Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

Hâlâ mı?…

Evet hâlâ… Bitmeden tükenmeden hâlâ… bıkmadan hâlâ… Biz yazmaktan bıktık, onlar bıkmadan. Başörtüsü düşmanlığına devam… Hâlâ. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Hâlâ…. Tam bitti, tam değiştiler, tam beyinlerini açtılar, derken yine dilleriyle arı gibi sokuyorlar. Başörtülü kadına hakaretin, aşağılamanın bir hayat tarzı haline geldiği şu ülkemizde, bir tarafta G20’ye ev sahipliği ediyoruz, diğer tarafta nefret suçlarının içlere sine sine işlendiğine şahitlik ediyoruz. Hâlâ mı? Evet hâlâ. Bugün, yıl 2015’te. 2016’a adım attığımız şu zaman diliminde.

Bir tiyatrocu, bir ekran yüzü, bir sanat-çı, belli ki basının açıklığı ile gurur duyan biri (“belli ki” diyorum, zira yazdıklarından böyle bir sonuç çıkartmak gerekiyor, yoksa basının açıklığı da, bizi, bizleri hiç mi hiç enterese eden bir konu değil, yani hiç birimiz sabah kalkıp acaba bu tiyatrocu, bu ekran yüzü, bu sanat-çı başı açık mı dolaşıyor diye merak etmiyoruz, ilgilenmiyoruz, umursamıyoruz. Kendi bileceği iştir, günün sonunda, bize ne!) hiç “melek”si olmayan sözlerle başörtülü kadınları hakir görüyor. Hem de aralarına girip poz verdikten sonra. Hem de paylaşma cur’etiyle. Geldiğimiz noktadan çok üzgünmüş. Poz verme anındaki surat ifadesinden de belli oluyormuş. Ne zaman bu hale gelmişmiş ülkesi…. Sonra da özür diliyorlar. Yanlış anlaşıldım. Bir heyecanla yazılmış şeylermiş vesaire vesaire.

Doğrudur, bir heyecanla yazılmış şeylerdir. Doğrudur pişmanlık uyandıracak şeylerdir. Ama şu da var, en içte hissedilen şeyler de, Froyd’un terimiyle zihinsel kaçışlar da tam da böyle heyecanla karışık, aniden sarfedilen ifadelerde gizli değil midir… Bir de tersini düşünün. Başı örtülü bir kadın, başı açıkların ortasına geçip onların arasında benzer bir resim verse, sonra da altına tersinden benzer şeyler yazsa, tepki ne olurdu acaba… Bir adım geri gidelim. Yazar mıydı acaba, daha da geriye gidelim, düşünse de söze, kaleme, klavyeye döker miydi acaba. Baş açıklığı üzerinden böyle bir aşağılamayı yapar mıydı acaba. Özür mözür. İyi hoş. İş işten geçmiştir…

Bir de ne özür, ne bir şey, bodoslama başörtüsü düşmanlığında revaçta dolaşmayı sevenler var. Şimdi mi? Hâlâ mı? Evet şimdi. Evet hâlâ. Evet bilerek. Evet, pardon bile demeden. Basındaki örtüsü ile hakimlik yapan bir vatandaşımızı hedef alan ifadeler bu sefer, Yarsav’dan geliyor. Neymiş, başörtülü kadınların yargıçlık yapmasının imkanı yokmuş. Kalplerindeki nefret yüzlerine yansımış olarak haykırıyorlar başörtüsünü kabule imkan yokmuş. Evrensel hukuka aykırıymış. Siyasal İslam’a doğru kayışın habercisiymiş. Birlik ve beraberlik içinde mücadele edilmeliymiş. Başörtülü hakim, yargıç, savcı objektif olamazmış. Zannedersiniz ki adamlar kadınlarının yarısından fazlasının başını örttüğü bir toplumda değil de Stalinist, Leninist bir düzende yaşıyorlar.

Bir tarafta Türkiye’nin G20 ev sahipliği, dünya liderliği, bir dizi uluslararası meselede elini taşın altına koyuşu, diğer tarafta eteğinden aşağı çeken dar görüşlüler.

yeniakit

Bu yazı toplam 1100 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar