İran'a Saldırının Amacı Ne?
Amerika'nın ünlü gazetelerinden The Washington Post'un neo-con yazarlarından Jennifer Rubin'in İran7a karşı yeni politika önerisi.
Jennifer Rubin yazısında açıkça, İranlı bilim adamlarına düzenlenen suikastlerin arttırılması ve Yeşil Hareketin güçlü bir şekilde desteklenmesi çağrısı yapıyor"
İRAN POLİTİKASINI YENİDEN DÜZENLEMENİN ZAMANI GELDİ
Jennifer Rubin
Woody Allen'ın esprilerinden biri annelerimizin bize iyi olduklarını söyledikleri şeylerin -süt, güneş ve kırmızı et- gerçekte iyi olmadıklarını hatırlatır. Bir haftalık başarısız İran diplomasisinin ve çok akıllı bazı İranlı "gurularla" yaptığım tartışmaların sonrasında, İran rejimi ile sonuçsuz müzakerelere ve ekonomik yaptırımlara dayalı politikamızın aslında doğru olup olmadığını kendimize sormamız gerektiğini düşünüyorum.
Müzakereleri sonlandırmak için en az beş nedenimiz olduğunu iddia edebilirim. Birincisi, içerden bölünmüş olan bazı din bilginleri ve Yeşil Hareket tarafından baskıya maruz kalan bir rejime meşruiyet bahşetmiş oluyoruz. Konuştuğumuz sürece bütün ağırlığımızı insan hakları ihlalleri gibi konulara veriyoruz ve buluşmalarımız hiçbir sonuç vermiyor, sonra tekrar oturup konuşuyoruz. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un İranlı yetkililer peşinde koşuşturmasını da eklerseniz buna, bu noktada despot rejimi muhatap almakla faydadan çok zarara yol açtığımızı anlayabilirsiniz.
İkincisi, kabul edilebilir yegâne sonuç İran'ın nükleer programını tamamen dağıtmaktır, yoksa ikna edici olmayan bir şekilde İran'ın nükleer materyalini sınırlı da olsa zenginleştirmesine izin vermek değil. Fakat biz müzakereleri uzattıkça bu türden bir "uzlaşı" kaçınılmaz gözüküyor. Bu geçen sene başımıza geldi, üstelik İranlılar görüşmelerden çekilmediler.
Üçüncü olarak; müzakereler şimdi olduğu gibi nükleer meseleler üzerinde yoğunlaştıkça İran kendi pozisyonunu rahatça savunabilmektedir. İran'ın içteki gerilimlerini de kızıştıran konular olan terörizme verdiği desteği ve insan hakları ihlallerini tartışmaya çok az vakit ayırabildik.
Dördüncü nokta, İran rejiminin anlaşma yeterliliği olduğuna dair bir göstergenin mevcut olmayışıdır. Geçen Ekim ayında, İran'ın nükleer materyalinin bir kısmının zenginleştirilmesini ve rejime bırakılmasını öngören çok tatlı bir teklif sunduk. Eğer bu anlaşma İran hükümeti içindeki değişik fraksiyonların anlaşmazlıklarına kurban gittiyse, İran'ın nükleer kapasitesini engelleyebilecek daha iyi bir anlaşmanın yapılabileceğine de fazla umut kalmıyor.
Ve beşinci nokta, Güney Afrika'yı dışarıda tutarsak, baskıcı bir rejimin, tüm vatandaşlarının ekonomik yaptırımlar yoluyla incitilmesi yoluyla jeopolitik gündemini değiştirmesinin çok zor oluşudur. Güney Afrika'ya gelince, bu rejimi dışlayabilmek için yaklaşık iki düzine ülkeyi desteklemek zorunda kalmıştık.
Öyleyse ne yapmamız gerekiyor? Benim dört tane önerim var. Birincisi, Yeşil Hareketi çok güçlü bir şekilde desteklememiz (ekonomik, teknolojik ve söylemsel açıdan) gerekiyor. Yeşil Hareket pozitif bir değişim ve dünya sahnesinde daha az saldırgan bir rejimin doğuşu için yegâne umudu temsil ediyor. Yeşil Hareketi desteklemek suretiyle onları lekelemiş olacağımız tamamen temelsiz bir spekülasyondur ve bu hareketin Amerikan desteğine duyduğu şiddetli arzuyla da çelişmektedir.
İkincisi, İran'ın nükleer programı karşısındaki casusluk ve suikast operasyonlarını arttırarak sürdürmeliyiz. "Trafik kazasına" uğrayan her nükleer bilimci ve her bir bilgisayar virüsü bize vakit kazandıracak ve İran'ın nükleer kapasitesi için koyduğu vakit çizelgesini geriye atacaktır. Ayrıca nükleer program ile işbirliği yürütecek kişilerden istenen bedeli de gösterecektir.
Üçüncü olarak, İran karşısındaki ikili ve çok taraflı diplomasimizde insan haklarına merkezi bir önem atfetmeliyiz. Rejimin tehlikeli tarafına dikkat çekmek meşruiyetine zarar vermeye yardım edecek ve Yeşil Hareketi yüreklendirecektir. En etkili zararsızlaştırma stratejisinin güçlü bir insan hakları politikası olduğu teorisini test etmeliyiz.
Dördüncü olarak da güç kullanımını ele almalı ve bu konuyla ilgili olarak uygulanabilir bir plan üzerinde anlaşmaya varmalıyız. İnanılır bir kuvvet tehdidi olduğu sürece -işgal değil ama İran'ın nükleer programını, ordusunu ve Devrim Muhafızlarını topallatmaya yetecek kadar nokta atışı yapmak- karar alıcıların planları değiştirilebilir. Saldırıya uğrayan bir ulusun kendi bayrağı etrafında toplanacağı düşüncesine ne demeli peki? Doğrusu bu, saldırının niteliğine ve rejimin İran halkının gözünde ne derece yabancılaştığına göre değişir. Hükümet karşıtı geniş bir koalisyonun rejimi gayri meşru gördüğüne inanmak için iyi nedenler var elimizde.
Amacımız, rejimin çöküşünü hızlandırmak için elimizden ne geliyorsa yaparken bir taraftan da nükleer programını frenlemek ya da teslime zorlamak olmalıdır. Bu da stratejimizi yeniden gözden geçirmemizi ve aynı zamanda da yaptırımları kullanarak ideolojik güdülü bu rejimi uluslararası etkisinden vazgeçmesi için ikna etmeyi şart koşuyor. Buna da olabildiğince çabuk, hâlihazırdaki yaklaşım Yeşil Harekete daha fazla zarar vermeden başlamak zorundayız.
The Washington Post'ta yayınlann bu analiz Kemal Saral tarafından Velfecr için çevrildi.
velfecr