10 Ekim 2009’da kaldığımız yerden…

Ermenistan yönetimi, ABD Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan mesajında “soykırım” kelimesinin geçmesini kurtuluş müjdesi gibi karşıladı. 

1991’de ilan ettiği bağımsızlığını kuvveden fiile çıkarmak yerine Rusya’nın uydusu olarak kalmayı seçen, irrasyonel tavırlarıyla kendi kendini sıkıştırdığı daracık alanda nice mahrumiyetten muzdarip olan, yoksullaştıkça yoksullaşan, yoksulluktan mütevellit göç furyası yüzünden gittikçe ıssızlaşan, eridikçe eriyen Ermenistan bu sayede selamete çıkabilecekse ne güzel!

Ben yine de Türkiye’nin -ve Azerbaycan’ın- geçen seneki Karabağ savaşından beri yaptığı yakınlaşma, işbirliği, müşterek kalkınma çağrılarını yabana atmamasını tavsiye ederim Ermenistan’a. 

10 Ekim 2009’da kaldığımız yerden devam edelim bence. 

*** 

Türkiye ile Ermenistan, 10 Ekim 2009’da iki protokol imzalamıştı: "Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü" ile "İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü". 

Bu protokoller, “İki ülke arasındaki mevcut sınırın uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanınması”nı, “Bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve çatışmaların uluslararası hukuk ilkeleri ve normları temelinde barışçı şekilde çözümlenmesi”ni, “İki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması”nı, bu anlayış çerçevesinde iki ülke arasındaki sınırın -protokoller parlamentolarda onaylanıp yürürlüğe girdikten sonra iki ay içinde- açılmasını ve “iki ülkenin ortak çıkarları temelinde, siyasi, ekonomik, enerji, ulaştırma, bilimsel, teknik, kültürel ve diğer alanlarda” ikili ilişkileri geliştirmeyi / ilerletmeyi öngörüyordu. 

Mezkûr maddelerden ilki, Kars Anlaşması’nın nihayet Ermenistan tarafından da resmen kabul edilmesi ve dolayısıyla Ermenistan’ın Türkiye topraklarında hak iddia etmemesi anlamına geliyordu. 

İkincisi, uluslararası hukuka göre Azerbaycan toprağı olan Karabağ'ın işgali meselesinin bu hukuk çerçevesinde barışçıl şekilde çözülmesi anlamına geliyordu.  

Üçüncüsü, “1915” meselesinde tek taraflı yaklaşımları çatıştırmaktan mümkün mertebe kaçınılması (tarafların birbirine retorik dayatmaya çalışmaması) anlamına geliyordu. 

Nitekim Diaspora Ermenilerinin önde gelen temsilcileri de bu maddeleri böyle okudular ve protokolleri imzalayan Ermenistan yönetimine ateş püskürdüler. 

Peki Ermenistan yönetimi niçin imzalamıştı protokolleri? 

Herhalde Türkiye kapısından dünyaya açılarak Rusya’nın hegemonyasından kurtulmak ve kendini bağımsız bir devlet olarak gerçekleştirmek, bölgesel kalkınma projelerine katılma imkânına kavuşarak yoksulluk zincirini kırmak gibi saiklerle imzalamıştı. 

Türkler / Türkiye ile kan davasını ve Karabağ’daki yüzde yüz tavizsiz işgal siyasetini Ermenistan’ın menfaatleri rağmına sürdürmekte ısrar etmenin manasızlığını kavrayarak, rasyonel düşünerek, gerçekçi davranarak imzalamıştı.   

Kanada Küresel İlişkiler Enstitüsü mensuplarından Robert M. Cutler’in ifadesiyle “içe kapanık ve realiteden kopuk bakış açısı”nı aşarak imzalamıştı. 

Yine Cutler’in ifadesiyle “sonuçlarına katlanması gerekmeyen diasporanın empoze ettiği” bir bakış açısıydı bu. 

Ermenistan’ın hâl-i perişanını umursamayan, kan-kin-intikamdan başka davası olmayan diaspora liderlerinin Türkiye-Ermenistan protokollerine tepkileri de tabii ki bu bereketsiz bakış açısını yansıtıyordu. 

ABD'deki Ermeni toplumunun liderlerinden Ken Hacıkiyan: "Türkiye'nin Ermenistan'a bu küçük düşürücü protokolleri kabul ettirmedeki başarısı, maalesef soykırımın işe yaradığını kanıtlamıştır. Biz Ermeni halkının haklarını ve Yukarı Karabağ'ın bağımsızlığını her hal ve şartta koruyacağız.” 

Aşırı milliyetçi Ermeni örgütlerinden Hay Dat Derneği'nin Kudüs temsilcisi Georgette Avagiyan: "Bundan sonra bizim için 24 Nisan ile 10 Ekim matem günüdür, çünkü bugün biz tarihi topraklarımızı kaybettik, soykırımın tanınması meselesi de toz oldu."  

İsveç Ermeni Dernekleri Birliği Başkanı Vahagın Avedyan: "Ermenistan'ın finansmanını keseceğiz.” 

Vs, vs, vs… 

Diasporanın bu feveranı Erivan’da yeşerir gibi olan sağduyuya galebe çaldı; Ermenistan yönetimi protokollerden ‘tornistan’ işaretleri vermeye başladı. 

Ankara da, Türkiye’nin Karabağ’daki işgal sona ermeden Ermenistan’la sınırını açmasını ve ilişkilerini geliştirmesini kesinlikle hazmedemeyeceğini belli eden Azerbaycan’la ilişkilerin bozulmasını göze alamadığı için, aynı yönde işaretler verdi. 

Neticede protokoller rafa kalktı, sınır kapalı kaldı, her alanda işbirliği perspektifi kuvveden fiile çıkamadı. 

Yıllardır raftan indirilmeyi bekliyor o protokoller. 

Karabağ’daki işgal meselesi -ne yazık ki barışçıl yollar kifayet etmediği için savaş yoluyla- büyük ölçüde çözüldüğüne, Azerbaycan -Türkiye ile ağız birliği ederek- Ermenistan’a ‘Gel bundan böyle beraber hareket edelim’ diye çağrıda bulunduğuna ve Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasının önünde hiçbir engel kalmadığına göre, Türkiye bundan imtina etmez. 

Top, Ermenistan’da. 

*** 

Karar vermeli Ermenistan:  

Türkiye ve Azerbaycan’ın uzattığı dostluk elini tutup uzak denizlere mi açılacak, yoksa “sonuçlarına katlanması gerekmeyen diasporanın empoze ettiği” o “içe kapanık ve realiteden kopuk bakış açısı”nda ısrar ederek Rus yakın çevre siyaseti gereğince tutulduğu derede oyalanmaya devam mı edecek? 

Bu yazı toplam 796 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar