Georg Soros'un ‘Açık Toplum Stratejisi: Arap Dünyasına Sızmak’

Georg Soros'un ‘Açık Toplum Stratejisi: Arap Dünyasına Sızmak’

Amman ofisinden sızan belgeye göre ‘Açık Toplum Stratejisi: Arap Dünyasına Sızmak’

Raporda bahsi geçen ve üzerinde müşterek bir kanıya varılmış konulardan biri mevcut Arap sivil toplum kuruluşlarının “parçalanmışlığı.” Vakfın bölgesel ofisinin 2014-2017 strateji taslağı, metinde “bölgenin karşı karşıya olduğu en önemli zorluk” olarak tanımlanan “kaosa ya da yeniden otoriterliğe geçiş ihtimali”ne karşı çıkmaya odaklanıldığını belirtiyor.

Vakfın Arap bölgesel ofisi, “bir dönüm noktası” olarak tanımladığı “Arap Baharı”nın başlamasıyla etkinleştirildi. Raporda, ofisin etkinleştirilmesinin ardından oluşmakta olan grup ve girişimlere teknik destek ve fon sağlamak için önde gelen yerel ve bölgesel örgütlerle bir ittifak inşa etmek stratejisi doğrultusunda ivedilikle bireysel hibe miktarının ve genel hibe hacminin artırıldığı ve protestolar sırasında cumhurbaşkanının devrildiği ilk ülke olan Tunus’ta da bu süreçte bir ofis açılarak bölgedeki “ayak izlerinin” genişletildiği kaydediliyor.

Açık Toplum Vakıflarının hedefleri arasında Arap Birliğinin de bulunduğu görülüyor. Rapor, Arap Birliğini “Arap dünyasındaki en işlevsiz ve etkisiz bölgesel organizasyon” şeklinde adlandırıyor ve vakfın Arap bölgesel ofisinin “Arap Birliği reformuna sivil toplum örgütleri düzenleyicisi olarak doğrudan katılım çağrısı”ndan bahsediyor. Vakfın Arap bölgesel ofisi şemsiyesi altında desteklediği sivil toplum örgütleri ile bölgeye entegrasyonu, etkisini yalnızca bir ülkede değil bölgesel bir boyutta sağlamlaştırmak yönündeki girişimini ortaya koyuyor.

Rapor, vakfın bölgesel ofisinin isyanlara nasıl “hemen ve gizlice” karşılık verdiğini, 2011’de yükselen protesto dalgasına doğrudan bir karşılık olarak başlatılan Arab Transitions Fund (ATS) aracılığıyla demokratik geçiş süreci umutlarını geliştirdiğini detaylandırıyor.

Strateji, vakfın Arap dünyasındaki odağını üç kategoriye ayırıyor: Birinci kategori geçiş sürecinin henüz yaşanmadığı ülkeler. Bu kategoride Lübnan, Ürdün, Fas ve Cezayir var. (Cezayir için “muhtemelen” şerhi düşülmüş.) Bu ülkeler, “Sivil toplumun (…) kendi inisiyatifiyle açık toplum talepleri için baskı yapabileceği uygun alanları kullanmasıyla oluşan dönüştürücü bir sosyal değişimi henüz deneyimlememiş ülkeler” şeklinde tanımlanıyor. Suriye, Yemen ve Filistin’den oluşan ikinci kategori ise “devrimci” ya da “çatışma halindeki” toplumlar olarak adlandırılıyor. Üçüncü kategoride ise “Arap Baharı”nın vurduğu Libya, Tunus ve Mısır var. Bu ülkeler, geçiş dönemi ülkeleri olarak adlandırılıyor: “Rejimlerin devrildiği; ancak açık toplumun ilerlemesinin yeni zorluklar ve eski tehditlere tabi olduğu” ülkeler.

Raporda vakfın “özgür ve açık topluma geçişin güvence altına alınması” hedefi doğrultusunda Mısır ve Tunus gibi geçiş dönemi ülkelerinde bir “bağımsız politika topluluğu” kurulması planlarının ardından “insan hakları odaklı bir bölgesel yardım ağı” kurmak amacıyla açıkça Suriye ve Filistin’e müdahale planlarından bahsediliyor.

Vakfın otoriteryanizmle savaş iddiasına karşın raporda hiçbir Körfez ülkesinin adı geçmiyor; odak daima yukarıda adı geçen ülkelerde.

Gelişmekte olan geniş kültürel vakıf ve organizasyonların kullanımı STKlar için, Açık Toplum Vakfı’nın tasavvur ettiği; yasal, kültürel ve medya ile ilişkili çerçevelerin, enstitülerin, altyapının yeniden inşa edilmesi ile başlayan bütünsel bir “geçiş”in kilit ve temel noktası olarak göz önüne alınıyor. Dört temel alandan bahsediliyor: “kadınlar, “haklar,” “medya” ve “sanat. Bu alanların, bölgesel ofisin etkisini genişletmek için sosyal platformlar geliştirebileceği “angajman sahaları” olduğu kaydediliyor.

2014 sonrası stratejide ise bölgesel ofisin başlıca odağının Arab Fund For Arts and Culture (AFAC) olduğu ifade ediliyor; bu Beyrut merkezli bölgesel sanat fonu sağlayıcı kurumdan birkaç kez söz ediliyor. Bölgede örnek türde bir organizasyon ve erişebildiği kitlenin genişliği ayrıca sahip olduğu itibarla bölgesel ofisin etkili kilit gruplarından olan AFAC, en güçlü partner olarak tanımlanıyor. AFAC’nin Arab Institute for Human Rights, Centre for Arab Women for Training and Research ve Cairo Institute for Human Rights Research ile birlikte “açık toplum değerlerini teşviki… bölgedeki güçlü varlığı, iyi bir kurumsal kapasiteden yararlanma avantajı ve bölgedeki bir araya toplayabilme gücü”nden ötürü vakıf tarafından ilgi gördüğü kaydediliyor.

Yasal organizasyonlarsa “geçiş dönemi adaletini” elde edebilme hedeflerinin ne durumda olduğunu “izleyerek” “stratejik davaların, medya kullanımı ve kampanya yürütmenin” geliştirilmesi açısından önemli partnerler olarak tanımlanıyor. Bu kilit organizasyonlar arasında Beyrut merkezli Legal Agenda ve Kolombiya Üniversitesinde tasarlanarak post-Sovyet blok için 2002 yılında Budapeşte’de kurulan PILNet (Public Interest Law Initiative in Transitional Societies) var. Raporda vurgulanan tüm odak alanları, politik bağlar ve Arap devletlerinin anayasal ve yasal yapılarını altüst etmek yoluyla rejimi “geçiş sürecine” götürmek üzerine kurulu.

ABD rejimi, Transition in Policymaking Project (TiPP) gibi araçsal projelerlerle “Arap Baharı” sonrası kaos içindeki Libya, Mısır ve Suriye’de ortaya çıkabilecek herhangi bir alternatifi otomatik olarak organize etmek amacını güttü. Vakıf olayların gidişatını şöyle övdü: “Yaşayan hafıza dahilinde ilk kez Arap ülkelerinin vatandaşları kamu politikalarında kayda değer bir söz sahibi oldular ve Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde yasal reformlar yolda.”

Bölgede boşalan politik çerçeveyi doldurmak için Açık Toplum Vakıfları destekli sivil toplum kuruluşlarına arka çıkan ABD istihbaratı destekli TiPP, böyle organizasyonları istihbarat operasonlarının doğrudan bir cephesi olarak kullanmaktaki niyetini bariz biçimde ortaya koyuyor. Rapora göre TiPP Açık Toplum Vakıfları ve desteklediği sivil toplum kuruluşlarını “Politika üretimi süreci ve hedefteki ülkelerdeki dinamiklerde en bilgili aktörler yapmayı hedefliyor.”

Medya

Medya, dört temel odak alanından biri olmasının yanı sıra vakfın politika oluşturma ve geçiş dönemi girişimleri için ayrı bir öneme sahip. Devrim sonrası Libya ve Suriye’de “bağımsız yayıncılar” yetiştirmeye özellikle odaklanılmasıyla medyanın bir gözlem aracı ve fikir şekillendirici olarak hizmet edeceği kaydediliyor.

2005 yılında kurulan Arab Reporters for Investigative Journalism ya da 2006 yılında kurulan Lübnan merkezli Maharat Foundation gibi bölgesel ağlar, sırasıyla çatışma süreci sonrası medya sahnesini yeniden şekillendirmek ve Batı’nın “demokrasi” teşviki hedefleriyle uyum içinde yerel bir anlatıyı yeniden şekillendirmek için ana platformlar arasında nitelendiriliyor.

Raporda, bölgesel medyanın sorununu “geniş ölçüde devletler ve hükümetlerin çıkarları tarafından kontrol edilmesi” olarak tanımlanıyor bu durumun “demokratik bir geçiş sürecinin başarısı”nın önüne set çektiği söyleniyor. Soft War yoluyla rejim değişikliği girişimlerinin başarısının güvence altına alınabilmesi için medya, Arap devletlerinin yok edilmesine dair bir fikir birliği imalatının önemli bir bileşenidir.

Açık Toplum Vakıflarının medya cephesindeki en önemli partnerlerinden biri de Ford Foundation. Vakıf, aynı zamanda European Endowment for Democracy gibi 2013 yılında Açık Toplum Vakıflarının medya finansman faaliyetleri için “bağımsız” bir tamamlayıcı olarak kurulan Avrupa Birliği kuruluşlarıyla da ortaklaşa çalışıyor. Avrupa Birliği fonlu “bağımsız” vakıf cepheleri ile ABD dış politikasının çıkarları için bir cephe niteliği taşıyan Açık Toplum Vakıfları arasındaki bu ortaklık, 2017’de Daraj Media’nın kurulması ve Legal Agenda’nın süregelen biçimde fonlanıyor oluşuyla kendini doğrudan gösteriyor.

Marbuta Haber’in notu:

Açık Toplum Vakıfları ve European Endowment for Democracy ortaklığından fon alan iki yapıya daha değinmek isteriz: 2017 yılında kurulup 2019 yılında büyük ölçüde ün kazanan Megaphone News ve 2013 yılında kurulan, 2020’de İngilizce bir versiyon da çıkarmaya başlayan mizah yayını Al Hudood.

(Al-Akhbar - Çeviri: Marbuta Haber)