Ahmet Taşgetiren
Gaddar
"Zalim”den öte bir şeydir “Gaddar.” “Zalim”de insanlıktan çıkış bir ölçüdeyse “Gaddar”da sınırsız bir insanlıktan çıkış vardır. “İşgal”e eşlik eden bir “Gaddarlık” ise insanlığın ayaklar altına alındığı manzaralar üretir.
Sırplar Srebrenitsa’da tam bir gaddarlık yaptılar. Hamile kadınların karınlarını deşip, Boşnak neslini yok etmeye kalkmak, çağın tanık olduğu en vahşi gaddarlık örneklerindendi.
Kırım sürgünü. Tam bir gaddarlık örneğidir. Şu bilgileri Vikipedi’den aldım:
18-20 Mayıs tarihlerinde, sadece üç gün içinde, en az 191.044 (diğer kaynaklara göre 423,100) kişiyi hayvan katarlarına istifleyerek sürgüne gönderdi Stalin. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar 32 bin Sovyet polisinin katıldığı gece baskınıyla evlerinden alındı ve hayvan taşınan trenlere bindirildi. Tren diğer Sovyet Cumhuriyetlerine doğru yola çıktı, aile bütünlüğüne bakılmaksızın grup grup indirildi trenden, binlerce insan Gulag türü çalışma kamplarına gönderildi.
Mayıstan 10 Kasım’a kadarki süreç içerisinde Özbekistan’a sürülen Kırım Tatarlarından 10.105 kişi açlıktan öldü. Operasyonu yürüten İçişleri Halk Komiserliği (NKVD)’nin verilerine göre yaklaşık 30.000 (% 20) kişi, Kırım Tatar aktivistlerin verilerine göre ise nüfusun %46’sı açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle öldü.
Benim bir Kırım seyahatimde bizzat sürgünü yaşayıp dönenlerden dinlediğim olaylar ise çok daha vahim gaddarlık örneklerini ifade etmişti. Tuvalet ihtiyacını gideremediği için vagonlarda hayatını kaybeden ve yol boyunca trenden atılan anne, baba, dede, nine, çocuk cesetleri…
Suçları neydi bu insanların denirse, Sovyet – Rus jargonuna göre pek yabancı değil: İkinci Dünya Savaşında Nazileri desteklemek.
Nazileri desteklemek.
Şimdi de Putin “Kiev’deki Nazi yönetimini devirmeye” çalışıyor değil mi?
Nasıl olsa kötülük sembolü olarak bir NAZİ şeytanı var, onunla yaftala ve vur ülkeleri, çoluk- çocuk insanları, şehirleri katlet.
Grozni katliamı. Balistik füzelerle imha edilmiş Çeçen şehri. Kadın, çocuk, genç, yaşlı ayırdedilmemiş. “Bize karşı çıkanlara böyle yaparız” dercesine…
Kırım da soykırımdı, Grozni de…
Gaddarca.
Bu “Gaddar” tanımlamasını, bir tv programına katılan Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hakan Kırımlı kullandı. Ukrayna’da Putin’in uyguladığı savaş yöntemi için.
Suriye görüntülerine benziyor gittikçe Ukrayna şehirleri…
Ne yapıyor Putin? Yıldırım harekâtı yapmadı evet, bu bir başarısızlık gibi görünüyor, ama Rus yöntemi, hele elini tutan birileri yoksa, yıkımı derinleştirerek, ezmek, pes ettirmektir. Mariopol’ü görüyor dünya. Putin diyor ki Zelensky’ye “Mariopol’e bak, Kive’in akıbetini düşün.”
Evet, elini tutan yok Rusya’nın, Putin’in. Hitler’in, Stalin’in de elini tutan olmadı uzun süre… Ta ki Avrupa harabeye dönünceye, savaş meydanlarında, toplama kamplarında, Gluag’larda milyonlarca insan en insanlık dışı şartlarda hayatını kaybedinceye kadar.
Gaddar, tam da böyle iklimleri sever.
Hele vatanını savunana, vatan savunması için tedbir alanlara “O da, onlar da kışkırtmasaydı…” mantığı yok mu, “Gaddar”ın canavarlığını besler. “Hele ezsin bakalım, hele gaddarlığı daha bir ortaya çıksın bakalım” yaklaşımı “Gaddar”ın arayıp da bulamadığı ortamdır. “Gaddar”ın şerrinden çekinip düşük dozajlı kınamalarla yetinmek ayrı bir problemli tavırdır.
Türkiye’nin devlet olarak tarafsızlık tavrının çerçevesini bile sağlıklı belirlemek gerekiyor. En azından Rus – Putin saldırganlığının farkında olduğumuzun altını kalın çizgilerle çizmek lazım. Şehirlerin harabeye döndürülmesine, sivil insanların hedef seçilmesine çok daha net ifadelerle karşı çıkmak lazım. Ukrayna’da yaşanan vahşet örneklerini, “Moskova ile de iletişimi sürdürebilmek” adına yeterince seslendiremiyor olma pozisyonu en azından sergilenen dış politika geleneğine problemli bir çizgi olarak kaydedilecektir.
“Batı’nın Ukrayna’ya yeterli yardımı yapmıyor olması” söylemi, bizi Ukrayna’ya yardım yapıyor pozisyonuna getirmeyeceği gibi Putin gaddarlığına yeteri ölçüde karşı çıktığımızı da göstermez.
Üstelik bu tavrın, içerde, insanlarımızda Ukrayna olayındaki Rus gaddarlığını ikinci plana düşürmek gibi bir sonucu da olur. Batı’nın göçmenler konusunda iki yüzlü hareket ettiği doğru, ama bu bizim Ukrayna’lı göçmenlerin perişanlığına duyarlılık göstermememizi gerektirmez.
Rusya’nın yeniden dünya gücü olmak hesabıyla geliştirdiği gaddarlık politikasının Gürcistan, Kırım ilhakı ve Suriye örneğinden sonra Ukrayna’da da sonuç veriyor olması, belki en çok Türkiye için tehdittir. Böyle bir tehdidin yönelmesi durumunda nasıl bir savunma stratejimiz var? Yoksa bize yönelmez mi Ruslar?
Batı’dan gelen ve Batı yönlendirmesi ile Ortadoğu ülkelerinden gelişen iletişim ataklarını “Merkez ülke haline geldiğimiz” tarzında yorumluyoruz. Bu, belli ki içeriye dönük bir söylem. Sonuçta bu işler “kuvvet muhasebesi”ne göre şekilleniyor. İşte Ukrayna, yardıma ihtiyaç duyuyor ve yardım ararken Çin’in ya da Rusya hinterlandına girenlerin kapısını çalmıyor.
Bence Türkiye, şu Ukrayna hadisesinde, eski Sovyet nüfuz bölgesindeki ülkelerin tedirginliği yanında en çok ibret alacak ülkelerin başında geliyor. “Moskof mezalimi” ifadesi bizim hafızalarımıza boşuna kazınmış değildir.