Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Hizbullah yeniden...

Hizbullah "Allah'tan yana olanlar" demek, "Allah taraftarı ya da Allah'ın partisi" gibi anlam verenler de olabilir.

Mustaz'af-Der ise "Zayıf düşürülmüşler derneği" anlamına geliyor.

Hem "Hizbullah" hem "Mustaz'af" kavramları, Kur'an'dan alınmış kavramlar.

1990'lardan bu yana bu isimler etrafında örgütlenen bir grup var.

Hizbullah'la ilgili hafıza oldukça karanlık.

PKK ile mücadele, dindar gruplarla mücadele ve derin yapılarla ilişki... Hizbullah'ı, dindarlar dahil geniş kamuoyu nezdinde, ürkütücü bir nesne haline getirmiş durumda.

Ama o grubun içinde yer alanlar, Hizbullah'tan sonra Mustaz'aflar olarak örgütlendi, çalıştı ve bir taban oluşturdu.

Bu tabanın, nasıl bir genişliğe ulaştığı, birkaç yıldan beri, Kutlu Doğum'la bağlantılı olarak yaptıkları Diyarbakır-İstanbul toplantılarında görüldü.

Devlet, AK Parti'nin on yıldır iktidarda olduğu dönemde de hâlâ bu yapıya, terör örgütü çerçevesinde baktı ve en son Mustaz'af-Der de kapatıldı.

Bu grubun temsilcileri zaman zaman beni ziyarete gelirler. En son geldiklerinde, içeride (cezaevlerinde) 2000'e yakın bağlılarının bulunduğunu söylediler.

"Çocukları halı saha maçına götürmek" gibi faaliyetlerin terörle bağlantılanıp, kapatma gerekçesi olarak kullanıldığını ifade ettiler. Hizbullah'tan sonra kendi içlerinde bir özeleştiri yaptıklarını da vurguladılar.

Dini çağrı-siyasi çağrı

En son geldikleri nokta, "siyaset" idi. Anlaşılıyordu ki, dernek olarak çalışmak yeterli hukuki güvence bağlamıyordu ve partileşmek en azından daha çok güvenceye kavuşmak demekti.

Diyarbakır'da, Ahde Vefa mitingi düzenlediler. Bu mitingin, Mustazaflar Hareketi gibi siyasi bir çıkışın ilk adımı olduğu ifade edildi. Bu mitingde, Kutlu Doğum'daki kalabalık mevcut değildi.

Henüz siyasi hareket ete kemiğe bürünmüş değil.

Tabii soru şu:
Nasıl bir etkinlik sağlar Mustaz'aflar, siyasete soyununca?

Beni ziyarete gelenlerden, bu hareketin hâlâ Türk-Kürt dindar kesimler nezdinde kabul edilebilirlik aradıkları izlenimini edindim. Ben de onlara Hizbullah'tan bu yana oluşan güven problemini aşmak gerektiğini ifade ettim.

Mustaz'af-Der'in siyasi bir harekete dönüşmesi, hiç kuşkusuz bir taban planlamasını gerektirir.

Bir gerçek şu: Dini bir söylemle siyasi söylemin alıcısı aynı insanlar olmayabilir.

Yani Hazreti Peygamber sevdasına davet ettiğinizde sizinle el ele tutuşanlar, siyasi bir misyona soyunduğunuzda yanınızda yer almayabilir.

Mustaz'aflar'ın Diyarbakır'dan sonra İstanbul'da "Peygamber Sevdası" çağrısı yapması ve 50 bin civarında insan toplaması kuşkusuz dikkat çekmiştir.

Beni ziyarete gelenler benzeri toplantıları 300 kadar yerleşim yerinde yaptıklarını ve benzeri heyecanlara ulaştıklarını söylediler. Evet, Peygamber sevdası böylesine kuşatıcıdır.

Nasıl bir sonuç?

Peki ya siyaset?

Hizbullah'ın siyasi söylemine ilk cevabın Kürtler'den gelmesi beklenir. Kürtler ve daha çok dindar Kürtler.

Bu hareketin dindar Kürtler'i etkilemesi oranında, en başta AK Parti'nin bölgeden aldığı oyları etkilemesi söz konusu olacaktır.

Bir oranda, Kürt meselesi duyarlılığı ile BDP'ye yönelmiş ama yine dini duyarlılık gereği içi rahat olmayan oyları da etkilemesi beklenebilir. Bu, bölgede hem AK Parti hem BDP oylarının paylaşılması demektir.

Ben, AK Parti'nin buna rağmen Kürtler nezdindeki karşılığının sona ereceğini düşünmüyorum.

Benim izlenimim hâlâ Hizbullah diye bilinen camia, geniş kitleler nezdinde güven problemini aşmış değil.

Bloke edeceği oylar siyasette etkili olabilir mi, olabilir ama oradan etkin bir siyasi hareket çıkabilir mi derseniz, bence zor.

 

bugün

Bu yazı toplam 1088 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar