Hz.Ali Anlatıyor: Muttaki Nedir?
Onlar üstünlüklere sâhiptirler; sözleri gerçektir onların, elbiseleri orta halli; ne fazla özentili, ne pek bayağı. Yürüyüşleri gönül alçaklığıyladır onların...
Emir'ül-Mü'minîn Hz. Ali'nin ashabından Hemmâm adlı biri, Yâ Emir'el-Müminîn dedi, bana Allah'tan çekinenleri anlat; hem de öylesine anlat ki onları görür gibi olayım. Hazret, onun bu sözünü duymazlıktan gelerek Yâ Hemmâm buyurdu, Allah'tan çekinin, iyi amelde bulunun, çünkü "Allah, çekinenler ve iyilikte bulunanlarladır" (16, Nahl, 128). Hemmâm bu sözü yeter bulmadı; and verdi. Hazreti Emir (ra) bunun üzerine Allah'a Hamd'ü senâ edip Rasûlüne ve soyuna salât ü selâm ihdâsından sonra buyurdu ki:
Noksan sıfatlardın münezzeh, yüce Allah halkı yarattı; yarattığı vakit onların itâatlerinden de müstağni idi, isyanlarından, suçlarından da. Çünkü isyan edenin suçu, isyanı O'na bir zarar vermez; itâati, O'nu faydalandırmaz. Halkın geçimini taksim etmiştir O; herkesi lâyık olduğu yere koymuştur O.
Muttekılere gelince: Onlar üstünlüklere sâhiptirler; sözleri gerçektir onların, elbiseleri orta halli; ne fazla özentili, ne pek bayağı. Yürüyüşleri gönül alçaklığıyladır onların. Gözlerini, Allah'ın onlara harâm ettiği şeylerden yumarlar; kulaklarını, onlara fayda verecek bilgiye verirler. Bunlara uymayanların gönülleri, nasıl nimete erince rahat ve huzûr içindeyse, bunların gönülleri de belâ ve mihnette rahat ve huzûr içindedir. Allah, kullarının ecellerini takdir etmeseydi, ölüm vakitlerini tayin buyurmasaydı, onların ruhları, sevâba iştiyak duymak, azaptan korkmak dolayısıyla göz yumup açacak bir müddet bile bedenlerinde karar etmezdi. Gözlerinde, yaratan, uludur. O'ndan başkası küçük. Sanki cenneti görmekteler, orada azâba uğramaktalar, kalpleri mahzundur, şerlerindense herkes emin. Hasetleri zayıftır, yoktur; dilekleri önemsiz, nefisleriyse tertemiz; tez geçip giden günlerde sabretmişlerdir, ardından süreli bir rahat ve huzur gelir; o vakit kârlı bir alış-verişi onlara kolaylaştırmıştır Rableri. Dünya onları diler, onlarsa dünyayı dilemezler; dünya onları tutsak etmiştir, fakat onlar, canlarını fidye olarak verip ondan kurtulmuşlardır. Gece oldu mu, ayaklarına basarlar, saflar kurarlar, ibâdete koyulurlar. Kur'an âyetlerini, harfleri sayılacak kadar ağır, anlamını düşünerek okurlar; kendilerini bu sûretle hüzünlere atarlar; dertlerinin devâsını Kur'an'da bulurlar. Kur'an'dan teşvike, sevaba, mükâfata ait bir âyet okuyunca o sevâbı elde etmeyi umarlar, gönüllerini özlemle ona verirler; sanırlar ki o mükâfat, gözlerinin önüne gelmiş, serilmiştir. Korkutucu bir âyet geçti mi, kulaklarını ona verirler; sanırlar ki cehennemin yalımlanması, alevi yücelirken çıkardığı ses, kulaklarına gelmektedir, onu işitmededirler. Rüku ederek iki kat olmuşlardır; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yerlere döşemişlerdir; secdeye kapanmışlardır; yüce Allah'tan azaptan, zincirlere vurulmaktan kurtulmayı dilemeye koyulmuşlardır.
Gündüzlerine gelince; Yumuşak huyludur onlar; bilginlerdir, iyi kişilerdir, çekinenlerdir, korku, onları, okçunun yonduğu ok gibi inceltmiştir, zayıflatmıştır; onları gören, hasta sanır; oysa ki hastalıkları yoktur; onlara bakan, akıllarını yitirmiş sayar; oysa ki akıllarında ancak o büyük çağ, âhiret vardır. Az ibâdete razı olmazlar; kulluklarını yeter bulmazlar; fazla ibâdeti de çoğumsamazlar. Kendilerini töhmetli tutarlar; amellerinden korkarlar. Onlardan birini, birisi üstün görür, temiz sayarsa söylenen sözden korkar da der ki: Ben kendimi, başkalarından daha iyi bilirim, Rabbimse beni benden daha iyi bilir; Allah'ım, söyledikleri sözler yüzünden beni suçlu sayma; onları zanlarından daha üstün et beni; onların bilmedikleri suçlarımı da yarlığa benim.
Onlardan her birinin alâmetlerindendir: Onu dinde güçlü, yumuşaklıkta, kullukta ihtiyatlı, îmanda şüphesiz, ilme haris, bilimde örnek, zenginlikte ortak, ibâdette özü doğru ve Rabbine karşı alçalmış, yoklukta bezenmiş, çetin zamanlarda direnir, helâl rızık elde etmeye savaşır, hidâyette neşeli, tamahtan kurtulmuş, güzel ve temiz işlere koyulmuş, fakat Allah'tan da korkup duran biri olarak görürsün.
Gündüzü akşam eder, düşüncesi şükürdür. Geceyi sabahlar, uğraştığı zikirdir. Korkuyla geceler, neşeyle sabahlar. Korkar, gaflete düşmekten çekinerek. Neşelenir, lütfe, ihsana nâil olarak. Nefsi, onun istediği bir şeye onu zorlarsa, o da onun sevdiğini vermez ona, onu zorlar.
Gözü, zevâlsiz nimettedir. Zâhitliği, sürüp gitmeyecek, yok olup bitecek şeydedir. Hilmini ilimle karmıştır; sözünü amelle sarmıştır. Görürsün ki umduğu yakındır, uzak değil; sürçtüğü azdır, çok değil. Nefsi, elde ettiğini yeter bulur, hırsa düşmez; yediği az bir şeydir; çok istemez. İşi kolaydır; dîni korunmuştur; şehveti ölmüştür; öfkesi yenilmiştir. Ondan hayır umulur; şerrindense emin olunur.
Gafiller içindeyse zikredenlerden olur; zikredenlerleyse gafillerden sayılmaz. Kendisine zulmedeni bağışlar; kendisine vermeyene verir; kendisini dolaşmayanı dolaşır; hem de kötü söz ondan uzaktır; sözüyse yumuşaktır. Kınanacak işi mefkuttur; iyi işleriyse her an mevcuttur. Hayrı, ona yönelmektedir; şerriyse dönüp gitmekte. Sarsılacak işlerde vakar sâhibidir; hoş olmayan işlerde sabreder; genişliklerdeyse şükreder.
Kendisine düşman olana cevr etmez, bu işe hayıflanmaz; onu seven de günaha girmez. Tanıklık verilmeden gerçeği söyler; kendisine verilene, ısmarlananı yitirmez; kendisine anılanı unutmaz. Halkı lâkaplarla çağırmaz; komşusuna zarar vermez; musîbetlere düşenlere sevinmez; batıla boyun eğmez, batıl iş işlemez; halktan ayrılmaz. Susarsa susması kendisini tasalandırmaz, gülerse sesini yüceltmez. Ona zumedilirse dayanır; sonunda da onun öcünü Allah alır.
Nefsi, onun elinden rahatsızlığa düşmüştür; fakat insanlar, onun yüzünden rahattadır. Nefsini âhiret için yorar; insanları nefsinden rahata ulaştırır, emin kılar. Birinden uzaklaşması zâhitliğindendir, temizliğinden. Birine yaklaşması yumuşaklıktandır, rahmetten, esenlikten. Uzaklaşması kibirden, ululuktan olmaz; yaklaşması hîleden, düzenden doğmaz.
(Söz buraya gelince Hemmâm feryat edip düştü ve can verdi. Hazreti Emir'ül-Müminin Hz.Ali buyurdular:)
Vallahi ben, bundan korkuyordum.
(Sonra): İşte tam yerinde öğütler, ehline böyle tesir eder buyurdular. Haricîlerden İbn-i Kevva adlı birisi, Ey müminler Emir'i dedi; mademki hal budur, neden o söylediğin sözler, neden o verdiğin öğütler, seni bu hale getirmedi? Hazret buyurdular ki:)
Vay sana; her iş için bir zaman vardır; o zamanı aşmaz. Her şey için bir sebep mevcuttur; o sebebi geçmez. Hele dur, bir daha böyle bir söz söyleme; zâten bu, Şeytanın iğvasıydı; senin dilinden söyledi
Nehcül Belağa/Hz. Ali(ra)
Kaynak: