Selâhaddin Çakırgil
Her duruma hazırlıklı olmayı gerektiren bir seçim..
Genel seçimlere 20 gün kaldı.. Geçmiş seçim meydanlarındaki ideolojik laflar,‘Laiklik elden gidiyor, filanın ilkeleri çiğneniyor, çiğnetmiyeceğiz! Gericiler, ilericiler..’ vs. gibi laflar ilk kez bu seçim atmosferinde hiç geçer akçe değil..
Ama, bu seçimlerde, özellikle muhalefet tarafından geçer akçe sanılan söylemler geçmişte denenmiş ve faturası çok ağır ödenmiş vaadler zinciri..
Bazıları politikacılar, eskiden mizah konusu olmuş iddiaları hatırlatırcasına müthiş iddialarla, avanak avcılığına tekrar çıkmış bulunuyorlar. Bu pazarda avlıyacakları kimseler de sahiden de çıkar mı, 20 gün sonra göreceğiz.
Hani, Demokrat Parti zamanında ilgili Bakan, bazı sahil şehirlerinde yapılan limanlar hakkında bilgi verirken, uyumakta olan bir m.vekilinin, -liman’ın ne olduğunu da bilmediği halde-, uyanıklık yapıp, seçmenin gözüne girmek için bir ara kendisine gelip, ‘Kayseri’ye de liman isteriz!’ dediği söylenirdi.
Muhalefet partilerinin dar gelirli, emekli ve benzeri kesimlere şirin gözükmek için, bir maaşlara zam yarışına girdikleri görülmekte.. Hele, Sovyet Rusya’nın dağıldığı yıllarda Azerbaycan üniversitelerinden, onbeş-yirmi bin dolar vererek prof. titrini satın almış olan birisi var ki, ‘ülkede toprak altında çıkarılmayı bekliyen yüzmilyarlarca dolarlık madenler olduğunu, bunların çıkarılıp dar gelirli kesimlere dağıtılacağını ve asgarî ücretin 5000 lira olacağını’ söyleyebilmekte ve bunu söylerken bir de, ‘Vallahi de!. Billahi de!.’ diye yeminlerle pekiştireceğini sanmakta..
Orta yaş grubu vatandaşlar herhalde unutmamışlardır; 1991 seçimlerinde, meydanlara yeni bir ‘kurtarıcı’ olarak çıkan Demirel, halkın içinde bulunduğu ekonomik zorlukları oy’a çevirmenin yollarını iyi keşfetmiş ve herkese ‘yem’gösteriyor; insanları 39 yaşında emekli edeceğini duyuruyor, yanına ‘Atatürk’ün kızı’ gibi ilginç yaldızlamalarla Amerika’dan getirdiği Tansu Çiller’le birlikte meydanlarda, kendi iktidarları döneminde herkesin sahib olacağını ileri sürdükleri ve biri ev, diğeri de arabaya aid olmak üzere, çifte anahtar gösteriyordu ve seçimleri kazanmıştı da, Demirel.. Çünkü, halkın sıkıntısını iyi kullanmıştı. Halk da o kof vaadlerin, kendisine gösterilen yeşil ot demetinin ardından ‘sürü’ler gibi gitmişti, büyük çapta.. Ama, halk, asıl o vaadlerin ağır yükünü daha sonra, 2000 yıllarındaki büyük sosyo-ekonomik krizle ödeyecekti.
Umulur ki, bu kez, o gibi ot ve yem göstermelere aldanmayan ve ülkeyi istikrarlı bir duruma kavuşturmuş olanların sözlerine inanırlar. Nitekim, 3 Kasım-2002 seçimlerinde, bu gibi vaadleri etmeyen, tersine, ‘Size ilk üç sene acı reçeteler sunacağız ve sonra yavaş yavaş rahatlayacağız..’ diyen bir Tayyîb Erdoğan ve partisi seçimleri kazanan taraf olmuştu.. Bugünkü muhalefet liderleri o tabloyu hatırlasalardı, bugünkü bol ve temelsiz, boş ve kof iddiaları tekrarlamaktan kaçınıp halk kitlelerini ‘sürü’ yerine koymaktan meded ummazlardı.
Halkımızın siyasî rüşdünü isbatlama günleridir.
Bu konuda, ilginç gelişmeler de oluyor..
Nitekim, MHP lideri Bahçeli, partisinin genel merkezindeki mescidde niçin namaz kılmadığına dair bir soruya cevab verirken, ’Ben orada namaz kılsam, herkes Genel Başkan’a göre bir düzen oluşturulacak. Bu uygun değil. O yüzden ben namaza hep dışarı giderim’ dedikten sonra, ’Bizim hareketimiz hiçbir zaman dinci olmamıştır,dinsiz de olmamıştır. Yani, ateist olmamıştır, ancak dinli bir hareket olmuştur..’ gibi, kendi içinde çelişkiler de barındıran bir cümle kuruvermiş.. Çünkü, ‘dinci de, dinsiz de, ateist de olmayan bir ‘dinli hareket’in ne demek olduğunu Bahçeli’nin izah etmesi mümkün değildir.
Hatırlanacağı üzere, 20 sene öncelerde de Alpaslan Türkeş, -kendi çizgisini tarif etmek açısından- çok doğru bir şekilde, ‘Bizim İslam’ın yücelmesi diye bir hedefimiz yoktur..’ demişti..
Daha ne desindi.. Ama, nice müslüman tipler, yine de tıpkı Saadetlilerin saplantısını andıran şekilde her şeyi kendi beyinlerinin çıkmazlarına ve zannlarına göre değerlendirip, bu sözleri yutmakta, o gibi kişilere destek verebilmekteler..
‘Böyle gecenin hayr umulur mu sabahından..’
*
Adâlet kurumunu belli bir grubun menfaatine göre hizmet için kullanmış olmak suçlamasıyla, yargı elemanı olmaktan ‘HSYK’ (Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu) isimli kurum eliyle, ihraç edilen biri hâkim, üçü savcı; dört kişiden birisi olan ve 17-25 Aralık 2013 darbe teşebbüslerinin de savcısı olarak nitelenen Celâl Kara, siyasî iktidarı, Adnan Menderes’in âkıbetiyle tehdit etmiş..
Cumh. gazetesinin Gen. Yy. Md. C. Dündar’a konuşan mezkur -eski- savcı Celâl Kara, kendileri hakkında karar veren hâkimleri de tehdid ederek, ‘Menderes, anayasayı ihlalden mahkûm olmuştu. Bunların yaptığı onun yaptıklarını fersah fersah aştı. Bizimle ilgili kararı veren hâkimler de, bu karar için baskı yapan iktidarla birlikte anayasayı ilga suçundan yargılanacak!’ demiş.. Başbakan Davudoğlu ise, bu seviyesiz, çiğ ve zâlimâne tehdid sözleri karşısında, ’Millete hizmet yolunda Menderes gibi bir âkıbetle karşılaşmaktan ancak şeref duyarız, biz bu yola kefenimizi giyerek girdik..’ diyerek, Erdoğan’ın yıllarca önce dile getirdiği ölçüye bağlı olduğunu göstermiş bulunuyor..
Siyasî hayat böylesine zehirlenirken, ilginçtir ki, aynı gün, Saadet Gen. Başk. M. Kamalak da, Erbakan- Çiller Hükûmeti’ni bir askerî darbe ile iktidardan uzaklaştıran 28 Şubat dönemi zorbalığını anlatırken, ’28 Şubatçıların, bugünkü iktidardan daha insaflı olduklarını’ söylemiş.. Geçmişte aynı kulvarda koşan insanların, bugün, üstelik de Tayyîb Erdoğan’ı tökezletmek için, geçmişteki bir şahsî rekabet ve kırgınlığın ezikliği içinde, hele de, BBP’nin hangi çizgide durduğu- duracağı kestirilemiyecek kadar zikzaklar çizen başkanı ile elele verip, yüzde 17’yi buldukları gibi iddialarla yarışa girmelerinde, asıl hedeflenin ne olduğunun anlaşılması zor..
Kezâ, çoğu iddialarının altında ezilecek olan partilerin alacakları oylar için verdikleri yüzde rakamları toplanırsa, ortaya yüzde 150 gibi, insanı neş’elendiren bir rakamın çıktığı görülür.
Ama, 20 gün sonra sandıklar açıldığında, birilirinin yine hava aldığı görülecek ve zahmetsizce ve de sorumluluk yüklenmeksizin, muhalefet vazifesini üstlenecek olanlara karşı bir takım sesler yükselmeye başlayacak ve o zaman, yenilen liderler,’halkımız bize itimad etmemektedir..’ diye hatayı kendilerinde aramak yerine;’partimizin halkımıza olan itimadı kaybolmuştur, yeni bir halk bulmalıyız..’demek noksatına geleceği düşünülmelidir.
Yalnız şu kadarını gözden ırak tutmamalıdır ki, başta Amerika, İsrail, Almanya ve son zamanlarda da Rusya ve arab ülkelerindeki hemen bütün saltanat ve darbe rejimleri de Tayyîb Erdoğan ve çizgisinin bu seçimlerde başarı kazanmaması içinheyecanlı ve kaygılı bir bekleyiş içindeler.. İngiliz ve Amerikan gazeteleri, alman ve fransız medyası ve Türkiye’nin çevresindeki hemen bütün rejimlerin medyalarının özellikle de Erdoğan ve ekibinin yenilgiye uğraması temennisini dile getirmeleri ve seçim neticelerini o ümid ve heyecanla beklemeleri, Türkiye’de seçmen durumunda olanları da hangi yönde düşündürecektir; bunu bugünden belirlemek zor..
*
dirilişpostası