Ahmet Taşgetiren
İlişkileri masaya yatırma zamanı
Biden’ın o kötü sözü kullanmasının Türkiye’yi en çok hangi yönüyle rahatsız ettiğini ele almak gerekiyor.
Tabii ki -soykırım- suçlaması çok ağır. İster tarihinize ister bugününüze yönelik olsun, bir insanlık suçunun gölgesinin üzerinizde dolaştırılması hiçbir millet için kabule şayan bir durum değildir.
Ayrıca tartışmalı da olsa bu kötü sözün ardından gelmesi muhtemel kimi yaptırımlar da ülke olarak başımızı ağrıtabilir.
İşin bu boyutu tabii ki üzerinde durulmasını, adil hafıza çerçevesinde tarihi gerçekleri anlatmak için ne mümkünse yapılmasını, 1915 döneminde hayatını kaybedenler için üzüntü duyduğumuzu ilan dahil insani hassasiyetleri görmezden gelmemeyi gerektiriyor. Çünkü Ermeni diasporasının her ülkede yürüttüğü propaganda faaliyeti, ülkemize ilişkin duyguları zehirliyor. Bunun yanında, bu tarihi arka planla halen yaşanmakta olan insan hakları ihlallerinin irtibatlandırıldığı gerçeğini de dikkate alarak, güncel hukuk ihlallerine çare bulunması gerekiyor.
Bunlar, sıcak “soykırım” söylemine yönelik hassasiyetin gerekleri.
Ancak Biden’ın o kötü sözü söylemesinin, asıl Türkiye’ye karşı ABD politikalarının değiştiğinin ilanı anlamına geldiğini görmek, ona karşı ne yapılacaksa onu konuşmak öncelik taşıyor.
Uzunca bir süredir Amerika Türkiye’ye karşı tavırlı idi. Belki bu son süreç, Obama döneminde Suriye konusunda farklılaşmayla başladı. ABD’nin Arap Baharı konusundaki tavrımızdan da işkillendiği söylenebilir. Tabii İsrail, tabii -One Minute-. Bunların peşinden S-400 gerilimi geldi, 15 Temmuz geldi, FETÖ geldi vs… CAATSA geldi. PYD-YPG geldi.
Türkiye “Sen nasıl müttefiksin” diye çok sordu. Biden o kötü sözü söylemeden önce ABD Dışişleri Bakanı Türkiye’yi “sözde müttefik” ilan etti.
İşte Biden, bir tür meydan okuma niteliğinde, üç ay aramadığı -üstelik aramasının beklendiğini bilmesine rağmen- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilk arayışında da ertesi gün seslendireceği o kötü sözü söyleyeceğini bildirmesi, çok açık bir “Bundan sonra böyle” ilanıdır.
Kartlar açılmıştır.
Ben bunu, Amerika’ya “Bu nasıl müttefiklik?” diye ilk seslenildiği günden beri yazıyorum.
Böyle beyanatlarla olmaz bu iş. Masaya kıran mı girdi? Oturalım, her meseleyi masaya yatıralım, ABD’ye karşı arkamızı kollamaktan, müttefik diye bilinen birisi tarafından sırttan hançerlenme endişesiyle yaşamaktan kurtulalım, dedim.
Şimdi “Böyle dost düşman başına” duyguları yaşamıyor muyuz?
Her biri demir leblebi niteliğindeki problemli başlıkları alt alta sıralasanız Amerika’ya yol olur.
Biden “bundan sonra böyle” anlamına gelen o kötü sözü söylerken Türkiye’nin nasıl tepki vereceğini düşünmüştür dersiniz?
Biden’’ın o ilk görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ertesi gün o kötü sözü söyleyeceğini bildirdiği, Cumhurbaşkanı’nın da bu tavrın ilişkileri olumlu etkilemeyeceğini söylediği ifade ediliyor.
Demek o tepki kesmemiş Biden’ı. Bundan o kadarını beklediği anlaşılabilir.
Peki hangi tavır Amerika’yı Türkiye’ye karşı bu kötü politikadan caydırır? Ya da Amerika, Türkiye ile ilişkide -en kötüsünü yani ilişkilerin kopması dahil- her şeyi göze mi almıştır?
Şu ana kadar Türkiye’den çıkan cevaplar, ikinci el niteliğinde. Cumhurbaşkanı’nın ilk günler suskunluğu ne anlama geliyor?
Bir – iki tepki mesajı verip toplum öfkesini karşılıksız bırakmama yaklaşımı, yeni Amerikan tavrına verilmesi gereken cevap olur mu?
Bence olmaz. Bir – iki değil ABD ile -ancak düşmanlık diye nitelenebilecek- problem başlığı.
Bence Ankara ayaküstü diplomasi ve doğmaca-refleksif tepkiler yerine kafasını toplamalı, bir Türk – Amerikan ilişkileri dosyası- hazırlamalı ve Washington’la masaya oturmalıdır.
Görülen, Ankara’nın ABD ile belki tüm Batı ile ilişkilerde tavrının netleşmediği şeklinde. Bir yandan 1071’den başlayıp 2071’e uzanan bir vizyon içinde bölgede kimin ayağına bastığımıza aldırmadan ilerleme yaklaşımı, bir yandan da -epeyce dünyadan koptuk, yalnızlaşma riski içine girdik, Batı ile bölge ile ilişkileri toparlayalım- yaklaşımı. Bu iki tavrın dünyaya verdiği algı tabii ki farklı ve bu farklılığın farklı dostluklar - düşmanlıklar üretmesi son derece tabii.
Biden’ın fütursuzluğu hangi tavrımızla ilişkili olabilir, sorusu önemli. Ve biz o tavra hangi tavırla cevap vermeliyiz sorusunun cevabı çok önemli.
Amerika nasıl bir okuma yapmış olabilir şu anda Ankara’nın -tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın- sergilediği tavırdan? Teredüt mü, geri çekilme mi, güçlü bir tepkiye hazırlık mı? Acaba bu tür meselelerde oldukça pervasız tavır sergileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suskunluğu nasıl okunmuştur Atlantik ötesinden? Bu işlerde suskunluk da önemli konuşmak da…