eleştiriymiş bu, protestoymuş...
Bunu yapmışlar. Kusura bakmayın, biz de öğrencilik yaptık ama taşla sopayla öğrencilik yapmadık. Bu ülkede atılan her hayırlı adıma destek olan bir gençlik olarak yetiştik...
Türkiye, bugüne kadar yaşamadıklarını yaşarken, kalkıp da bunu bir protesto olarak nitelemek, bilimden nasibini almamak demektir...
Bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorsa ben diyorum ki, onlara da yazıklar olsun. Bir defa bir hocanın, öğrencisine ilme saygıyı öğretmesi lazım. İlmin ortaya koyduğu esere saygıyı öğretmesi lazım.
Sen ideolojik olarak bunu yapabilen ekibi veya iktidarı kabul etmeyebilirsin ama gerçeğe de teslim olacaksın ve onu da takdir edeceksin. İşin aslı budur ama ne yazık ki bu heyecanı yaşayamayan bir muhalefetin demek ki oralarda uzantıları var."
"YANDAŞ" SORUNU!
Söyleyin hele;
Başbakan "öğrenci"(!)leri ve onları destekleyen "Prof"ları eleştirdi diye, şimdi kalkıp; "Erdoğan öğrencilere de, üniversitelere de, hocalara da düşman" mı diyeceğiz?..
Böyle salaklık olur mu?.. Ama bazı "salak"lar, bazı "aptal"lar, bazı "gerzek"ler, bunu da işlerine geldiği gibi yorumlayacaklardır... Ne yazık ki; bizim "yanaşma"lar da, ellerine bir tutam "tuz" alıp, "hıyar"ların peşinde koşacaklardır!..
Hem de, "etikçilik" adına!..
Tabiî, "tetikçilik" yaptıklarının, onlara alet olduklarının farkına varmadan!..
Dedim ya;
Erdoğan'ın "yargı" ve "bürokratik oligarşi" kadar, "yandaş" bilinen "yanaşma"larla da bir sorunu var!..
Galiba;
"En büyük sorun" da bunlar!..
Hiç güleceğim yoktu, sağolasın Gürsel Tekin!
Son günlerde, "çok ciddi" konularla ilgilendiğimden, "gülmeye" hiç fırsat bulamadım... Tamam, "asık suratlı" olmadım ama, "kahkaha" da atmadım... Ta ki, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in Hatay'daki konuşmasını duyuncaya kadar.
Gürsel Tekin'in Hatay Gazeteciler Cemiyeti'nde sarfettiği sözler beni o kadar güldürdü, o kadar rahatlattı ki, kendisine "teşekkür" etmeden geçemem... Tekin'in sözleri, bana "komik bir fıkra" ya da "Cem Yılmaz'ı dinlemişim" gibi geldi... Evet, evet; "ilâç" gibi geldi... Son bir haftadır, ilk defa yüzüm güldü.
Peki, Hatay'da ne mi demiş Gürsel Tekin?..
Şunu demiş efendim: "Sayın Kılıçdaroğlu, şu anda Ortadoğu'nun fenomeni... Sadece Irak değil, Ürdün, Mısır, bütün bu coğrafyada herkes Kılıçdaroğlu'nun gelmesini istiyor."
Teşekkürler Gürsel Tekin... Hiç güleceğim yokken, beni acayip güldürdün... Bir zamanlar da; "Yüzde 40'la iktidara geliyoruz" demiştin, o zaman da çok gülmüştüm... Ara sıra böyle "ciddi tahmin ve tespitler"(!) yap da, beni güldür...
Kılıçdaroğlu "Ortadoğu'da fenomen" ha... Hah, hah, haaa!..
yeniakit