Fadlallah: Arap Rejimleri Halkı Umursamıyor

Fadlallah: Arap Rejimleri Halkı Umursamıyor

Muhammed Hüseyin Fadlallah'ın yorumu...

Arap rejimleri halkı umursamıyor

Batı Şeria ve Gazze arasında bölünmüş Filistinlilerin, İsrail'in yeni yerleşimler inşa etme planı karşısında fazla seçeneği yok. Pek çok Arap ülkesinde de, halk devletin siyasetine itiraz etme özgürlüğüne sahip değil; Batı'da hükümet halktan korkarken, Arap âleminde durum tam tersi


MUHAMMED HÜSEYİN FADLALLAH

İsrail, stratejik hedefinin Hamas rejimini düşürmek olduğunu açıklayarak Gazze'ye yönelik savaşını karadan, denizden ve havadan sürdürürken, Kudüs ve Batı Şeria'da yeni yerleşim birimleri inşa etmekteki kararlılığını da açıklayarak Filistin Yönetimi'ne yeni bir darbe vurdu. Bu açıklama, iki taraf arasındaki nihai çözüm görüşmelerinin yeniden başlamasıyla aynı zamanda geldi.
Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'sa uluslararası toplumdan müdahalede bulunmasını talep edip bu hummalı yerleşim faaliyetinin arkasındaki nedeni sorgulamak dışında bir seçeneğe sahip değil. Fakat kendisi de biliyor ki, ABD yönetiminin kontrolündeki uluslararası toplum, İsrail'e bu çalışmasını durdurması için baskı yapma gücüne sahip değil. Bu durum, gelecekteki nihai çözüm müzakerelerinin Filistinlilere hiçbir kazanım getirmeyeceğine işaret ediyor. Çünkü İsrail, yerleşim birimlerine, tecrit duvarına ve su kaynaklarına sahip. İktidardaki Filistinliler ise özgürlükçü stratejik hedeflerini gerçekleştirecek bir çözüm noktasında hiçbir baskı gücüne sahip değil. Özellikle de Filistin halkı, Batı Şeria'yla Gazze arasında bölünmüş ve diyalog kapısı kapanmışken...

Bush'u kullanıyorlar
Bizler Filistin tutumunun, hiçbir Arap veya uluslararası gücün destek veremeyeceği kadar zayıflamasından endişeliyiz. Zira ABD liderliğindeki uluslararası toplum, İsrail stratejisinin Filistin için hiçbir şey gerçekleştirmeksizin hayata geçirilmesine çalışıyor. Filistin halkı bu noktada dikkatli olmalı ve meseleyi idare eden yetkilileri sorgulamalı.
Başkan Bush'un sorunu, bölgesel meselelerde ve siyasi krizlerde İsrail çıkarlarını Amerikan çıkarlarının üstünde tutması. Çünkü ABD yönetimi, Bush'u, bazen özgürlükçü direnişini terörle suçlayarak, bazen de yerleşim birimleri ve tecrit duvarının kuşattığı bir Filistin devleti kurma aldatmacası kanalıyla Filistin halkına baskı yapılması için kullanan yeni muhafazakârlara ve Amerikan-Siyonist gruba boyun eğiyor. Bush, yaptıklarının Filistinlilere yaşayabilir bir devletin kapılarını kapatacağı gerekçesiyle Yahudi müttefikine güçlü bir baskı girişiminde bulunmuyor.
Annapolis konferansının hassas bir incelemesi, konferansın Filistin halkına hiçbir şey vermediğine, aksine Siyonist devleti yeni yerleşim birimleri inşası planını tamamlamaya teşvik ettiğini gösteriyor. Bazı Siyonist yetkililer de, yönetimine hükmedenin İsrail olması sebebiyle ABD'nin, müttefikinin yaptıklarını engelleme gücüne sahip olmadığını vurguluyor.
Filistin Yönetimi'nin İsrail davranışlarından anlaması gereken şey bu. İsrail bir yandan zamanla oynamak, diğer yandan temel konulardan uzak durarak hiçbir şey sunmaksızın kendisinin barış için çalıştığını göstermek amacıyla Filistin Yönetimi'yle müzakereleri kullanıyor.
Diğer yandan Bush yönetimi, Irak'taki faaliyetlerini iki yıldır hiçbir sorgulamaya tabi tutulmaksızın sürdüren güvenlik şirketleri konusundaki birçok uyarıyı göz ardı ediyor. Güvenlik şirketleri Iraklı sivilleri gelişigüzel öldürüyor. Geçen eylülde 17 Iraklı sivili öldürdüler, ABD dışişleri ve savunma bakanlıkları sessiz kalıp harekete geçmedi. Çünkü bu yönetim, güvenlik şirketleri Amerikalı askerleri koruduğu müddetçe Iraklı sivillerin öldürülmesinde bir sorun görmüyor. İşgal güçleri, Irak hükümetinin bu şirketlerin kontratlarının iptal edilmesi talebine karşılık vermedi.
İşgal bölgelerindeki sivillere saygı gösterilmemesi sadece Amerika'nın yöntemi değil. Filistin'deki 'İsrail üslubu' veya Amerikalı askerlerin Afganistan'daki masum sivilleri bombalaması da aynı yönteme işaret. Zira Amerikan savaşı, doğrudan veya dolaylı hedeflerini gerçekleştirdiği müddetçe insan haklarına saygı göstermiyor.
ABD'nin 'teröre karşı savaşına' girmeye sevk ettiği ülkelerde de öldürücü bir karmaşa görüyoruz. Bu karmaşayıysa, tıpkı Pakistan'daki gibi halklarını kuşatma altına almaları, özgürlüklerini kısıtlamaları, baskı ve istihbarat araçlarıyla seçimlere hile karıştırmaları için görevlendirdiği uşakları kanalıyla yaratıyor ABD. Veya, Afganistan ve Pakistan'daki gibi yoksul bölgelerde ülkeden ülkeye yayılan karmaşayı körüklüyor. Bu karmaşa zaman geçmeden öldürücü bir boyut alıyor ve vahşi patlamalara dönüşüyor. İnsanlar bu karmaşa ve patlamaların kurbanı oluyor, siyasi durum eski başbakan Benazir Butto ve çok sayıda yandaşının öldürüldüğü Pakistan'daki gibi kaosa sürükleniyor.
Amerika'nın bölge sorunlarının çözülmeye başlanması, barış ve istikrarın gelmesi amaçlı bir hareketlenmeye girişeceğinden umutlanacak bir durum görmüyoruz. Diğer yandan, birçok Arap ve İslam ülkesindeki iç şartları izlerken, halkların talep, ihtiyaç ve izlenen siyasete yönelik itirazlarını ifade etme özgürlüklerini kaybettiğini gözlemliyoruz. Özellikle de barışçı gösterilere getirilen sınırlamalarda, haksız yasal şartlarla mücadele noktasında bunu görüyoruz. İçeride ve dışarıdaki gözlemciler, halklar adalet ve eşitlik isteseydi, yöneticilerin yoldan çıkmasını reddetseydi, bu hükümetlerin kendi halklarının öfkesinden korkacağını düşünüyor.
Hükümetlerinin ideal olanı ortaya koymaya çalıştığı Batı dünyasındaki yöneticiler halklarına saygı duyuyor, hatta halklarından korkuyor. Zira halk iktidar değişimi kanalıyla yöneticilerini düşürebiliyor ve yerlerine başkalarını getirebiliyor. Bizim ülkelerimizdeyse halk gelişigüzel suikastlar veya siyasi baskıların etkisiyle yöneticilerinden korkuyor. Ayrıca yönetici halk karşı çıksa bile siyasetini sürdürmekte ısrar ediyor.


Lübnan'da yeni nesle ihtiyaç var
Lübnan'daysa araştırmacılar, çoğu siyasetçinin geçmiş deneyimlerinde açık ara başarısız olduğunu gözlemliyor. Katliamlarla, kamu malının çalınmasıyla uğraştılar. Bu nedenle ülke, vatandaşa hayati çıkarlarını sağlayacak ve stratejik sorunları çözecek yeni bir siyaset üretme düzeyine çıkamadı. Bu Lübnan'ı başarısız kıldı, yoksullaştırdı ve krizlere boğdu.
'Cumhurbaşkanlığını kazanma' adını alan yeni krizde de işte bu tür tutumlarla karşılaşıyoruz. Hukukçular kararların yasallığında, siyasilerse hükümetlerde anlaşmazlığa düşüyor. Bu durum, yönetimi ve yöneticileri kontrol altında tutan, ülkenin ve anayasanın geleceğiyle oynamayı engelleyen bir parlamentonun yokluğunda halkın gerçeklere bakışını karmaşıklaştırıyor.
Ülke, siyasetin içine battığı, kendi kişisel ve mezhepsel hesapları için sorunları körükleyip ülkeyi yıkmak izteyenlerin cirit attığı bataklıklara bulaşmamış yeni bir nesle ihtiyaç duyuyor. Güneşin aydınlığında
yaşayan ve karanlığın derinliklerine dalmamış gençlere çağrımız bu yönde... (Bahreyn gazetesi Vasat, Hizbullah'ın ruhani lideri, 4 Ocak 2008)
radikal