Geciken Adalet Kimseye Yarar Sağlamaz
Ankara İnanç Özgürlüğü 99. Hafta eylemini Sıhhıye Abdi İpekçi Parkında gerçekleştirdi. Platform Adına Vahdet Vakfı Ankara Şube Başkanı Muhittin Özdemir açıklamayı yaptı.
"GECİKEN ADALET, KİMSEYE YARAR SAĞLAMAZ.”
Adalet başta olmak üzere, birçok kurum ve kuruluşları idare edenler,
ellerinden bir takım menfaatlerin gideceği korkusu ile kalelerinin
bir bir düştüğünden yakınır olmuşlardır. Bu da onların, ülkeyi
çeşitli kamp ve kalelere böldüklerini göstermektedir.
İşte bu zihniyetin son bir-iki ay içinde yaptıkları zulümlerden bir
kaç örnek:
- YÖK başkanı Sayın Yusuf ÖZCAN’ın: “İki vizyonum var
birincisi, bilimsel çalışmaları artırmak. Üniversiteler tamamen
serbest olmalı, sadece bilimle uğraşmalı. Bunu yapabilirsek
zannediyorum, türban ve kat sayı gibi sorunlar çözülür” demesi
üzerine, bilim sıfatı taşınyan bir kısım zevat tarafından adeta,
lince tabi tutulmuştur.
- Yine, Karabük valisi Can DİREKÇİ: “Onlar bizim babalarımız,
analarımız” diyerek, Hacca gidecek vatandaşları uğurladı diye kartel
medyasının hedef tahtası haline getirilmiştir.
- Medyada Kurban Bayramın’da, bayramlaşma yeri olarak merkez
camii’ni seçtiği için Kocaeli – Karamürsel kaymakamına adeta linç
girimişinde bulunmuşlardır.
- Kartelde kimi köşe yazarlarının, kendisinin hacı oluşunu ve
hanımının baş örtüsün bahane ederek Türk-İş genel başkanlığına
seçilmesi üzerine kendisine, -AK PARTİ BİR KALEYİ DAHA FETHETTİ-
diyerek, tepkilerini sergilemiştir.
- “Mehmet Emin Mescidi İstanbul İl Jandarma Komutanlığına
bağlı birliklerce basılarak 110 kişi karakola götürülmüş ve sabaha
kadar sorgulanmışlardır.
- Türban sorunu azalmak şöyle dursun, Milli Eğitim Bakanı
tarafından TÜBİTAK’ın düzenlemiş olduğu Bilim Olimpiyatı’nda dereceye
giren Elif Büşra DOĞAN’ın ödülünü başörtüsü ile alması üzerine,
hakkında soruşturma başlatılmıştır.
- İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde
hijyenik olmadığ gerekçesiyle bir anne ameliyat sonrası refakatçı
kalması gerektiği halde, çocuğunun yanına alınmamıştır.
- Başörtüsü zulmü öylesine tırmandırıldiki özürlüler 2007
Kongresi’nde, Tüketiciler Birliği Engelli Tüketici Hakları Komitesi
Üyesi Gülsüm HORAN, başörtülü olduğu için kongreye alınmamıştır.
- Yıllardır camiilerde ilan tahtasına yazılagelen ayet meali
veya hadis-i şerifler de kartel medyasının merceği altına alındı
nelerin yazılıp, nelerin yazılamayacağınada onlar karar verecekler
artık.
- Sırf yine İmamhatip lisesi alehtarlığı sebebi ile tüm meslek
liselerinin darbe yemesine neden olunmuştur. Nitekim KOBİDER başkanı
Nurettin ÖZGENÇ, Yök’ün katsayı eşitsizliği nedeni ile meslek
liselerinin oranının Yüzde 31’e düştüğünü düz liselerinde yüzde 69’a
çıktığını ifade etmiştir. Ayrıca ÖZGENÇ Anayasa’nın 42. Maddesi’nin
1. Paragrafında, “KİMSE, EĞİTİM ve ÖĞRENİM HAKKINDAN YOKSUN
BIRAKILAMAZ” denildiği halde eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadığını,
bu durumunda hem meslek lisesi öğrencilerini hemde başörtülü kızları
mağdur ettiğini vurguladı
Evet, maalesef düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü konusunda başı
çekmesi gerekenler YÖK çatısı altında toplanarak, gençlerimize zulum
yapmaktadırlar. Bu zihniyet sebebi ile ülkemiz fikirlerden korkarak
yıllarını heba etmiştir. Bir ülkede ne ki yasaklarla kuruma altına
alınmaya çalışılmış o şeyler değer ve anlamını yitirmiştir. Zorlama
ve bası ile bir yere varılamaz. YÖK Başkanı sayın ÖZCAN kurumuna
çöreklenmiş ve kendilerinin, “Üniversitelerdeki hertürlü yasaklar
kalkacak” vaadi üzerine galeyana gene tipik sözde aydınlara prim
vermemelidir. Çünkü, hiçbir gerçek aydın ve akademya mensubu bir
profesör, asla yasakların devamını savunamaz, yasakların yanında yer
alamaz. Bunlarla beraber, aynı yönde mesajlar veren Ana Muhalefet
Partisi de “Yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç yoktur” diyerek 12 Eylül
darbesinin insanımızın sırtına bindirdiği bir kambur durumunda olan
emir-komuta sistemi ile yapılmış bir Anayasa’nın devamı yönünde
gayret sarfetmesi, arka bahçesi ile bütünleşen bir yasakcı zihniyeti
sergilemektedir.
Bu noktada hükümete düşen, özgürlüklerin önünü açmaktır. Burada şu
korkuların yersiz olduğunu hatırlatmak isteriz. Bir yazar
endişelerini şöyle dile getiriyor: “... oysa şimdi farklı bir ortam
var. ‘Türban’ artık ülkeyi yönetiyor! Cumhurbaşkanın eşi türbanlı,
Başbakan’ın eşi türbanlı, Bakanlardan çoğunun eşi türbanlı,
Milletvekili eşlerinin çoğu türbanlı, Yüksak bürokrat eşlerini
neredeyse hepsi türbanlı... Türban artık iktidar simgesi güç simgesi
haline geldi.”
Evet, yazarımız böyle diyor. Bizde deriz ki, konu dediğiniz gibi
değil o Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların hala kamusal alanlara
giremiyor, hasta ziyaretlerine giderken eşlerini kapı dışına
bırakıyor, çocuklarını yurt dışında okumak zorunda bırakılıyor,
AİHM’ne haklarını alabilmek için başvuruyorlar. Lütfen, bunları da
görün.
Hükümete ve ilgililere seslenerek basın açıklamamıza son veriyorum:
“GECİKEN ADALET, KİMSEYE YARAR SAĞLAMAZ.”
Adalet başta olmak üzere, birçok kurum ve kuruluşları idare edenler,
ellerinden bir takım menfaatlerin gideceği korkusu ile kalelerinin
bir bir düştüğünden yakınır olmuşlardır. Bu da onların, ülkeyi
çeşitli kamp ve kalelere böldüklerini göstermektedir.
İşte bu zihniyetin son bir-iki ay içinde yaptıkları zulümlerden bir
kaç örnek:
- YÖK başkanı Sayın Yusuf ÖZCAN’ın: “İki vizyonum var
birincisi, bilimsel çalışmaları artırmak. Üniversiteler tamamen
serbest olmalı, sadece bilimle uğraşmalı. Bunu yapabilirsek
zannediyorum, türban ve kat sayı gibi sorunlar çözülür” demesi
üzerine, bilim sıfatı taşınyan bir kısım zevat tarafından adeta,
lince tabi tutulmuştur.
- Yine, Karabük valisi Can DİREKÇİ: “Onlar bizim babalarımız,
analarımız” diyerek, Hacca gidecek vatandaşları uğurladı diye kartel
medyasının hedef tahtası haline getirilmiştir.
- Medyada Kurban Bayramın’da, bayramlaşma yeri olarak merkez
camii’ni seçtiği için Kocaeli – Karamürsel kaymakamına adeta linç
girimişinde bulunmuşlardır.
- Kartelde kimi köşe yazarlarının, kendisinin hacı oluşunu ve
hanımının baş örtüsün bahane ederek Türk-İş genel başkanlığına
seçilmesi üzerine kendisine, -AK PARTİ BİR KALEYİ DAHA FETHETTİ-
diyerek, tepkilerini sergilemiştir.
- “Mehmet Emin Mescidi İstanbul İl Jandarma Komutanlığına
bağlı birliklerce basılarak 110 kişi karakola götürülmüş ve sabaha
kadar sorgulanmışlardır.
- Türban sorunu azalmak şöyle dursun, Milli Eğitim Bakanı
tarafından TÜBİTAK’ın düzenlemiş olduğu Bilim Olimpiyatı’nda dereceye
giren Elif Büşra DOĞAN’ın ödülünü başörtüsü ile alması üzerine,
hakkında soruşturma başlatılmıştır.
- İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde
hijyenik olmadığ gerekçesiyle bir anne ameliyat sonrası refakatçı
kalması gerektiği halde, çocuğunun yanına alınmamıştır.
- Başörtüsü zulmü öylesine tırmandırıldiki özürlüler 2007
Kongresi’nde, Tüketiciler Birliği Engelli Tüketici Hakları Komitesi
Üyesi Gülsüm HORAN, başörtülü olduğu için kongreye alınmamıştır.
- Yıllardır camiilerde ilan tahtasına yazılagelen ayet meali
veya hadis-i şerifler de kartel medyasının merceği altına alındı
nelerin yazılıp, nelerin yazılamayacağınada onlar karar verecekler
artık.
- Sırf yine İmamhatip lisesi alehtarlığı sebebi ile tüm meslek
liselerinin darbe yemesine neden olunmuştur. Nitekim KOBİDER başkanı
Nurettin ÖZGENÇ, Yök’ün katsayı eşitsizliği nedeni ile meslek
liselerinin oranının Yüzde 31’e düştüğünü düz liselerinde yüzde 69’a
çıktığını ifade etmiştir. Ayrıca ÖZGENÇ Anayasa’nın 42. Maddesi’nin
1. Paragrafında, “KİMSE, EĞİTİM ve ÖĞRENİM HAKKINDAN YOKSUN
BIRAKILAMAZ” denildiği halde eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadığını,
bu durumunda hem meslek lisesi öğrencilerini hemde başörtülü kızları
mağdur ettiğini vurguladı
Evet, maalesef düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü konusunda başı
çekmesi gerekenler YÖK çatısı altında toplanarak, gençlerimize zulum
yapmaktadırlar. Bu zihniyet sebebi ile ülkemiz fikirlerden korkarak
yıllarını heba etmiştir. Bir ülkede ne ki yasaklarla kuruma altına
alınmaya çalışılmış o şeyler değer ve anlamını yitirmiştir. Zorlama
ve bası ile bir yere varılamaz. YÖK Başkanı sayın ÖZCAN kurumuna
çöreklenmiş ve kendilerinin, “Üniversitelerdeki hertürlü yasaklar
kalkacak” vaadi üzerine galeyana gene tipik sözde aydınlara prim
vermemelidir. Çünkü, hiçbir gerçek aydın ve akademya mensubu bir
profesör, asla yasakların devamını savunamaz, yasakların yanında yer
alamaz. Bunlarla beraber, aynı yönde mesajlar veren Ana Muhalefet
Partisi de “Yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç yoktur” diyerek 12 Eylül
darbesinin insanımızın sırtına bindirdiği bir kambur durumunda olan
emir-komuta sistemi ile yapılmış bir Anayasa’nın devamı yönünde
gayret sarfetmesi, arka bahçesi ile bütünleşen bir yasakcı zihniyeti
sergilemektedir.
Bu noktada hükümete düşen, özgürlüklerin önünü açmaktır. Burada şu
korkuların yersiz olduğunu hatırlatmak isteriz. Bir yazar
endişelerini şöyle dile getiriyor: “... oysa şimdi farklı bir ortam
var. ‘Türban’ artık ülkeyi yönetiyor! Cumhurbaşkanın eşi türbanlı,
Başbakan’ın eşi türbanlı, Bakanlardan çoğunun eşi türbanlı,
Milletvekili eşlerinin çoğu türbanlı, Yüksak bürokrat eşlerini
neredeyse hepsi türbanlı... Türban artık iktidar simgesi güç simgesi
haline geldi.”
Evet, yazarımız böyle diyor. Bizde deriz ki, konu dediğiniz gibi
değil o Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların hala kamusal alanlara
giremiyor, hasta ziyaretlerine giderken eşlerini kapı dışına
bırakıyor, çocuklarını yurt dışında okumak zorunda bırakılıyor,
AİHM’ne haklarını alabilmek için başvuruyorlar. Lütfen, bunları da
görün.
Hükümete ve ilgililere seslenerek basın açıklamamıza son veriyorum:
“GECİKEN ADALET, KİMSEYE YARAR SAĞLAMAZ.”