Abdurrahman Dilipak
İnsan denen mahluk
“İnsan Hakları” diye bildiğiniz şey aslında “İnsan Hakları” değil. “Right” (Sağ) demek. (Sağlanmış / Doğru: doğrulanmış) anlamı da yüklenir. Doğrulanmış anlamında (Haklı) anlamı yüklenmiş. Vurgulu söylenirse (Değil mi) gibi bir anlam da yüklenir. Biri çıkacak şimdi “sen dil bilimci misin” diyecek. “Din” konuşuyorsun, “sen İlahiyatçı mısın” diyor. Tarihten söz edecek olursak “Tarihçi misin?” diyorlar. CoVID konusunda zaten konuşamıyorsun, CoVID lehine konuşacaksan konuşabilirsiniz. Değilse “Bill’in adamlarının lincine tabi tutulursun.
Aslında batıda “HAK” tanımı yok.
Mesela HAK ve ÖZGÜRLÜK iki ayrı alandır. HAK VEHBİ, ÖZGÜRLÜK’ün muhteviyatı KESBİ’dir. Ancak özgürlükten yoksun bırakmak Hak ihlalidir.
Sokaktaki insan insan haklarının insanlar için yapıldığını bilir. Ama bu aynı zamanda İNSANLARA KARŞI bir sözleşmedir. Mesela hayvan hakları dediğinizde de, bu sözleşme bazı insanlara karşı yapılmış, insanı sınırlandıran sözleşmedir. Kadın, çocuk, işçi, hayvan hakları ya da çevre ne dersiniz deyin, her sözleşme, her kanun, her yönetmelik “İNSANA KARŞI”dır. Hepsi, birtakım zararların önlenmesi ve birtakım faydaların temini, için kamu düzeni adına da yapılsa, her sözleşme ve yasa insanı sınırlandırır.
Mesela hayvan haklarını hayvanlara karşı değil, insanlara karşı yaparsınız. Hayvanların zarar görmesinden ve zarar vermesinden de insanları sorumlu tutarsınız. Mesela hayvanların uymak zorunda olduğu bir yasa yok. Size saldıran bir hayvana bir yasa maddesini okuyarak onu durduramazsınız.
Cansız alemde doğruluk şartların oluşması ile gerçekleşir. Suçlu tabiat değil, Tabiatın “tabiatı”na uygun olarak davranmamaktan kaynaklanır. Hayvanların tabiatı da onlar için doğru kuraldır. Büüyük balık küçük balığı yutar. Hayvanlar arası bir gıda zinciri vardır ve bu döngüsel olarak doğrudur. Onu kendi doğasına yabancılaştırırsanız tabiatın dengesi bozulur.
Şimdi sorun şu: İnsan da madem bir hayvan ve tekamül etmiş bir hayvan olduğunu söylüyorsunuz. Din, ahlak ve hukukla onu zabtı rabt altına alıyorsunuz, o zaman onu niye tabiatın kötü gidişinin sorumlusu görüyorsunuz? İnsanlara hayvanlara tanıdığınız özgürlüğü verin o zaman. Bu makul olabilir mi? Ya da mümkün mü?
İnsan ve hayvanı “nesne” olarak eşitleyen Neuralink ve Chip teknolojisi ile aslında eşitlenmiş oluyoruz. İnsan, makine ve hayvan nesneye dönüşüyor ve birbirinin beynini okuyabiliyorsa, aralarında bir hiyerarşi de olmaması gerekir. Din, ahlak, hukuk, erdem gibi şeylere de gerek kalmaz. Zaten Trans Humanizm böyle bir dünya vaad etmiyor mu?
Burada bir “Belhum adal” sorunu var. “Tekamül”den söz ederken “Tereddi”yi görmezden geliyoruz. “Fıtrat”a yabancılaşma konusuna hiç değinmiyoruz. Eğitim, media, sanat, piyasa aslında insanın algısını değiştiriyor. Biyonik bir robota dönüşüyoruz. Din, devlet ve kanaat önderleri toplumun gözünde idolleştiriliyor, “La Yüs’el” konuma yükseliyor. Onları İlah ve Rab ilan ediyoruz.
“İnsan”ı sadece “akıl” olarak tanımlayarak yasalar, yönetmelikler yapıyoruz. Mesela “Ruh” ve “Nefs”i görmezden geliyoruz. Tabii Melek, Cin ve Şeytanı da hesaba katmıyoruz. “Allah, Resul ve Kitab”dan bağımsız bir hayat, din, ahlak ve gelenekten, hatta cinsiyetten bağımsız, aile ile bağları sınırlandırılmış bir BİREY’le nereye kadar gidebilirdik ki!
Bu eğitim, bu teknoloji, bu bilim, bu siyaset, bu teknoloji, bu media, bu okul, bu piyasa ile buraya kadar.
20.YY’da şekillenen Batılı kavram ve kurumlarla ne 21.YY’ı açıklayabiliriz, ne de savaş yıllarında, kapitalizm, komünizm ve faşizmin gölgesinde şekillenen ideolojiler ve düzenle kendi medeniyetimizi inşa edebiliriz. Demokrasi rüyası bir kâbusa dönüştü. İş CoVID belası ile canımıza kasdetme noktasına geldi.
Evet hayvandan daha aşağı, aklını Şeytana kiralamış İnsin Şeytanına dönüşmüş bir şeklinin ürünü olan bir akılla karşı karşıyayız. Uluslararası sözleşme ve yasalarla bu yeni dönemde İnsin Şeytanlarının özgürleştirilmesi, karşı çıkanların imhası öngörülüyor. İstanbul Sözleşmesine, CEDAW’a, Lanzarotteye bunun için karşı çıkıyoruz aslında.
Aslında CoVID’de, 5G, Starlink de bu oyunun bir parçası olarak önem taşıyor. Aynı şekilde bu gün CoVID konusunda DSÖ’nün görüşüne aykırı görüşü yasaklayanlar yarın LGBT aleyhine yayınları, görüşleri de yasaklayabilirler. Starlinke, Neuralinke, Klonoide, Trans Humanizme karşı olanları da engelleyebilirler.
Birilerinin gözünde AK Parti bir “Muhafazakar Demokrasi” denemesi idi. Birileri “Demokrasiyi niye liberallere ve solculara kaptıralım” diye düşünmüş olmalı. Sonunda demokrasinin “yerli ve milli”si de böyle oldu. Sonuçta “Herkesin demokrasisi kendine”. İran “İslam Cumhuriyeti”nde kaldı. İslam Cumhuriyeti oluyorsa, demokrasisi niye olmasın!? Biliyorsunuz bütün darbeler demokrasi adına yapılıyor. Bütün darbelere karşı muhalefet demokrasi bayrağı açar. Bu oyun böyle kurulmuş. Bu demokrasinin iç savaşıdır. Her darbe dış desteklidir. Demokrasinin patenti ABD, AB ve eski SSCB’de idi. FETÖ “İslam demokrasisi” getirecekti olmadı.
Sonunda geldiğimiz yer burası.. Sonunda insan denen mahluk her şeyi kendine benzetiyor. Kendi kutsuyor, koruyormuş gibi yaparken aslında kendini köleleştiriyor. Kaçtığını sandığı şeye doğru koşuyor. Ve bugün, insan haklarından, insan merkezli bir dünyadan söz ederken söz ederken, insanı en vahşi mahluk olarak tanımlayan bir akılla karşı karşıyayız. Evet insan hem ekmeli mahlukat ve hem eşrefi mahlukattır, hem de aklını nefsine, egosuna kurban ederse belhum adal olur. Bugün batı insanı nefsine esir ederek onu dünyevileştirerek ve hazlarının esiri yaparak kutsuyor. “Toplumsal cinsiyet ve onu din ahlak ve gelenekten bağımsız bir BİREY’e dönüştürmekle kalmıyor, GENDER kimliğinin yanında onun biyolojik cinsiyetini de inkar ederek onu “nesne”leştiriyor ve Trans Humanizm ile onu (haşa) yeniden tanımlamaktan / yaratmaktan söz ediyor. Son olarak DSÖ’nün LGBT’yi meşru bir davranış biçimi olarak tanımlaması ile de insanın hayat bulduğu AİLE’ye karşı safını belli etmiş oluyor. Bu tercihi CoVID sürecindeki tercihi ile paralellik göstermektedir. Bu plan İstanbul sözleşmesi ve Lanzarotte ile gündeme gelen politikalarla örtüşmektedir. Batının insana bakışı, Humanizm politikası bugün, yeni normal dönemle birlikte insanın dini, ahlaki, biyolojik varlığına karşı açılmış şeytani bir savaştan başka bir şey değildir.
Şeytanın varlığı günah işlememizin gerekçesi ve bahanesi olamaz.
Bütün bunlar daha iyi bir gelecek adına, ama sonuç kan, gözyaşı ve yeryüzünde bir cehennem.
Selâm ve dua ile..