Ahmet Taşgetiren
“Kader seçimi”
Hem iktidar hem muhalefet bloku, 14 Mayıs’ı “Kader seçimi” olarak niteleyip, halktan oy istiyor.
İktidarın sözcülüğünü Cumhurbaşkanı Erdoğan yapıyor. Muhalefet ise, tüm paydaşları ile bu söyleme sahip çıkıyor.
İKTİDARIN “KADER SEÇİMİ”
Erdoğan, 20 küsur yıldır iktidarda. “Son bir defa” yetki istiyor. Bu beş yıllık dönemde 20 yılda yapamadıklarını ya da eksik bıraktıklarını tamamlama sözü veriyor. Belli ki halkı “Geride kalanlar”ın ülke için hayati önemde olduğunu, kendisi giderse bunların yapılamayacağını, dolayısıyla “bir dönem daha” yetki verilirse, işleri bitireceğine inandırmaya çalışıyor.
Bu söylemde, tabanda bir sarsıntı olduğunun kabulü var. Yüzde 50 artı 1 çetin bir rakam. Son dönem, bunu MHP ve BBP desteğiyle buldu. Ancak bu destekler bazen getiriyor, bazen götürüyor. 14 Mayıs arefesinde yeni destekler arandı, bulundu. Ama o desteklerin de getirileri – götürüleri var. Yüzde 50 artı 1 yine de zor görünüyor.
Bir ara Ak Parti iktidar sürecinde “metal yorgunluğu” konuşulmaya başlanmıştı. O tanımlama, İstanbul – Ankara gibi mega kentler dahil birçok şehrin belediye başkanını yedi. O zaman da sorulmuştu: “Metal yorgunluğu yaşayanlar bunlardan mı ibaret?” diye… O dönemin metal yorgunluğuna, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile gelen “Tek belirleyici irade” yükü eklendi. Tayyip Erdoğan imajı, evet tabanda bir bölümü etkiliyordu ama, belli ki bir bölümde de sorgulamalara yol açmıştı. Özgürlüğüne düşkün genç seçmende ne kadar karşılığı vardı bu imajın? Sonra dibe vurmuş ekonomi, derinleşen yoksulluk, birilerini servetlere kavuşturan yolsuzluklar, adaletsizlikler…. Tabandaki “bağlılığı” aşındırıyordu.
Acaba “Kader seçimi” ve “Bir dönem daha” söylemi, insanların tüm o aşınma gerekçelerini silip süpürerek, yeniden “Tayyip Erdoğan aşkı”na bürünmelerini sağlayabilir miydi?
Yapılanlar bundan emin olunmadığının ve derin bir “telaş” yaşandığının göstergesi. Mevcut ekonomik savruluşta hiç kimseyi tatmin etmeyen ve diğer toplum kesimlerinde “Niye bize yok?” sorgulaması üreten zamlar, iş gücü yığılmasını gidermeyen on binler halinde personel alımları ve depremin yaralarını sarma gerekçesiyle meşrulaştırılan milyar milyarlık “örtülü ihaleler…”
“Kader seçimi” söylemi, yine de parti tabanında var olduğu düşünülen “Tayyip Erdoğan misyonu”na inanmış bir kitleyi hedef alıyor. Böyle bir söylem, mesela iftarda ucuz ekmek ya da sahur ucuz et kuyruğunda bekleşen yaşını – başını almış kadın – erkek insanlar için, işsizlikten bunalmış gençler için bir anlam ifade eder mi, bilmiyorum. Toplum bir testte, bakalım.
MUHALEFETİN “KADER SEÇİMİ”
Muhalefet de “kader seçimi” olarak görüyor 14 Mayıs’ı. Bu söylemi, muhalefetin ana bloku olan “Millet İttifakı” kullanıyor. Çünkü ipi göğüslemesi için onun da yüzde 50 artı 1’i bulması lazım. Millet İttifakı 6 partiden oluşuyor. Aday Kemal Kılıçdaroğlu. Muhalefette iki aday daha var; Muharrem İnce ve Sinan Oğan.
Millet İttifakı’nın “Kader seçimi” söylemi, bir, sayısal kaygıyla, yani diğer iki adayın – özellikle İnce’nin- oyları bölmesini önlemek amacıyla devreye sokuluyor, iki, daha geniş kitlelerde oluşan “Erdoğan karşıtlığı”nı sandığa yansıtmayı hedefliyor.
Muharrem İnce, kendisinin her iki alandan oy aldığını düşünerek, hem iktidarın hem de Millet İttifakı’nın “Kader seçimi” söyleminin kendisine yönelen oyları kazanma amacı taşıdığı düşüncesiyle seçimin “Kader” boyutunun olmadığını, ülkenin normal seçimlerden bir seçime gittiğini seslendiriyor. Tabii ki kendisi “Ana akım” haline geldiğine inanmış olsaydı, dağılmaları önlemek için 14 Mayıs’ı “Kader seçimi” olarak nitelemekten kaçınmazdı.
Erdoğan kendi karşıtlarını da konsolide eden ve nerede ise iktidar alternatifi haline getiren bir siyasi profil olarak tarihe geçecek, bu belli.
Millet İttifakı’nın sınavı ise, ülkenin “Erdoğan karşıtlığı”ndan öte, ihtiyaç duyduğu bir “hamle” sebebiyle yönetime talip olduğu ve çok farklı damarlardan gelen 6’lı bir iradenin, kötü koalisyon denemelerini çağrıştırmadan, “Tek Adam” yönetiminden daha sağlıklı bir yönetim inancını topluma verebilmesinde toplanıyor.
Elhasıl, hiç kimsenin işi kolay değil.
SECCADE OLAYI
Kılıçdaroğlu o seccadeyi görmeliydi. En azından birisi görüp uyarmalıydı.
Olmadı ve Kılıçdaroğlu o fotoğrafı verdi.
Üzülmüş müdür, bence üzülmüştür. Sadece siyasi kaygıyla değil, seccadeye basmış olmaktan dolayı üzülmüştür. Üzüntüsünü ifade etmesi de samimidir.
Ancak olay siyasileşmiştir ve “Türkiye gerçeği”nde siyasileşmesi kaçınılmazdır.
İktidar cenahı olayın “Eski CHP zihniyeti” ile alakasının bulunmadığını bilir. Ama hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Adalet bakanı Bekir Bozdağ, işi meydanlara taşımaktan kaçınmamıştır. Kılıçdaroğlu’na vurmak için “Helâlleşme” değil, “Eski CHP zihniyeti” lâzımdır.
Ne dersiniz, “Biz”e “Helâlleşen” ve hatalarından dönme iradesini sergileyen değil, “seccadeye ayakkabı ile basan” bir CHP lideri mi lazım? O olsa onu dövmek kolay olur, adam helâlleşmeye kalkınca kafamız karışıyor.