İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Euro batıyor; Almanya Mark'a geri mi dönecek?

Abartı, korku senaryoları gibi de algılanabilir. Ama yine de bazı, ihtimallere, tartışmalara, öngörülere kulak tıkamanın; o kötü ihtimal karşısında, herkesi savunmasız, çaresiz bırakacağı bir gerçek. Öyleyse, hoşumuza gitmese de bazı "ihtimalleri", "yakın tehlike" işaretlerini dikkatle not edelim.

Altına, madenlere, gıdaya, tarım arazilerine, doğal kaynaklara ihtiraslı yönelişi ciddiye alalım. Olası "kaynaklar savaşı"nın muhtemel olduğunu da... Bunlar olurken, ABD dolarının son bir kaç yıldır güvenilir kur olma özelliğini kaybettiğine, küresel düzeyde yeni finansal system arayışlarına girildiğine, G-20 toplantılarında ve diğer platformlarda yeni küresel kur sistemi üzerinde tartışmalar yürütüldüğüne de dikkat edelim. Beklintiler şöyle:

Yeni finansal system tartışmaları daha da alevlenecek. Dolar daha da değer kaybedecek. Öyle ki; ABD piyasalarında başlayıp bütün dünyayı etkileyecek bir hiper enflasyon beklentisine yönelik tahminler giderek daha çok taraftar buluyor. 2009 şokunu atlatamayan, piyasaya pompaladığı yüz milyarlarca dolarlık nakitle ancak daha derin sarsıntıları geciktirebilen ABD için 2011'in ilkbaharında şok edici gelişmeler bekleniyor.

ABD için böyle Avrupa için değil mi? Geçtiğimiz ilkbaharda Yunanistan, Portekiz, İzlanda, İspanya gibi ülkeleri vuran ABD'deki sarsıntının etkisini kontrol etmek amacıyla piyasaya sürülen yedi-sekiz yüz milyar euronun yetmeyeceğini, krizin bu şekilde atlatılamayacağını herkes, bu planı uygulayanlar da biliyor artık.

Bu sonbahar/kış aylarında ABD'dekine benzer "şok dalgaları Güney Avrupa'dan Doğu Avrupa'ya kadar yayılırsa ne yapacağız" sorusu bugünlerde cevabı bulunamayan tek soru. Belirsizlik öyle bir hale geldi ki, Euro piyasasından kurtulup ulusal tavır belirlenemiyor, böyle olunca da Birleşik Avrupa projesini batıracak bir tıkanma ortaya çıkıyor.

Bugünlerde tartışma Euro üzerine. Dolar'dan sonra Euro için de çöküş senaryoları tartışılıyor. Euro'nun çöküşü, Birleşik Avrupa Projesi'nin çöküşü demektir. Güney ve Doğu Avrupa'yı sırtında taşıyan merkez Avrupa ülkeleri ise, böyle bir tehlikeyi göze alacak kadar güçlü durumda değil. Çünkü batık ülkelerin kabaran faturası kendilerini hızla dibe çekiyor.

Bu yüzden, "ulusal para birimine geri dönüş mümkün mü" sorusuna cevap aranır oldu. Bu çerçevede, bazı iddialara gore, Almanya'nın euro projesini bir kenara itip yeniden Mark'a dönebileceği, krizin faturası arttıkça bu ihtimalin yüksek sesle dile getirilir olduğu söyleniyor.

Eğer Almanya euronun batışını göze almışsa, Avrupa onu kurtarması hem mümkün değil hem de böyle bir çaba içine girmeyeceklerdir. Eğer yeni finansal system inşası tartışmalarından bir sonuç çıkmazsa, Birleşik Avrupa düşüncesi çok ağır yara alacak demektir.

Bu sonbahar ve kış ayları, öyle görünüyor ki, euronun da, Avrupa Briliği'nin de kader ayları olacak. Almanya'nın, Mark'a geri dönüş için referendum yapabileceği, önümüzdeki seçimlerin Almanya için olduğu kadar ve Avrupa için de kritik önem kazandığı söyleniyor.

Avrupa'da bir çok ülke, ABD gibi borca batmış durumda. Hem ABD hem de bu ülkeler ulusal borç miktarını gizliyorlar. Borç miktarının resmi verilerin daha ötesine geçtiği ifade ediliyor. Mesela ABD'nin borcunun, Kongre Bütçe Ofisi'nin verdiği 13.4 trilyon doların çok üstünde olduğu, verilen resmi rakamların Enron skandalından gördüğümüz türde bir hesaplama olduğu söyleniyor.

2010 yılının ikinci yarısının bir illüzyonun sonu olacağı, bu ülkelerin yüz milyarlarca doları/euroyu daha piyasaya akıtmak zorunda kalacakları, bu paranın malum sistem ve çevreler tarafından emileceği ancak krize çözüm olmayacağı, ABD ve Avrupa ekonomisi için acı verici sonuçlar yaşanabileceği, kriz önlemi diye uygulanan stratejinin sadece kısa vadeli nefes alma taktiği olduğu, gelecek Kasım'da ABD'de yapılacak seçimlere kadar bir düzelme başarılamazsa dünyanın derin bir sarsıntıya gireceği, son altmış yılın en büyük çöküşünün yaşanabileceği ifade ediliyor.

Bunlar sadece ekonomik sonuçlar. Bu sonuçların, bölgesel ve küresel düzeyde yol açacağı siyasi, güvenlik ve sosyal sorunlarını da düşünürsek olayın vehametini anlarız. Irak'ta gördüğümüz paralı askerlik sisteminin, yani ordunun özelleştirilmesinden polisin özelleştirmesine, sıkı ekonomik denetime, özgürlüklerin daraltılmasına dadar çok geniş alalanlarda etkilerini görebiliriz.

Umarız; altı aydır küresel piyasalarda görülen, gösterilen resim gerçektir, bir illüzyon değildir. Ve yine umarız; burada bir kısmını not ettiğimiz ihtimaller sadece en kötüye hazırlık, kötümser senaryo olarak kalır. Ama tedbiri elden bırakmamak en iyisi...

 

 

yenişafak

 

 

Bu yazı toplam 1788 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar