Abdurrahman Dilipak
Hasbihal
Bugün 9 Mart. Dün “Dünya Kadınlar Günü” idi. O gün KADEM’in kuruluş günü. KADEM 8 Mart 2013’de kurulmuş.
Bugün K. Çekmece 2. Asliye Ceza’da AK Parti ve KADEM’in müşteki olduğu davam var. Kaderde bugünleri görmek de varmış! Bugünler de geçecek.. Acı patlıcanı kırağı çalmaz. Biz 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri, 28 Şubat’ları görüp geldik.
Geçen hafta sonu Ebubekir Sofuoğlu’nun 7 ay mahkumiyet cezası aldığını öğrendim.
Üniversite çevresindeki öğrencilerin gittiği mekanlar ve evlerdeki fuhuş ve uyuşturucudan şikayet ediyordu. Sen misin şikayet eden! Soruşturma olduğunu biliyordum da, işin karar aşamasına geldiğini bilmiyordum.
Karar istinafta. Bana sorarsanız, o eski şiir okuma günlerinde olduğu gibi, on binlerce kişi, hatta daha fazlası bu ifadelerin altına imza atıp kendini savcılıklara ihbar edebilir!
Eskiden haberleşme imkanlarımız bu kadar yoktu ama, merak eder, sorar, öğrenirdik. Haberimiz olurdu. Köprünün altından çok sular geçmiş anlaşılan. Sakarya’daki STK’ların bile haberi olmayabilir, ya da sonradan duymuş olabilirler.
Kadınlarımız, erkeklerimiz, gençlerimiz daha bir duyarlı idi bu konulara. Artık STK’lar da eski STK değil.
İktidar ve servet bizi bozdu. Biz imkanlara sahip olunca topluma doğru bilgiler verecek, güzel örneklik ve önderlik yapacaktık, toplum da dönüşecekti. Ama öyle olmadı, o imkanlar bizi dönüştürdü.
O STK, cemaat dediğiniz yapılar, artık sivil değil, onlar siyasetin arka bahçesi. O STK dediğiniz yapılar da iktidara sıçramak için tramplen tahtası. Sofuoğlu’nun duruşmasına gelmemişlerdir. Hatta telefonları dinleniyordur diye aramamışlardır bile.
Eskiden tek baro vardı, günde 5, haftada 5 gün sanık olarak mahkeme koridorlarında mesai yaptığım günlerde, barodan adli yardım istediğimde avukat gönderiyorlardı. Bugün bizim baromuz var, istesem avukat gönderirler mi! Bugün beni savunacak onlarca avukatım var da, ya bir garibanı savunabilirler mi, hele de müşteki AK Parti ve KADEM’se.. Peki bizim baromuzun olması bugün bize ne kazandırdı?!
Eski dostlarla dün omuz omuzaydık, bugün, geçmiş olsun, yapabileceğimiz bir şey var mı diye soranlar eskisi kadar çok değil. Çok da beklemiyorduk zaten bizler, biz yaptıklarımızı dün de bugün de onlar için değil Allah rızası için yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz, kınayanların kınamalarına aldırmadan.
Bu anlamda kimsenin de bize bir borcu yok. Allah kendi rızası için yapanları korur ve O da karşılığını fazlası ile veriyor zaten. Vekil olarak Allah yeter. Hasbunallah!
Bugün iktidarız, sahib olduğumuz imkanlar dünle kıyaslanamayacak kadar fazla. Ama sonuç ortada. Yoksulken daha cömerttik, daha cesurduk, daha vefakardık..
Bugün durum şu:
At bulduk meydan yoktu. Meydan bulduk at yok. İşin bereketi, ruhu kaybolunca, sonuç bu. Okyanus ortasında bir yelkenlinin rüzgarını kaybetmesi gibi bir şey bu durum.
Bırakın STK’larımızın herhangi biri ile ilgilenmelerini, onlar diğer STK’larla bile bir araya gelmiyorlar. Çünkü servet ve iktidar ilişkilerinde onlarla rakipler artık.
Aynı STK içinde bile hizipler var ve iktidarı arkasına alan bu yapılarda öne geçiyor. İktidar çevreleri ile bir sorununuz varsa yalnızsınız demektir. Onların Mediaları, STK’ları sizi görmez, duymaz oluyorlar.
Bu gibi durumlarda sistem bir süre sonra kendi kendini öğütmeye başlıyor. Kıt kaynakları paylaşamayınca çatışıyorlar, yapılan yanlışlar ortaya çıkmasın diye kendilerini bir yandan izole ederken bir yandan da giderek daha acımasız oluyorlar.
Ya onlardansınız ya da onlara karşısınız. Eleştiri istemiyorlar. Sonrası malum. Kritik eşik aşıldıktan sonra yokuşaşağı koşar gibi giderler. Bu kez onlar kendilerini savunacak bir dost da bulamazlar. Eski dostlar düşman olur. Ebu Müslim Horasani’nin dediği gerçek olur, bir kez daha.
O kadar çok aile davası var ki. Sahi nasıl oldu da bu ülkede kişiler birbiri ile bu kadar davalı hale geldi. Aile davaları nasıl böylesine patladı düşünmek gerek. İnsanlar devlet ile devlet adamları ile nasıl bu kadar davalı oldu.
AK Parti ve KADEM’in suç duyurusu ile başlayan dava kritik bir zamana denk geldi. Pandemi, Ukrayna ve yeni dünya düzeni tartışmaları, ekonomik kriz, siyasi kriz, içtimai kriz, seçim tartışmaları arasında bugün bir de bu dava var tartışılan.
Bu dava aslında, bir yandan bugün Türkiye’de hukukun geldiği durumu gösteren bir turnusol kağıdı görevi yapacak. Öte yandan; bir de Türk siyasi tarihinde bugün AK Parti iktidarının geldiği noktayı tespit açısından önemli bir dava..
Bu dava eğer uzun sürecek olursa, nihai karar verilene kadar ve belki ondan sonra da tartışılmaya devam edecek.
İnşallah birilerinin bu konuları yeniden düşünmesine ve bir uyanışa vesile olur.
Aslında bu dava sadece benim davam değil, benim şahsımda yargılanan bir toplumsal kesim var.
Bir bakıma bana yönelik olarak birileri “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” demiş oluyor.
Birileri daha o ilk gün “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” diye soruyordu.
Kim olduklarını biliyoruz artık. Bu süreçte bu sonucun sorumluluğunu üstlenen en az bir düzine kişi var. Nedense o birileri şimdilik seslerini çıkarmıyorlar. Seslerini çıkarsalar etraflarından tepki görecekler. Öte yandan; etraftakiler, mevcudu da kaybetme korkusuyla sessiz kalmayı tercih ediyor.
Bir de bir türlü gerçeği içlerine sindiremeseler de, bunu açıkça telaffuz etmek istemiyorlar. Oysa gidişat ortada. Ve ortalıkta derin bir “sessuzluk” var.
Dilerim başımıza gelen felaketler, uyanışımıza vesile olur.
Kurtarıcı beklemeyelim, aklımızı kiraya vermeyelim, övünmeyi-dövünmeyi bırakıp ciddi bir nefs muhasebesine ihtiyacımız var.
İtiraf edelim: İnni küntü minezaalimiyn. Biz cahillerden ve zalimlerden olduk. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek!
Kurtuluşu umud edebilmek için, daha akıllı, daha dürüst, daha cesur olmamız gerekiyor.
Bugün başımıza gelenler düşmanın hilesinin keskinliğinden çok, kendi zaaflarımız sebebi iledir. Yani “Kendim ettim, kendim buldum” hesabı.
Bu konuda ben tek örnek değilim. Ben kendim direnebilirim. Ben tanındığım için soran çok, sağolsunlar.
Sahiplenmemiz gereken ama artık kendilerinden haberimiz olmayan birçok kişi var. Hiç olmazsa, o çevredekiler o kişileri sorup sahiplenseler keşke..
Asıl değişmesi gereken biziz biz.
Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Çünkü biz Allah’ın ipini bıraktık, O da bizim ipimizi bıraktı.
Selâm ve dua ile.