Selâhaddin Çakırgil
Gücetapar ideolojilerin pençesinde kıvranmış bir küçük ve şirin ülke...
Macaristan"dan izlenimler - 1
Geçen hafta Macaristan"a gitmek imkânı doğuverince..
Köln"den Nürnberg"e ve oradan da Avusturya üzerinden Macaristan"a, Budapeşte"ye kadar uzandık..
Önce Nürnberg üzerinde biraz durmak gerekiyor..
Bu şehre daha önce birkaç kez gitmiş veya oradan geçmiştim; ama, her gidiş veya geçişim gece vaktine rastladığından gezip görmek imkanı bulamamıştım.. Şimdi ise, biraz gezip görmek imkanı ortaya çıkmıştı..
Bu kez, Erlangen Üni."den Doç. Ali Bey dostumuz, bizi Nürnberg"in gezilip görülecek yerlerine, zamanı en verimli şekilde kullanarak götürdü, bilgiler verdi..
*
Nürnberg, Pegnitz Nehri"nin iki yakasında kurulu.. Bu şehrin, altın çağını 16. yüzyılda yaşadığı kabul ediliyor.. Nürnberg, o dönemde "Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu"nun Prag ve Köln ile birlikte en önemli üç şehrinden biri imiş..
Nürnberg"de Almanya"nın çoğu bölgelerinde olduğu gibi, yıl boyunca, yağışlı ve nemli, kapalı bir iklim hâkim.
Nürnberg, son dönem Alman tarihinde, özellikle de Hitler döneminde de ayrı bir önemi haiz.. Adolf Hitler"in en görkemli halk gösterileri, kitleleri sihirleyen milyonluk tezahürat ve yürüyüşlerinin merkezi de Nürnberg olduğundan, 2. Dünya Savaşı"nda bu şehir, Müttefikler"in daha bir hedefi haline gelmişti..
*Hitler"in yükselişinde Nürnberg"in özel bir destek payı vardır..
Nürnberg, II. Dünya Savaşı ve sonrasında, savaş suçlularını yargılamak için savaşın galibi olan Müttefikler"ce oluşturulmuş Nürnberg Mahkemesi ile dikkatleri üzerinde toplayan bir şehir..
Bu yargılamaların bir benzeri de Tokyo Mahkemesi idi..
Her iki yargılama da, hukuk adına işletilmiş ölüm mekanizmaları durumundaydı..
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler rejimini yok etmeye kararlı Müttefikler"in bombardımanı altında yok olan bir şehir.. Nürnberg, Bayern (Yukarı Bavyera) eyaletinin Munich"den sonrak, ikinci büyük şehri..
İlginç olan şu ki, her yer yıkıldığı halde, Hitler"in Nasyonal Sosyalist (NA-Zİ) Partisi"nin genel merkezi bombardıman edilmemişti.. Bunun sebebi ise, sonra anlaşıldı..
Çünkü, savaşın sonunda, "düşman"larının eline düşmemek için Adolf Hitler intihar ettiğinden, Nazi rejiminden geride kalan -ve, Hitler"in yerini alan Herman Goering başta olmak üzere- yüksek dereceli bütün sorumlular o binada kurulan mahkemede savaş suçu işlemek iddiasıyla yargılanmışlar ve kurşuna dizilmişlerdi..
Yargılamalar sırasında, klasik hukuk kurallarına riayet edilmediğini düşünen ve "Biz vatanımız için savaştık, yenildik. Biziz öldürebilirsiniz, ama yargılayamazsınız.." şeklinde itirazlar dile getirenlere karşı, Nürnberg Yargılamaları"nın Amerikalı reisinin,"sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor." diye karşılık vermesi ünlüdür.. (O sözün, o tarihten 15 sene sonralarda Türkiye"de Adnan Menderes ve arkadaşlarının Yassıada"daki düzmece yargılamaları sırasında da tekrarlandığını hatırlayabiliriz; bir hukuk maskaralığı âbidesi olarak..)
Nürnberg"in ilginç yapılarından birisi Nazi Partisi Dokumantation Merkezi..
Bu merkezde, Almanya"yı İkinci Dünya Savaşı"na sürükleyen sürecin film, fotoğraf ve belgeleri, sergileniyor.. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Hitler"in en görkemli Nazi mitinglerininin bu şehirde yapıldığı biliniyor..
Savaşta yerle bir olan Nürnberg, aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş..
Nürnberg"in eski merkezi, Ortaçağ Avrupa şehirlerinin genel görüntüsünü yansıtıyor.. Kuleli surlarla çevrili bu eski şehir merkezi, kilise, müze, köprü ve sair tarihî eserlere sahib... Surlarla çevrili eski Nürnberg"in ortasında ise "Hauptmarkt" (Büyük Pazar) yer alıyor. Burası, ticaret merkezi olarak kullanılan bir içkale veya suriçi görünümünde.. Meydanın bir köşesinde Nürnberg'in simgelerinden olan Frauenkirche (Kadınlar Kilisesi), bölgenin en meşhur gotik kilisesi.. Bu kilise, yıkılan eski bir sinagogun temelleri üzerinde 1355 yılında Kaiser IV. Karl tarafından yaptırılmış..
"Sebaldus Kirche" (Sebaldus Kilisesi), St. Elisabethkirche (Azize Elizabet Kilisesi) de dikkat çekici basilikalardan..
"Kaiserburg" (Kayzer Kalesi) da Nürnberg'in sembol mekanlarından bir yer.. Bu kale, 1050 ile 1571 yılları arasında en önemli Kral saraylarından biriymiş..
Nürnberg'in eski şehir meydanındaki Weisserturm (Beyaz Kule), 1250"lerden kalma imiş.. İkinci Dünya Savaşı"nda yıkılan bu kule de tekrar restore edilmiş.. Burada Ehekarussell (Evlilik Atlı Karıncası) adlı çesmede, insanın aile kurmasını anlatan tasvirler bulunuyor.. Sevgiyle başlayıp ölümle noktalanan evlilik anlatılarak, aile kurumu yüceltilmeye çalışılmış... Dünya düzenini simgeleyen 40 değişik figürlü "Schöner Brunnen" (Güzel Fıskiye) de görülebilebilecek yerlerden..
Bu yörenin "frankinler" olarak isimlendirilen halkının kendine özgü bir lehçesi olduğu gibi, kendilerini Munich"lilerden daha medenî ve kültürlü gören bir anlayışı da varmış.. Nürnberg ismi, mahallî "frankin" şivesinde, "Nämberch/ Nemberh) diye telaffuz ediliyor
Ünlü ressam Albrecht Dürer"in (1471 1528) de bu şehirde doğmuş..
Nürnberg yakınındaki Erlangen, üniversite şehri olarak ünlü..
Nürnberg, Kuzey Bavyera bölgesinin ekonomik ve kültürel merkezini oluşturmakta.. Bugün Nürnberg"le neredeyse birleşmiş olan Fürth ise, eskiden daha çok yahudilerin yerleşim bölgesi imiş.. Fürth, (İngiltere"deki ilk lokomotiften 75 sene sonralarda) 1830"larda Almanya"da 6 km.lik ilk tren hattıyla Nürnberg"e bağlanmasıyla da ünlü.. Bu hattın yapımından hemen sonra, tren yolları o kadar sür"atle gelişmiş ki, 1870"e gelindiğinde demiryolu uzunluğu, 40 senede 20 bin km."yi bulmuş.. Demiryolculuğunun, alman ekonomi ve sanayiinin gelişmesinde ve hele de Alman Birliği"nin sağlanmasında sihirli bir etkisi olmuş..
Bu şehir ve çevresinde, -çoğu 1960"lı yılların başından itibaren çalışmak üzere gelen- 35 bin kadarı T.C. vatandaşı olmak üzere, yaklaşık 45-50 bin civarında müslümanın yaşadığı tahmin ediliyor.. Bugün Nürnberg"de halkın yüzde 20"ye yakın bölümünün yabancı olduğu belirtiliyor.. Yani, her beş kişiden birisi, bu şehre ve bu ülkeye başka ülkelerden gelmiş olan insanlar..
*
Nürnberg"den yola çıkıyoruz.. Regensburg şehrine yaklaşırken, Tuna"ya kavuşuyoruz.. Artık, buradan sonra, yüzlerce km. Tuna"yla birlikte olacağız, Budapeşte"ye kadar.. Ve sonra o, Karadeniz"e kadar sürdürecek yolculuğunu..
Passau şehri üzerinden Avusturya"ya geçiyoruz.. 15 sene öncelere kadar bu geçişlerde gümrük kapıları varmış.. Sınırları kaçak olarak geçmek isteyenler dere boylarında ne sıkıntılar ve hatta ölümlerle karşılaşırlarmış.. Şimdi ise.. Bir iki tabelaya yazılmış ibaretler var sadece.. O gümrük binaları bile başka hizmetler için kullanılıyor.. Avusturya"da otobanlar paralı olduğu için, otoban biletleri, yol üzerindeki benzin istasyonlarında bile satılıyor ve arabaların ön camlarına yapıştırılıyor.. Linz, St. Pölten, Wien (Viyana) ve Slovakya"nın Bratislava şehri çevresinden Macaristan"a giriyoruz..
*
Ve, "MAGYARORSZÁG" (Ungary / Macaristan)
Belçika ve Hollanda"dan buraya gelinceye kadar görülen tabelalardaki isimler ve diğer yazışmalardan genelde, ortak dil ve ortak alfabelerin olduğunu hissediyor insan.. Ama, Macaristan"a girince.. Telaffuzu epeyce zor olan (ö), (ü) (y), (g) ve (f) gibi harflerin bol mikdarda bulunduğu, (a), (i) gibi harflerin üzerinde de birçok işaretlerin bulunduğu isimler, insana, ayrı bir dil grubundan geldiği hissediliyor macarca"nın..
Macarlar, finler, bulgarlar ve türklerin ortak coğrafyalardan ve aynı (Altay-Ural) dil grubundan geldiğine dair tarih tezleri bulunuyor.. Bir takım benzerlikler de olabilir, gerçek de..
Bugün nüfusu 11 milyon kadar olan Macaristan"ın 2 milyon kadarı Budapeşte"de yaşıyor.. Macar kavminden ayrı olarak alman, sırb, sloven, romenler ve çingeneler gibi azlık unsurlar da bulunuyor.. Halk genelde katolik ve protestan dininden hristiyanlar; ancak Budapeşte etkili bir yahudi nüfusu da barındırıyor bünyesinde.. Son zamanlarda sayıları henüz 15 bini geçmediği söylenen bir müslüman nüfusu da göze çarpmaya başlamış.. Özellikle Türkiye vatandaşları, döner kebabları ve restoranlarıyla bayağı ilgi çekiyorlar.. Ayrıca İran"dan ve Arab ülkelerinden de bazı küçük koloniler bulunuyor..
Bu azlık unsurlar arasında, özellikle çingenelerin çok farklı bir dünya görüşleri ve kültürleri olması yüzünden, onlara karşı halkta gizli bir tedirginlik olduğu söyleniyor.. Ki, geçen haftalarda, Çek Cumhuriyeti"nde Kuzey Bohemya"da, üzerinde "Hitler geri dön, çingeneleri yok edelim!" yazılı ırkçı tişörtler giymiş bazı ırkçı gençlerin uzantılarının buralarda da filizlenmek için fırsat kolladığı söyleniyor.. Ancak, merkez- sağ söylemlerle iktidara gelen Başbakan Viktor Orban, nasyonalist eğilimleri azdırmadan, onları okşayıcı sözlerle yatıştırarak, aşırı ırkçılara da yolu açmamak dikkatinde imiş.. "Nasyonalist cereyanların Avrupa için bir tehlike olduğu fikrini kabul edemem" gibi fikirlerin de sahibi, Orban..
Fidesz Partisi, toplumda yerleşmiş olan sosyal tabuları yıkmak ve AB"nin karşı karşıya kaldığı demografik güçlükleri gidermek, aile politikalarını geliştirmek, çocuk yoksulluğunu aşağı çekmek ve çingenelerin sosyal uyumu noktasında yeni bir çığır açmak gibi proğramlarla seçim kazanmış, Meclis"de 263 sandalye elde etmiş.. Sosyalistler 59 sandalye ile ikinci, aşırı sağcı Jobbik Partisi ise, 47 sandalye ile üçüncü parti durumunda..
Macaristan henüz, "euro bölgesi" üyesi değil, ancak, alışverişte ulusal para olan "florin"den ayrı olarak, euro yine de geçerli..
*
Dümdüz ovalar.. Verimli topraklar..
Karadenizli bir dostumuz, laz kafasının diğerlerinden farkını göstermek istercesine, "Ha ula, atalarımız mâdem ki kaçacaklardı, niye Hollanda-Belçika gibi düz ovalara doğru kaçmadılar da, geri geri kaçtılar ve bizi topraksız Trabzon dağlarında yaşamaya mahkûm ettiler.." derdi..
Onun sözlerini hatırlatan, imrendirecek derecede verimli ovalar...
Ama, o verimli topraklar, komünizmin ortak çalışma anlayışı bir disipline dönüşemediği için, bu halka, bir kaytarmacılık ruhu verdiğinden olmalı, pek işlenmiyor.. o kadar zengin olması mümkün olan ülke, fakir.. Gitmek isteyenlere devlet parasız toprak vermeyi önermiş, ama, kimse gitmemiş, son yıllarda..
Budapeşte, Osmanlı tarihinde "Budin Kalesi" olarak bilinen yer..
*Tuna kıyısındaki bir vapur, bir köprü ve arka planda bir tepe üzerinde, saray...
Benim Macaristan deyince, aklıma ilk gelenlerden birisi.. Kendi çocukluk günlerimden.. Sovyet- Rus komünist yönetimine karşı, 1956- Macar Ayaklanması ve binlerce insanın tanklar altında ezilişi ve yıkılamaz sanılan dev Stalin heykellerinin müthiş bir sosyal hışımla, bir anda yıkılması ve Başbakan İmre Nagy"nin Sovyet Rusya tarafından kurşuna dizilerek öldürülüşü gelir.. (O kanlı hadiseden 12 sene sonra 1968"de de Çekoslovakya, Sovyet Rusya ve Varşova Paktı güçlerince işgal edilecek ve Prag Baharı"nın lideri Alexander Dubçek iktidardan atılacaktı.. Ama o, biraz daha medenî bir şekilde.. Dubçek, önce Ankara"ya büyükelçi olarak gönderilecek, sonra da geri çağrılıp orman bakım memuru olarak vazifelendirilecek ve hayatını bir trafik kazasında noktalayacaktı..)
Macaristan"ın Osmanlı"daki yeri ise, daha bir ayrıdır.. Sultan Fatih"in İstanbul fethinde kullandığı Şâhî denilen topların dökümünü yapan Urban isimli Macar mühendisi ilginç bir örnek olduğu gibi; Kanunî Suleyman zamanında, hristiyan macar ana-babasından koparılıp Yeniçeri Ocağı"nda devşirme olarak yetiştirilen ve parlak zekâsıyla dikkat çektiği için hızla yükselip Osmanlı Sadrâzamlığı"na bile getirilen Maqbûl İbrahîm Paşa da bir diğer dikkat çekici simâ..
Lale Devri diye bilinen 1730"lu yılların zaman diliminde, matbaayı Osmanlı"ya ilk getiren İbrahîm Müteferrika da, aslen bir macar.. Daha başka etkili macar tipleri de var, Osmanlı"da.. Macaristan"ın Peç şehrinden Peçevî İbrahim'i de bu arada sayalım.
Ancaak, burada Maqbûl (öldürüldükten sonra ise, maqtûl diye anılan) İbrahim Paşa üzerinde biraz daha durmak gerekiyor..
Onun, ailesinden koparılıp Osmanlı Ordusu"nda / Yeniçeri Ocağı"nda bir müslüman gibi yetiştirilip, sonra da kendi kavminin bulunduğu toprakları ordu başında gönderilmesi, bir tuhaf mankurtlaştırma siyaseti idi..
İbrahîm Paşa, Osmanlı ordusunun başında, kendi doğduğu topraklara, Budapeşte"ye gittiğinde, oradan iki heykel de getirmişti, beraberinde.. O, bu iki heykeli, İstanbul"da, bugünkü Sultanahmed Camii"nin bulunduğu At Meydanı"nda diktirmişti..
Müslüman halkın, heykel geleneği olmadığı için, bunlar put olarak nitelenmiş ve Sadrâzam Paşa ağır şekilde eleştirilmeye başlanmıştı..
Halkın rahatsızlığını en güzel şekilde dile getiren ise, farsça bir beyt idi.. O dönemin en etkili kitle iletişim vasıtasının şiir dili olduğunu hatırlayalım. Hele de, hicviyyeler,/ yergiler..
Şimdi de, işte öyle bir beyt halkın dilinde dolaşmaya başlamıştı..
"Dû İbrahîm âmed, be deyr-i cihan,/ Yeki bud-şiken şod,/ yeki bud-nişân.." (Dünya mâbedine iki İbrahîm geldi;/ Birisi, put-kıran oldu, diğeri put-diken..)
Ve Sadrâzam Paşa, bu beyti söyleyen şairin kim olabileceğini soruşturmuş ve sonunda Ramazan Figanî Çelebi isimli şairde karar kılınmış ve o da, bu mısraların kendisine aid olup olmadığı sorulduğunda, beytini kabullenmiş ve "Bir söz ki, bizden sâdır olmuştur, uğrunda kellemizi veririz.." demişti.
Ve, öyle de olmuş, kellesi uçurulmuştu...
*
Macaristan ve Budapeşte deyince Mohaç Ovası"nı ve Mohaç deyince de, Yahyâ Kemâl"in Mohaç Türküsü"nü hatırlamamak olmaz..
Bizdik o hücûmun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhûr ova at kişnemesiyle!
(...)
Dünyâya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son def'a yarıştık;
Allâh'a giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala, cennet kapısından;
Gördük ebedî cedleri, bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehidlerle berâber;
Bizler gibi olmuş o yiğitlerle berâber.
Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden;
Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden.
*
Evet, Budapeşte ve Macarlar deyince, hâfızada canlanan nice tablolardan birkaçı böyle..
Osmanlı bu topraklarda 170 yıl kadar hükümfermâ olmuş..
Ama, Balkan ülkelerinde müslüman olmayan diğer halkların kültürlerinde yaşatılan bir düşmanlık yok gibi.. Tersine bir resmî beyanlarda bile bir saygı var..
Hattâ, Osmanlı"ya sığınıp Tekirdağ"da sürgün yaşamış olan bir Macar Kralı ve Katoliklik- Protestonlık mezheblerinin bağlıları arasında onyıllarca süren savaşlar sırasında Osmanlı"ya sığınmış ve mezarı İzmit"te olan İmre Tökeli gibi Macar prensleri bile var..
Bunun içindir ki, Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, İspanyol ABC isimli bir gazeteye birkaç ay önce verdiği mülâkatta, ''Türkler / Osmanlılar tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum'' diyordu.
Schmitt, 1541-1686 yılları arasında Osmanlılar tarafından idare edilen Macaristan'ın, çok şanslı olduğunu vurgulayarak, ''Türkler/ Osmanlılar tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum. Ülkemiz Osmanlılar tarafından değil de başka bir millet tarafından alınsaydı, dilimizi ve dinimizi değiştirmemizi isteyeceklerdi, biz de asimile olacaktık." demişti..
*
Yol üzerinde yakında bulunan şehirlerin tabelaları. Györ, Pecs, Tatabánya, Székesfehérvár (burası, Zigetvar olmalı), Esztergom, Törükbálint (Türk kasabası), Budaörs gibi şehirlere veya Balaton isimli büyük göle giden yolların trafik tabelaları..
Ve Budapest.. Yani, Budin..
Budapeşte yaklaşık 2 milyon kadar nüfusu olan ve tıpkı Viyana gibi, numaralı bölgelerle anılan XII. kerület, V. kerület, IX. kerület diye, bölgelere ayrılmış bir şehir..
Şehir iki parçadan oluşuyor.. Tuna"nın kuzey yakası Peşte, güney yakası Buda..
Buda daha çok zenginlerin yaşadığı, sarayların bulunduğu mekan.. Peşte ise, iş ve ticaret merkezi.. 1945-90 arasındaki komünist dönemde ise, halka vekaleten, onları temsilen komünist parti, ordu ve polis şeflerinin, yüksek bürokratların ikamet ettiği mekanlarmış Buda kısmı.. Yani, değişen bir şey yok.. (M. Kemal"in sultanlara ve saraylara karşı çıkıp, halkımızı temsilen Dolmabahçe"de kendisinin yaşaması ve orada ölmesi gibi bir ironik durum..)
Buda tarafında, "Attila ut" denilen Attila Caddesi"ni görebilirsiniz.. Avrupa halklarının tarihî hâfızâsında korkular çağrıştıran Attila ismi, bir "macar ulusal kahramanı" olarak anılıyor.. II. kerület (bölge)de, "Török utca" (Türk Sokağı)ndan ileride, "Gül Baba Türbeye" tabelasıyla yeri gösterilen ve epeyce ziyaretçi toplayan küçük bir ziyaretgâh..
Oradan da ileride, bu diyardaki son Osmanlı Valisi, Abdurrahman Paşa"nın mezarı varmış, ben görmedim.. Onun kitabe-i seng-i mezar"ında (mezar taşı yazısında), macarca ve türkçe olarak, "O, kahraman bir düşman idi.." yazısı varmış..
*Bir Budapeşte gecesinde, Tuna üzerindeki köprülerden birisi ve geri planda, bir saray..
İki yakayı birbirine bağlayan 7-8 tane köprü var.. Megyeń-hid, Árpád-hid, Margit-hid, Lánc-hid, Erzébed-hid, Szabadság-hid, Petöfi-hid gibi..
Petöfi Köprüsü"nden söz etmişken, Sandor Petöfi"yi biraz yakından tanıyalım..
1823-1849 arasında yaşayan Petöfi"nin henüz 25 yaşındayken, bir savaşta tam da bir şiirinde dile getirdiği gibi, geride kendisinin maddî varlığından hiç bir iz kalmıyacak şekilde ezilip gitmiş ve kaybolmuş olmasına rağmen, ünlü bir macar şairi olduğunu hatırlayalım.. Ve onun kor parçası gibi şiirlerinden birkaç örnek aktaralım.. Onun şiirlerinde anlatılan, tasvir olunan ruh halleri, bugünkü mücadeleler için de geçerli değil midir?
''Bir düşünce bana acı veriyor''
Bir düşünce bana acı veriyor:
Yatakta, yastıkların arasında ölmek.
Gizli bir böcek dişinin kemirdiği
Bir çiçek gibi yavaş yavaş solmak...
Boş bir odada bırakılmış
Bir mum gibi sessiz sâdasız sönmek...
Böyle bir ölüm verme Tanrı"m,
Bana böyle bir ölüm verme..
Yıldırımın vurup geçtiği,
Ya da fırtınanın kökünden söktüğübir ağaç olayım.
Yeri göğü sarsan gök gürültüsünün
Tepeden vadiye yuvarladığı bir kaya olayım...
Bir gün bütün esir milletler
Boyunduruktan usanarak ortaya atılınca,
Kızarmış yüzlerle, al bayraklarla,
Bayraklarında ''dünya özgürlüğü'' parolasıyla;
Bunu haykırsınlar,
Haykırsınlar, doğudan batıya kadaristibdad onlarla çarpışsın...
İşte ben orada öleyim,
O savaş alanında..
Genç kanım yüreğimden orada aksın,
Dudaklarımda sevinç dolu son sözüm çınlarken
Onu çelik şakırtıları,
Boru sesleri, top gürültüleri yutsun..
Soluyan küheylânlar kazanılmış zafere doğru dört nala koşarak
Cesedimi çiğneyip geçsinler,
İşte beni orada bıraksınlar, çiğneneyim.
Dağılmış kemiklerimi orada bir araya toplasınlar...
Yarın büyük bir gömme töreni gelince,
Orada vakûr ve ağır yas müziği ile
Ve kara tüllerle sarılı bayraklarla
Kahramanları müşterek bir mezara koysunlar;
Onlar ki, ey dünya özgürlüğü, senin uğrunda öldüler.
Özgürlük ve sevmek,
Bu ikisi gerek bana!
Aşkım için, hayatım
Fedâ olsun,
Özgürlük uğruna aşkım!
*
"Köleydik, insan olduk, insan.."
Artık öyle fazla kızmıyorum insanlara epeydir,
Yalnızca çok gücendim onlara, çok kırgınım...
Çünkü öylesine pısmışlar ki, habire susuyorlar...
Oysa kapmış mutluluğunu, mallanmış başkaları!
Yahu verin şu aldıklarınızı diye gürlemiyorlar.
O yüzden zaten, bin yıllardır hiç dinmiyor acıları.
Gene de inanıyorum gelecek o anlı şanlı günlere,
Yakındır, diyorum insanlığın altınçağı.
Hele bir uyanmaya görsün halklar.
Toz toprak içinde ezilmiş başlarını
Şöyle bir kaldırıp diklensinler:
"Köleydik, insan olduk insan!" diye,
Dünyayı gümbür gümbür inletsinler!
*
"Nadîde bir kuş türü, aydınlar.."
Düşmana savaş açtık biz,
Ve atıldık yiğitçe ileri..
Sizler rahatlarına düşkünler,
gerilerde bir yerlerdeydiniz..
Savaş ağırlıklarının gölgesi yürüyüp, o kof vücudlarınıza düşüyordu,
Güneşin kavurduğu saatlerde..
Bu gölgeler sizi serinletiyordu..
Savaş başladığı anda da,
Kendi kendinize tutarlı kaldınız..
Engel olmak için çarpışmaya,
Paçalarımıza sarıldınız..
"Geriye, geriye.." diye haykırarak,,
Yükselttiniz korkak bir uluma..
"Geriye, geriye.. Zaman var daha..
Başka çıkış yolları da vardır..
Evlere dönelim, evlere.. Kırbaç kılıca yeğdir, ne de olsa..
"İşte tam böyle bir savaş türküsü,
Zıplayıp duruyordunuz gerilerde..
O zaman nadîde bir kuş sürüsü olup,
Yükseldiniz başımızın üstünde..
Ve bu baykuşlar, sizler yani..
Başladınız zafer marşını öttürmeye..
Ahh, eğer susmanız zor ise, bu denli,
Yavaş ötemez misiniz biraz daha
İnanın çok saygı duyarız size o zaman
Nedir bu yaygara, o iki yüzlü hain coşkunuzla..
Kendinizi aldatıyorsunuz ancak..
Zaferle biten her savaş sonunda
Bizi aldatabileceğinizi sanarak.."
*
Su, Rüzgar ve Namus
Daha çocukluğumda bu masalı dinlemiştim
Su, rüzgar ve namus bir gün
Saklambaç oynamaya başlamışlar...
Önce su saklanmış
Fakat çabuk bulunmuş
Derin vadiler arasında...
Sonra rüzgar saklanmış
Onu da bulmak kolay olmuş
Yüksek dağlar tepesinde...
Sıra namusa gelince
O da seslenmiş şöyle:
Dinleyin beni bir kere
Eğer, ben kaybolursam bir kere
Bulunmam hiç bir yerde...
O günden beri namus kaybolunca
Bulunmaz hiç bir yerde...
*
Evet, macarları derinden etkilemiş, 26 yaşında ölmüş bir büyük şair, devrimci bir ruh.. Denilebilir ki, macarlar, kültürel derinliği, özgür yaşama aşkı, azmi ve bunun bedelini ödemek kararlılığı açısından, son 150 yıldır çetin imtihanlardan geçmiş, büyük acılar çekmiş bir halk..
Bunun için, bu son 150 yıla bakmak gerekiyor..
Sadece şunu bilmek gerekiyor ki; bugünkü Budapeşte ve bütünüyle Macaristan, maddî ümran açısından en görkemli günlerini, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu döneminde yaşamış..
Esasen, bunu, 1860"lardaki Budapeşte"nin fotoğraflarıyla 1870 ve 1880"lerin fotoğraflarına bakınca hemen farketmem mümkün oluyor.. Ama, o görkemlilik ve Tuna kıyılarındaki zevk"u safa içinde yaşanan hayat ile, fakir halkın yaşayışları arasındaki tezadların, Macar halklarına ve özellikle Birinci Dünya Savaşı"ndan 1990"lara uzanıncaya kadar, ne büyük travmalar, ne büyük acılar yaşattığını da gözönünde bulundurmak gerek..
HAKSÖZ