İnsanlar Arasında Peygamberlik Geleneği Nasıl Başladı?
Merhum Ebûl-Alâ el-Mevdûdi, bu eseri ömrünün son günlerinde kaleme aldı. Bu eser, başlangıcından bu yana süre gelen küfre karşı Tevhid mücadelesinin hurafelerinden arınmış olarak derinliğine anlatımıdır.
İlk peygamber kimdi, onu takip edenler kimlerdi ve bu silsile nasıl noktalandı?
Cenab-ı Allah, ilk önce bir insan yarattı, sonra bunun
eşini ve daha sonra da soyunu. İnsan soyu büyüyüp genişledi ve bütün dünyaya yayıldı. Dünyaya gelen bütün İnsanlar o ilk çiftin evlâtlarıdır. Bütün ulusların dini ve tarihi geleneklerine göre insan ırkının başlangıç noktası bir insandı. Bilimsel araştırmalar da dünyanın çeşitli bölgelerinde aynı zamanda çeşitli insan tiplerinin doğduğunu kanıtlamıyor. Pek çok bilim adamı ve biyolog ilk önce tek insanın doğduğunu sonra soyunun giderek yayıldığını, hepimizin o tek kişinin evlâdı olduğunu tahmin ediyorlar.
Dinimizde ilk insana Adem (a.s.) deniliyor. Bu kelimeden Hz. Adem'in soyundan iyi olanlar babalarının gösterdiği "adam" kelimesi türemiştir ki "insan" anlamına gelir. Allahu Tealâ ilk peygamber olarak Hazreti Adem'i seçti ve O'na dedi ki: "Git evlâtlarına İslâm'ı öğret". Adem de insanlara dedi ki, "sizin ve bütün âlemlerin İlâh'ı Allah'tır. O'na ibadet edin, önünde eğilin, O'ndan yardım talep edin, O'nun istediği gibi iyi ve dürüst bir hayat sürün. Böyle yaparsanız, ödüllendirilirsiniz, ama yapmazsanız ağır bir şekilde cezalandırılırsınız."
Hz. Adem'in soyundan iyi olanlar babalarının gösterdiği yoldan yürüdüler, ama kötü olanlar başka yollara saptılar. Zaman geçtikçe bataklığa saplandılar, karanlığa gömüldüler. Bazıları güneşe, aya ve yıldızlara tapmaya başladılar; bazıları ağaç ve nehirleri ilâh edindiler. Bazılarına göre rüzgâr, su ve ateş, tanrılarıydı. Yine bazıları hastalık, sağlık ve kudret için çeşitli tanrı ve tanrıçalar bulunduğuna, hepsini memnun etmek için hepsine tapılması gerektiğine inandılar. Kısacası, şirk ve putperestliğin sayısız türleri doğdu, birkaç düzine din ortaya çıktı. O zamana kadar Hz. Adem'in evlâtları dünyanın pek çok bölgelerine yayılmış, birçok milletler türemiş, her millet kendine göre bir din uydurmuş ve hepsinin gelenek ve görenekleri değişik şekiller almıştı. Allah'ı unutan bu İnsanlar Hz. Adem'in kendi evlâtlarına verdiği ilk talimat ve telkinleri de unuttular. İnsanlar kendi arzu ve isteklerinin kulu oldular, her türlü kötülüğe bulaştılar ve cehalete saplandılar, iyi ile kötü arasındaki farkı unuttular, iyiler kötü, kötüler iyi oluverdi. Kur'an-ı Kerim'in şu âyeti peygamberliğin hakikatini açıkça gözler önüne seriyor:
"İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; anlaşmazlığa düştükleri konularda İnsanlar arasında hükmetsin diye o peygamberlerle beraber gerçeklen içinde taşıyan kitâb indirdi. Oysa kendilerine kitâb verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki azgınlık ve kıskançlıktan ölürü o (Kitâb hakkındâ anlaşmazlığa düştüler). Bunun üzerine Allah, kendi izniyle insanları, onların üzerinde ihtilâf ettikleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir"1[1]. (Bakara; 213)
Bilgisiz İnsanlar kendi kıyas ve tahminlerine dayanarak "din"ler tarihini yazarken insanın, dünyadaki hayatına şirk ve cehalet içinde başladığını ama kademeli olarak olgunlaşma ve gelişme süreci içinde karanlıktan aydınlığa doğru yol aldığını ve en son, tevhid veya Allah'ın tek oluşu fikrine ulaştığını belirtmeye çalışırlar. Kur'an-ı Kerim'in anlattıkları ise bunun tam tersidir. Kur'an'a göre insan inançsızlığın karanlığında değil, ilim, irfan ve İman'ın aydınlığında doğdu. Allahu Teâlâ doğan ilk insana Hakikat'in ne olduğunu ve hangi yolu takip etmesi gerektiğini en başta söylemişti. Bundan sonra Adem'in evlâtları uzun bir süre doğru yolda yürüyüp tek bir ümmet sıfatını korudu. Ama daha sonra İnsanlar sapıklığa ve çeşit çeşit yollara düştüler. Bu sapma, onlara hak yolunun anlatılmamasından ileri gelmiyordu, aksine onlar Hakk'ın ne olduğunu biliyorlardı, ama kendilerine daha çok menfaat sağlamak ve başkalarının haklarına tecavüz etmek, onlara zulmetmek için bu yollan seçmişlerdi. İşte bu başıboşluğu ve sapıklığı gidermek amacıyla Allahu Tealâ dünyaya peygamberleri göndermeye başladı. Bu peygamberlerin her biri kendisine mensup ayrı ayrı dinler kurmak için dünyaya gönderilmemişti. Hepsinin hedefi, insanların kaybettiği "Hak yolu" tekrar bulmalarına yardımcı olmak ve kendilerini tek bir ümmet haline getirmekti.
Not: Yukarıdaki pasaj değerli âlim Seyyid Ebu Ala el Mevdudi'nin TARİH BOYU TEVHİD MÜCADELESİ VE HZ. PEYGAMBERİN HAYATI isimli eserinden iktibas edilmiştir.