Merve Kavakçı
İnsan değiliz... Henüz
Bir kurban bayramını daha idrak ettik. Bir tarafta bu mübarek günlere erişmenin verdiği mutluluk diğer tarafta ise şehit haberleriyle gelen anlatılmaz bir hüzün. Hiç şüphesiz ateş düştüğü yeri yakıyor, ancak bu sefer bu bütün sathı vatan. Bir de Hakk’ın tecellisi ile ahiret yurduna yolladıklarımız. Birkaç gün içinde bir oradan, bir buradan bizleri terk edip gidenlerin haberleriyle geçti bu bayram. Bir dua kapısı daha kapandı diye düşünerek, belki de bencilce de hüzünleniyorum. Bu bayram yine böyle bir yakınımızın cenazesi için Üsküdar’da Şakirin Camiindeydik. Ancak hem bayram münasebetiyle hem de siyasi erkanın civar ziyaretleriyle yoğun bir insan ve araç trafiğinden de imtina edemedik. Annem ve babam trafiğin tam anlamıyla durmuş olması sebebiyle namaz mahaline yürüyerek gitmek durumunda kaldılar. Ben ise kızımla beraber daha erken vasıl olmuştum. Baktım ki her zaman olduğu gibi içeriye araçla serbest giriş yok, normaldir diye düşündüm, ne de olsa bayramda çok kalabalık var, neyse ki hemen bitişikteki okulun park yerine yöneltildim ve sorunsuz park edip cenazeye katıldım.
Görevimizi yapıp ailecek çıktığımızda anne ve babam arabayı getirmem için caminin hemen önünde beklemeye başladılar. Tahminim bir süre sonra bir gidip pir gittiğimi de düşünmeye başladılar. Zira gittim ama dönemedim. Camiinin hemen ana kapısında yolu oranj konilerle kapatmış olan -sanırım ismi Akdeniz olan- özel güvenlik şirketinin görevlisi olduğu anlaşılan zata, annemin babamın yaşlı olduklarını söyledikten sonra, döndüğümde arabayla yanaşıp alıp alamayacağımı sordum, ortalık da biraz daha durulmuştu zaten, olur tabii dedi, hatta şuradan dönün gelin alayım diye de ekledi. Dediğini yaptım ama o yapmadı. Döndüm geldim, yolun karşısından işaretimi verdim, iki araba önümdeki arabanın içindeki sürücü ile konuştu, onu aldı, sonra yolu yine kapattı. Sıra bana gelince, işaret ettim, hayır giremezsin diye kaba hareketlerle karşılık verdi. Pencereyi açtım, ama demin alırım dediniz, annem babam bastonlu demiştim diye ekledim, ama nafile. Sesimi yükselttim, ısrar ettim, hani nerde arabada yaşlı? diye kabalığından taviz vermeksizin işaret etmeye, kendince konuşmaya devam ediyordu. Üsteledim, içeridelerrrr! Beni bekliyorlar! deyince yine işaretleriyle kaba bir şekilde “buradan dönüş yok, git aşağıdan dön gel alayım” dedi. Oysa daha önceki arabayı almıştı...Ya sabır çekerek arabayı işaret ettiği yöne çevirdim, bir sol dönüşle cami alanına girmek yerine neredeyse Fenerbahçe ayrımına varacak U dönüşümü yapmak üzere ilerledim. Annem babam oracıkta bekliyorlar tabii. Allah’tan telefon var, trafik yoğunluğunun onlar da farkındalar. Döndüm geldim, ama yine sözünü tutmadı güvenlik görevlisi. Önümdeki arabaya müsaade etti, önümden kapadı yolu. Artık tanıdım görevliyi, eller kollar savruluyor havada, almam da almam işaretleriyle. Sağ pencereyi açtım, baktı ki itiraz ediyorum, geldi, adam Nuh diyor Peygamber demiyor, almam diyor, bakın dedim, böyle böyle üç defadır beni geri çeviriyorsunuz, annem babam içerde.. Artık ben de bağırıyordum, müdürü konumundaki zat geldi, ama burada bitmeyecekti bu iş artık! İnsanlara böyle muamele etmeye kimsenin hakkı yoktu, hele ki farklı farklı muamele etmeye...hele ki yalancı konumuna düşürmeye...hele ki bin dereden bin su getirmeye...hele ki eziyet etmeye..hele ki kabristan gibi varlığın üzerinde düşünmemiz gereken bir yerde. Artık kan beynime sıçramıştı. Aman efendim, girin efendim diyerek durumu sakinleştirmek isteyen daha kıdemli görevlinin de müdahalesi ile girdim, caminin önünden annemleri alıp geri döndüm. Babamla annem de çıkış kapısında durunca şaşırdılar. Babacığım lütfen bastonunu verir misin dedim, şaşırdı, arkada oturan annemden de rica ettim, giriş çıkışım arasında 50-60 saniye olan bu dönemde kapıda başka görevliler de toplanmıştı, ailemin ve onların şaşkın bakışları arasında indim, müdür konumundaki görevliye bakın efendim, bu baston babamın, bu baston annemin, bu da annemin engelli araba kullanma işareti, nasıl? Yalan mı söylüyor muşum? diye bağırdım. Kendi hiçbir günahı olmayan, mesai arkadaşının üst üste kırmış olduğu potları düzeltmek istercesine “tamam hanımefendi, göstermenize gerek yok, tamam” diyen görevliye, “şimdi söyle adamına açsın kapıyı” diyerek hışımla arabaya bindim. Müsebbibten ne bir özür, ne bir utanma. Arkasını dönmüş duruyor...
Yol katediyoruz ülkece belki ama insanlığımız için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
yeniakit