Abdurrahman Dilipak
İkonografik Refleks
Derin Gerçekler
Sıcağı sıcağına yazmak istemedim çünkü dini bir hassasiyetin, siyasi polemiklere alet edilmesini istemiyorum. Fotoğraf nereden bakarsanız bakın bir rezalet. Özür dilendi ancak ertesi gün yine başka bir mekanda aynı görüntü çıkınca işler tekrar karıştı. Olayın oluş şekli tekrar etmeseydi ''iftar sonrası iş kazası'' denilebilirdi belki. Yürüyen merdivene tersinden binmek gibi bir şey. Böyle bir şeyi bilerek yapmak, namaz kılan Müslümanlara hakaret anlamı taşıyabilir. Namaz kılan biri bunu yapmaz. Kılmayanların laik geçmişi, post kavgası, başörtüsü konusundaki tavırları bunu hatırlatsa da, seçimden önce, Ramazan'da, bir iftar sonrası böyle bir şey yapmış olması akıl karı değildir.
En iyi eleştiri “Bastığın yeri halı diyerek geçme tanı” şeklinde olanı idi. Orada namaz kılan birileri varmış, seccade, yani secde edilen temiz bir örtü varmış orada. Aslında bizim evde odalarda, salonda her yerde namaz kılınır. Bizim eve dışarında giyilen ayakkabı ile girilmez.
Aslında namaz kılmamak daha büyük bir günah değil mi? Ya da bir Müslümanın evinde şarap içilmesi. Tamam şarap içilmesi haram da, rüşvet alıp-vermek, yalan söylemek, torpil yapmak, birinin malını ya da emeğini, bilgisini onun sahibinin rızası dışında kullanmak da aynı şey değil mi? Mesela bu konuda toplumun aynı derecede hassas olduğunu zannetmiyorum.
Bizim gibi ülkelerde toplumlar semboller üzerinden tartışmayı severler. Yaptıkları ikonografik bir refleksten başka bir şey değildir aslında. Kendi dedikodu yapar, iftira atar, alay eder, gıybet eder, kendi gözündeki merteği görmez, başkasının gözünde çöp arar. Genellikle de taraflar birbirinin günahlarını kendi günahlarının mazereti, gerekçesi yapar. “Ama onlar da böyle demişlerdi/yapmışlardı” diye bir savunma yaparlar. “Onlar” kötü ya. Onları günah keçisi haline dönüştürürsünüz, Şeytanlaştırırsınız ve sonra da onlara karşı her şey sizin gözünüzde mübah hale gelir. Zaten onlar da size o gözle baktıkları için benzer şekilde davranmaktadırlar. Aslında taraflar metodik anlamda aynı Şeytana hizmet etmektedirler. Bunlar metodik anlamda zihniyet ikizidirler. Yoktur, aslında bir birlerinden pek farkları.
Birinizin diğerinize uzaklığı, diğerinizin kendinize uzaklığına eşittir. Birinizin fikir ve işleri ötekinize ne kadar garip geliyorsa, bunun tam aksi de aynı derece doğrudur. Oysa bilmeniz gereken bir şey var, kurtuluşunuz birbirinize karşı değil, birlikte yüzünüzü Hakk'a, Hakikate, Adalete dönmenizde, ortak bir kelimeye gelmenizdedir.
Katade (r.a.)`den rivayet ettiğine göre Müslümanlar inkârcıların putlarına küfrettiler, inkârcılar da Allah`a küfrettiler. Bunun üzerine bu ayet nasıl oldu. (Enam 108) “Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir”.
Nahl 125 “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”
Aklı selîm ve ilim sahibi olanlara «hikmet» ile Avama güzel öğüt ile, inatçı ve inkarcılarla mücadelenin en güzel şekilde yapılması öğütlenir. (Taha 44)’de ne deniyordu bize: “Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.”
Peki Allah rızası için söyler misiniz, siyaset bugün bizde nasıl yapılıyor? Bu olanlarda Allah’ın rızası var mı? Baksanıza herkes birbirinin açığını arıyor. Kendilerinin yaptıkları şeyleri görmezden gelip ötekileri suçluyorlar. Sormak gerek: (Bakara 44﴿’de ne buyuruluyor: “Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?”
Hani din kardeşinizin, komşularınızın, başkalarının ahvali şahsiyete müteallik gizlilerini, günahlarını araştırmayacaktık. Tecessüs yasaklanmıştı hani, başkalarının ayıplarını araştıranların ayıplarını da Allah gün yüzüne çıkaracaktı hani. “Üzerinde secde ettiğimiz bez parçası” kadar hatırı yok mu bu sözlerin bizim hayatımızda. Ezan okunurken şarap içmek, kandillerde fuhuş ve seksi şovlar ya da kumar oynamak, bismillah diye piyango almak, elinde tesbihle yalan söylemek, küfretmek caiz mi hocam(!?).. Allah’ın diğer haramlarına neden insanlar aynı hassasiyeti göstermezler.
(Taha 43-46)’de ne deniyor bize: “…İkiniz beraber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. ﴾44﴿ Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.”, “Ey rabbimiz!” dediler, “Doğrusu onun bize karşı ileri gitmesinden veya daha da azmasından endişe ediyoruz.”, Allah buyurdu: “Korkmayın, bilin ki ben sizinle beraberim; işitirim, görürüm.” Hz. Musa ve Hz. Harun’a , Firavuna gidip, güzel söz ve hikmetle konuşmasını emrediyor. Peki bize ne oluyor? Şu siyaset bezirganlarının diline bakın. İnsanların ayıpların araştırılıp ortaya dökülmesi, insanları birbirine düşürmekten, aralarında kin ve düşmanlık tohumları ekmekten başka bir işe yaramaz. İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamak, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlâksızlığın yayılmasına da sebep olur. “Batılın tasviri saf zihinleri idlal eder”. Bazı şeyleri şüyuu vukuundan beter sonuçlar doğurur. Kötü ve söz ve fillerin açıkça ve ulu orta sergilenmesi toplum zihninde o şeye aleniyeti ölçüsünde kanıksama ile birlikte örtülü bir meşruiyet kazandırır. Düşünsenize önderleri böyle olan bir toplumun hali nice olur. İmam ne yaparsa cemaat ne yapmaz ki!
Müminler arasındaki ilişkilerin temellerini açıklayan Hucurat Sûresi’nde (12. Ayette) şöyle buyurulur: “Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizlisini-gizli hallerini-özel hayatlarını/suçunu-kusurunu araştırmayın); kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? İşte bundan tiksinirsiniz. Bu konularda Allah’tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir ve acıyandır”.Rasûlullah (sav) buyurdular: “Başkalarının ayıplarıyla uğraşmayıp kendi ayıplarıyla meşgul olan kimseye müjdeler olsun!”. Bir girerse insan bu çıkmaz sokağa, Dedikodu, gıybet iftira, kıskançlık sökün eder gelir.
Kişilerin özel hayatına ait hata ve kusurları örtmek fazilettir. Toplum önünde yapılan hataları toplum önünde düzeltmek gerekir. Kul hakkına giren konular, toplumu ilgilendiren konularda bu konu daha detaylı olarak ele alınmak gerekir. Gizlenen hata ve kusur, kul hakkına taalluk eden zulüm ve haksızlıklar cinsinden olmamalıdır. Allah, dünyada kişisel kusurunu örtüp, onu o hatadan döndürmeye çalışan kulunun, mahşerde de kusurunu örter. “Kim arkadaşını, tevbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, o kimse, aynı günaha müptela olmadan ölmez.” (Tirmizi), “Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur.” (İbni Mace). Bundan, hep özür diler gibi yapıp aynı hatayı tekrarlayanlar müstesnadır. Ayet öyle diyor.
“Bir kimse, senin ayıplarını söyleyerek seni kötülerse, sen de onun ayıbını söyleyerek kötülemeye çalışma! Bunun sevabı senin, vebali de kötü söz söyleyenindir.”(Nesai). Evet, bilelim ki, başkalarının ayıplarını araştırıp açıklayanların başlarına aynısı gelmeden ahirete göç etmez!. Vay o trollerin ve onları yönetenlerin haline. İkonlar üzerinden sürdürüle kavga aslında tartışmanın tüm tarafları için bir günahtan başka bir şey değil. “Necaset” tartışmalarını alevlendirip, Hadesten Tahareti örtmeye çalışanlar, başkalarının gözünde çöp ararken kendi gözlerini kapatanlardan olmayalım, adil şahitler olalım. Hangi taraftan olurlarsa olsunlar dini siyaset pazarında, kendi heva ve heveslerinin malzemesi yapanlardan uzak duralım. Allah, akıllardan ve kalplerden geçenleri bilir ve hesap soracak olandır.
Selam ve dua ile.
Oy verecekler ve oy isteyenler için önemli bir uyarı NOT’u: (Tevbe 49-51﴿ İçlerinden “Aman bana izin ver, başımı derde sokma!” diyenler de var. Ama bilmiş olsunlar ki asıl (bu tutumlarıyla) belânın içine düşmüş oldular. Cehennem inkârcıları mutlaka kuşatacaktır. Sen iyi bir sonuç elde etsen bu onlara üzüntü verir; ama başına bir musibet gelse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevine sevine dönüp giderler. De ki: “Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir, O bizim mevlâmızdır.” Müminler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.