İmam'ın Eşi Hatice Sakafî Yazdı: Hatıralar -18- Acı Bir Kayıp..
Hatice Hanım’ın okumayı çok sevdiğini bilen yakınları anneler günü gibi özel günlerde kendisine kitap hediye ederdi.
Hatice Hanım oğlu Hacı Ahmet Humeynî için şunları söylüyordu:
“Evlatlarım, babalarını örnek alarak bana son derece ihtiram gösterirdi ve hala da gösteriyorlar. Tabii Mustafa bana karşı çok şefkatli ve saygılıydı. Onun vefatından sonra Ahmet onun yerini aldı. Ahmet, İmam hayattayken de bana çok ilgi gösteriyordu. Bazen bana “Bir işin olursa İmam’a söyleme, bana söyle. Ben halletmeye çalışırım.” diyordu. Elbette böyle söylemesinin sebebi babasına olan hassasiyetindendi. Bazen insanlar bana gelerek birtakım sorunlarını ve isteklerini söylüyordu. Ahmet, bunları İmam’a söylemeden önce halletmesi için kendisine söylememi istiyordu.
İmam vefat ettikten sonra Ahmet’in bana olan teveccühü daha da arttı. Bana karşı çok daha hassas ve mütevazı olmuştu. Her gün mutlaka beni görmeye gelirdi. Bacakları ağrıdığı için merdivenlerden yukarı çıkamıyordu. Gelip merdivenlerde oturur halimi hatırımı sorardı. Israrla “Anneciğim, bir işiniz olursa mutlaka bana söyleyin. Elimden ne gelirse yaparım.” diyordu.”
***Hatice Sakafî oğlunun cenazesinde vücudundaki acılar sebebiyle titriyordu. Bazen Kur’an’dan ayetler okuyor, bazen derin bir ah çekiyor ve bazen de Hafız’dan beyitler mırıldanıyordu...
Seyyid Ahmet Bey’in de vefatından sonra Hatice Hanım yavaş yavaş eski neşesini ve gücünü kaybetmeye başlamıştı. Misafirlerini eskisi gibi ağırlayamıyordu. Yaşlılığın ötürü bedeni de ağırlaşmaya ve ağrıları artmaya başlamıştı. Bazen de kaybettiği azizlerinin yadı ile takatsiz kalıyordu. O zamanlarda daha çok çocukları ve torunlarıyla zaman geçiriyordu. Haftada bir kez de eşi İmam’ı ve oğlu Ahmet’in mezarını ziyarete gidiyordu.***
Hatice Sakafî’nin Son Dönemleri
Hatice Hanım eşini ve oğullarını kaybetmişti. Yavaş yavaş yaşlılığın getirmiş olduğu zaaf sebebiyle doktorlar misafir ağırlamamasını ve bir yere gitmemesini söylüyordu. O günlerde Hatice Hanım’a nasıl olduğu sorulduğunda ağrılarını söylemez, misafir ağırlayamamaktan dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirirdi. Bu sebeple her gün mutlaka kızları, gelini ve torunları kendisine uğrar halini hatırını sorarak misafir ağırlayamamasını unutturmaya çalışırdı.
Hatice Sakafî yaşlılığının ağır dönemlerinde bile Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin doğum günlerinde evinde misafir ağırlardı. Bir gün torunu Seyyid Hasan Humeynî, Hz. Fatıma’nın doğum günü olan anneler gününü kutlamak için annesinin evine geldiğinde misafirlerin olduğunu görür. Kendisine istirahat etmesi gerektiğini hatırlatır. Israr ederek yatağa uzanmasını ve o halde misafirleriyle ilgilenmesini rica etmişti.
“Ömür Kadehim Doldu”
Artık Hatice Hanım’ın yaşlılığı ilerliyordu... Evinde misafir ağırlayacak güçte değildi. Kendisiyle görüşmek isteyenlerden özür dileyip telefon ile görüşmelerini gerçekleştirirdi.
Hatice Hanım’ın yardımcısı Ensiye Resulzade Hanım naklediyor:
“2008 yılı Ağustos ayının yirmi ikisinde yani Perşembe günü Hatice Hanım sabah uykudan uyanıp kapıya doğru bakarak salavat getiriyordu. Bir yandan da Âl-i Abâ’nın[1] mübarek isimlerini zikrediyordu. Onu o halde görünce ne yapacağımı bilemedim. Önceki gün Hatice Hanım’ın büyük kızı Sıddıka Mustafevî Hanım annesinin evinde kalmıştı. Onun yanına giderek “Lütfen hanımefendinin odasına gelin. Bugün her zamanki gibi davranmıyor...” dedim. Mustafevî Hanım ile beraber tekrar hanımefendinin odasına çıktım. Bu sefer hanımefendiyi ellerini pencereye doğru uzatmış şekilde gördük. Peygamberin ve Ehl-i Beyt’inin isimlerini sayarak onlara salavat gönderiyordu.
Mustafevî Hanım: “Anne, ne oldu?” diye sordu, Hatice Hanım: “Hiçbir şey... Ömür kadehim doldu...” diye yanıtladı. Mustafevî Hanım ağlamaya başladı. Sonra bana dönerek: “Lütfen hemen Hacı Seyyid Hasan Bey’e doktor getirmesini söyleyin” dedi. Seyyid Hasan Bey’e telefon açarak gelmesini söyledim. Geldiğinde ne olduğunu sordu. “Bugün hanımefendinin hareketleri her zamanki hareketleri gibi değildi. Sabah onu aşağı indirmek için odasına gittiğimde ayaklarını hissetmediğini fark ettim” dedim. Seyyid Hasan Bey hanımefendinin ellerini öperek onunla sohbet etti. Mustafevî Hanım’a dönerek: “Halacığım bir şey yok, endişelenmeyin.” dedi. Bana ise Doktor Arefî Bey’i çağırmamı söyledi. Doktor bey geldi ve Hatice Hanım’ı muayene etti. Birkaç gün sonra hanımefendinin durumu yine kötüleşti. Bu sefer hanımefendiyi önce Cemeran Bagıyetullah Hastanesi’ne, ardından Hatemû’l Enbiya Hastanesi’ne yatırdılar. Böylece Hatice Hanım’ın yedi aylık hastane süreci başlamış oldu.
Aşura Hassasiyeti
O yıl Muharrem ayının girmesine bir gün kalmıştı. Hatice Hanım’a Muharrem ayının girmesine bir gün kaldığı söyledik. Hatice Hanım hemen “O zaman benim siyahlarım nerede?!” diye sordu. Hanımefendiyi tanıdığım için önceden birkaç tane siyah başörtüsü getirmiştim. “Kurbanınız olayım, hemen siyah başörtünüzü getiriyorum” dedim. Siyah kıyafetler de giymek istiyordu. Ama hastanede verilen kıyafetlerin dışında başka bir kıyafet giyemeyeceğini söylediğimizde yalnızca siyah başörtü bağlamayı kabul etti. Siyah başörtüsünü bağlayarak Muhteşem-i Kaşanî’nin beyitlerini okumaya başladı. Hanımefendi beyitleri okuyunca odada bulunanlar ağlamaya başladı. Hanımefendinin hafızasının bu denli kuvvetli olması ve Hz. Hüseyin’e olan sevgisi herkesi duygulandırmıştı.
Muharrem ayı içerisinde hanımefendinin durumu iyice ağırlaşmıştı. Sabah namazından sonra Hatice Sakafî dünyaya gözlerini yumarak melekût alemine göç etti. Ertesi günü Hatice Hanım’ın tabutu yüz binlerce İmam Humeynî ve eşinin sevenleri tarafından omuzlanmıştı.
Hatice Hanım da bir ömür geçirdiği eşi İmam Ruhullah Humeynî’nin yanına defnedilecekti...
Hatice Sakafî’ye Dair...
İmam’ın kızı Feride Mustafevî:
“Annem ibadet ehli bir şahsiyetti. Her namazından sonra dua ederdi. Sürekli Kur’an okurdu. Necef’te dua ve ibadetleri daha da artmıştı. Ziyaret-i Aşura ve Cafer-i Tayyar namazını terk etmezdi. Cemeran’a taşındıktan sonra da Cuma günleri odasına gider kapıyı kapatırdı. Odasında Caferi Tayyar namazı kılar ve o güne özel duaları okurdu. Hatta yaşlılığının ilerleyen dönemlerinde dahi kıldığı namazları ve okuduğu duaları unutmuyordu. Bazen bize şöyle söylerdi: “Kıraatıma, rükûma ve secdelerime dikkat edin. Gerçi İmam diyordu ki: ‘Allah, meleklerine kulları doksan yaşına geldiğinde artık onların namazlarını nasıl kıldığına bakmamalarını buyurur.’ İmam’ın bu sözünden dolayı içim rahat.”
Annem Muharrem ayından başlayarak Sefer ayının sonuna kadar siyah giyerdi. Nerede mersiye okunsa o meclise katılırdı. Annem, yemeklerini yapan Medine Hanım’a “Aklınızda bulunsun, Aşura akşamı mutfağın ışığını yakmayasınız. Ben peynir ve ekmek yiyeceğim” derdi.
Hatice Hanım okumayı çok seven biriydi. İmam, eşi için: “Hanım konuştuğu zaman sanki fazıl bir âlim konuşuyor.” derdi.
Hatice Hanım’ın okumayı çok sevdiğini bilen yakınları anneler günü gibi özel günlerde kendisine kitap hediye ederdi.”
***İmam’ın torunu Hüccetû’l İslam ve’l Müslimin Mesih Burucerdî şöyle söylüyor:
"Hanımefendi yıllar önce Kum’dayken İmam’ın yanında Arap Edebiyatı dersleri okumuştu. Necef’te kaldıkları zamanda ise Arapçasını geliştirmişti. Çok iyi Arapça biliyordu, üstelik Necef lehçesini de konuşabiliyordu.”***
Feride Mustafevî: "Hanımefendi çok mütevazı biriydi. Herkese karşı çok şefkatliydi. İmam’ın talebelik dönemlerinde insanlarla olan ilişkisi nasıl idiyse, İmam merci ve rehber olduktan sonra aynı şekilde devam etti. Ailesine, akrabalarına ve yakınlarına inkılaptan önce de sonra da davranışı aynıydı. Bu yüzden herkes onu çok sever ve saygı gösterirdi."
Kalabalıklarda özel bir yerde oturmazdı. Kimse onun inkılabın rehberinin eşi olduğunu anlamazdı. Bir yerde kendisinden övgü ile bahsedildiği zaman övgüde bulunanı kaş ve göz işaretleriyle uyarır, rahatsız olduğunu belli ederdi.
[1] Hz. Muhammed (saa), Hz. Ali (as), Hz. Fatıma (as), Hz. Hasan (as), Hz. Hüseyin (as) için kullanılan tabir
son
Ehlader