Abdurrahman Dilipak
İnsan hakları mı dediniz!
Batıda “İnsan Hakları” kavramı yoktur. “Human Rights” insani sağduyu anlamına gelir. İnsan Belhum adal da olur. Transhümanizm’de insan din, ahlak, gelenekten bağımsız tanımlanır ve hatta onun cinsiyeti de yoktur. LGBT bunlar için en temel haktır, haşa! Aman dikkat, balda zehir olmasın. Çünkü bunlar genellikle ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı olur.
Dünyayı “İnsan Hakları” adı ile “Demokrasi” maskesi ile soyup soğana çevirenler, Kızılderilileri yok edip, kara derilileri köleleştirir ve sarı ırkı sömürürken, “onlar insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlardır” diyebiliyorlardı. 1962 yılına kadar batıda “hayvanat bahçeleri”nin yanında, Kızılderilileri, kara derilileri, Tazmanyalıları ve Pigmeleri sergiledikleri “insanat bahçeleri” vardı ya hu!
“Önce insan” kavramı da aslında yanlış. “Önce Hak”. Yoksa insan denen mahluk, “ekmel-i mahlukat”, “eşref-i mahlukat” olduğu gibi, “belhum adal”, yani hayvandan da aşağı olabilir. Bizde “Hukuk-u beşer”, “Müdafa-yı Hukuk” kavramı vardır mesela. Ve İnsan Hakları=Human Rights değil. Bu tercüme hatası olur. Bugün gelinen noktada, “Transhümanizm” yolunda, İstanbul sözleşmesinin çerçevelediği “Toplumsal cinsiyet” kavramı insanın sadece cinsiyetini tartışmıyor. Onu “Kişi”, “Şahıs”, “Ferd” olarak tanımlamıyor. Çünkü onun alamet-i farikası olan, geçmişten getirdiği özellikler ve kabulleri vardır. O bir kişilik, şahsiyet sahibidir ve oluşturduğu toplum içinde, onun bir parçası olarak “Ferd” olarak karar verebilir. Ferdiyeti kişiliğini ve şahsiyetini yok etmez. “Toplumsal Cinsiyet” kavramı, biyolojik cinsiyeti “inkar” eder ve LGBTQI+ diye yeni tanımlarla, bunlar arasında eşitliği savunur. Bizimkiler ise bunlar arasında “adalet”i savunarak kendilerini akladıklarını zannederler. “Toplumsal Cinsiyet”te cinsiyeti tanımı yerine GENDER olarak ifade edilir. Bu rezaleti alnımıza kara leke gibi süren bir el var. Daha büyük bir rezalet, “İnsan”ı BİREY olarak tanımlamaya çalışan bir ihanet şebekesinin komplosu ile karşı karşıyayız. BİREY, din, ahlak, gelenek (ki tarih de buna dahil)den bağımsız bir GENOM’u ifade eder. Neuralinkle, esasen o birey artık SİBORG olarak anılacak olan İnsan, Hayvan, Makina arası bir NESNE olacak. İşte onun için CoVID, HES, Maske, Aşı var. Bana göre PCR ve CoVID yasakları, MASKE İNSAN HAKLARI İHLALİDİR. İnsan Hakları programı açıklanmadan bu konudaki hak ihlallerine son verilmelidir. Bizim geleneğimizde insan “ünsiyet peyda eden” demektir. Yaşadığı zaman ve mekanda olan olay ve nesnelere şahidlik eder ve onları sorumluluğa dönüştürür. Onlarla “Tearüf” eder. Allah bizi bunun için yarattı. Bu eylem aynı zamanda bizim için, irfana ulaşmak ve arif insan olmak için maarif yoluyla marifet sahibi olmaya yönelik manevi bir tekamül yolculuğu olacaktır. Bizi Allah’ın halifesi yapacaktır. O’nun rızasının tecellisinin vesilesi kılacaktır. Münevver olacağız. Müslüman aydın olmaz, münevver olur. Aydın, aydınlanma felsefesinin ürünüdür..
Bizim geleneğimizde insan 7 kişilikten oluşur, 4’ü asli, 3’ü arizi! Asli unsurlarımız, ilk yaratılan ruhumuz. “Elestü bezmi”nde, “Galu bela”daki ahitleşme. Allah’la insanın ilk sözleşmesi. O ahdin kadim sandığı insanın kalbidir. O “Allah’tan bir nefha”dır. Onun hakkındaki bilgimiz çok sınırlı. O, aziz’dir, mukaddes’tir. İnsanı mukaddes kılan O’dur. Bizi ahirete taşıyacak olan da o! Bize sürekli yaratılış gayemizi anlatan Meleklerin makamıdır. Hasta olmaz, haşa hele “ruh hastalığı” diye bir şey asla olamaz. 2. Kişiliğimiz Nefs. Beni ben yapan, beni başkalarından ayıran şey. Eğer Hakikatin bilgisinden, yaratılış gayesinden uzaklaşırsak, Nefs, o “ben” Şeytanla buluşur. Ve bir adım sonrasında insan “belhum adal” olur ve insin şeytanına dönüşür. 3. Kişiliğimiz bedenimize hayatiyet kazandıran Can! Kanımız, hormonlarımız, enzimlerimiz, vitaminler, mineraller, kas, et, kemik, sinir sistemi vd. organlarımızın hayatiyeti onunla mümkün. Bedenimizin kabiliyet ve kapasitesini belirler. 4. Kişiliğimiz Akıl. Bizim yönettiğimiz tek fonksiyon bu. Aklımız kadar iman eder, aklımız kadar amel işleriz. Aklın gıdası hakikatin ve gerçeğin bilgisidir. Akıl, diğer kişiliklerden hangilerine dokunursa onu harekete geçirir. Ruha dokunursa, ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olursunuz. Terbiye edilmemiş bir nefs akılla birlik olur ve vahiyle bağını kopartırsa, belhum adal olur. İnsin Şeytanına dönüşür. Akıl ruhla birlikte cana dokunursa, sağlıklı bir hayat yaşarsınız. Akıl, nefs ve can birlik olursa sağlığınızı kaybedersiniz. Akıl sadece bilgi deposu değil, Kur’an-ı Kerim mücerret bir akıl’dan değil, “Faal akıl”dan söz eder. Aklımız kadar iman eder, aklımız kadar iş yaparız. Dinimiz aklımızdan daha çok olamaz, çünkü bilmediğimiz bir şeye iman etmiş olamayız. Ama akıl tek başına hakikatın kaynağı ve ölçüsü de değildir. İşte bizi diğerlerinden ayıran temel unsur da budur.
AB’den, ABD’den gelen insan hakları maskeli özgürlük rüzgarları LGBT+ ve Pedofili, ensest ilişkileri meşrulaştırma çabası ile estiriliyor.. Eğitimleri, media, sanat, sermaye, siyaset, akademi onların şarkısını söylüyor koro halinde. Promete batının ajanı. “Aydın” “Aydınlanma felsefesi” ve “İlluminati”nin çocuğu. “Arif insan”a, “Münevver”e düşman bunlar. Tarihin en büyük komplosu ile karşı karşıyayız. O “milli eğitim”(!)in meş’alesi, hem Promete ve hem de Şeytana bir göndermedir. Promete, aslında Tanrı zannettiği Şeytandan ışığı çaldı. Meşale onu anlatır. Hani Agustus tanrı kıral, Tammuz Çobanların tanrısı. Bizimle ne alakası var. Aydınlanmanın, Human / Humanizmin bizimle ne alakası var. O Şeytani ışık insanın nefsini harekete geçirecek, insanı dünyanın efendisi yapacaktı. Demiri eritecek, hayvanları korkutacak, onu Tanrı kılacaktı! “İnsan merkezli dünya” böyle bir dünya idi aslında. “Önce insan” değil, “Önce Hak”. İnsan hayvana haksızlık ederse, biz hayvandan yana olacağız! İlahlık ve Rablik taslayan insan. O gerçeğin bilgisi ile kendini her şey zannetti. Oysa Hakikatin bilgisi onu gerçek kılacaktı. Allah onu dünyaya gönderirken Hakikatin bilgisi yanında gerçeği bilgisini de vermiş, eşyanın isimlerini ve sırlarını öğretmişti. Hakikatin bilgisinden yoksun bir gerçeklik, sahibini “Kitap yüklü eşek”e ya da “Ebu Cehil”e dönüştürürdü. Ve o lanetlenirdi.
“İnsan Hakları” da yanlış bir tanım. Bir medeniyet kendi tasavvurunu kendi kavram ve kurumları ile açıklar ve öncelikle de, “La ilahe” diye başlar ve ötekilerden farklılığını, “alameti farika” yani ayırt edici özelliğini öne çıkarır. Bu “Norm hukuk” dayatması bizi bu “La İlahe” temelli tevhid inanışından uzaklaştırıyor. Bu yanlış bir tanım. İnsan Hakkı, Hayvan Hakkı olmaz. Hak Allah’a izafe edilir ve “Onun rızası”nı ifade eder. Kadın Hakkı, Erkek Hakkı, Çocuk Hakkı, Gelin Hakkı, Kaynana Hakkı, İşçi Hakkı olmaz. Hakka tapan biri, Hak nerede tecelli ederse orada durur. Kadın haklı ise bütün erkekler ondan yanadır, erkek haklı ise bütün kadınların ondan yana olması gerekir, eğer Hakka tapıyorsa. Hakkın rızasının tecellisinin vesilesi olmak gibi bir imanı varsa.
Kendi kavram ve kurumlarımıza muhtacız. Batılı kavram ve kurumlarla kendi yolunuzu tayin edemezsiniz. Bakalım bugün açıklanacak eylem planı bu anlattıklarıma ne kadar benzeyecek. Eğer bu planı açıklayanlar Bill’in adamları gibi bir zihniyete sahipse ve bize, LGBT’ye meşruiyet kazandıran “Toplumsal cinsiyet” ve “Birey”den söz edeceklerse, kaş yapayım derken göz çıkarmış olurlar ki, al başına bir bela daha. Allah korusun. Selâm ve dua ile.