Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Irkçılık hortladı mı?

Derin Gerçekler

Biz hepimiz topraktanız, su toprağın hanıdır. Hava onun canıdır. Toprağa sınır çizsenizi de, havaya ve suya sınır çizemezsiniz. Hava ve su olmadan toprak ölüdür. Onu canlandıran hava ve sudur. Ona kimlik kazandıran İnsandır. ŞK’nın ne kadar zenginse, o toprak o kadar zengindir. Ülkenin geri kalanı madendir, taştır, topraktır, Bitki ve hayvan da hava ve su ile hayat bulur. Toprağın altında da hayat yok, toprağın üstünde atmosferin dışında da.

Bu toprak İnsanın mayasıdır. Bu toprak bizim değil, Allah’ındır. Bu toprakta bitkiler, hayvanlar, böcekler, cinler, Şeytanlar ve bizimle birlikte yaşayan melekler de var.

Hayatın bir diğer temel maddesi olan ateş, dünyanın kalbinde, merkezinde ve diğer yıldızların içinde gizli, güneşin dışında akkor halinde ışık ve ısı olur bizim için. Gece ve gündüz olur, mevsimler olur.

Biz insan olarak hepimiz, diğer canlılar gibi, topraktan geldik ve toprağa döndürüleceğiz.

Hepimiz insan olarak Allah’tan bir nefha olarak bir Ruh taşıyoruz. Ve bizi insan yapan o Ruhtur. Ve o da geldiği yere, Allah’a döndürülecek.

Irkçılık, ilk haram, ilk günah, ilk laneti hakeden bir fiildir. Şirktir. Onun için “Fikri kavmiyyeti tel’in eder peygamber”.

İnsanoğluna karşı Şeytan’ın en eski, eş şiddetli fitnesidir bu hal!

Yardım getiren TIR’ı soymaya çalışan eşkıyanın hangi ırktan ya da dinden, mezhepten, partiden olduğunun bir anlamı yok. Yakalayıp cezalandırmak gerek. Hele TIR’la yardıma gelen polise silah sıkan eşkiya ile girilen müsademede, hayati tehlike oluşmuşsa, olay yerinde vurulabilir de. Ama yere düşmüş ya da hayatını kaybetmiş eşkıyaya tekme atılmaz. Şüpheli ile oradan geçen her Suriyeliyi toplayıp dayaktan geçirmek olmaz. Donmak üzere olan ayağına enkazdan bulduğu ayakkabıyı giyen, günah olur mu diyen çocuğa merhametle yanaşmak gerek. Göçmen’lerin hepsini suçlu görmek kabul edilemez. Göçmen mahallelerine yeteri kadar yardım gönderiliyor mu aceba. Onların içinde her türlü sapık da olabilir, ama yardım almak için evinden çıkmaya korkan insanlar da var. Bu korkuyu salanlar da suçlu. Sosyal media’da şiddet videosu yayınlayanlar da bu konuda dikkatli olmaları gerekir. Cezanın hukuki olması gerekir. Bu konuda avukatların da bu tür olaylara müdahele ederek, haksız uygulamaların önüne geçilmesi gerekir. İslam bize şöyle der: “Bir kavme olan düşmanlığımız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin”. Kaldı ki, onlar yurtlarından çıkartılmış muhacirler. Ve biz ensar konumundayız. Kitap bizi onlara karşı sorumlu tutar.

Biz onlara sahip çıkarsak Allah da bize yardım eder. Değilse bunun bedeli ağır olur. Dullara, yetimlere, yolda kalmış, yurtlarından çıkartılmış mazlum insanlara sahip çıkmazsak, Allah da bize yardım etmez. Hatta namazlarımızı bile kabul etmez, işlerimizi sarp dağlara sardırır, üstümüze pislik yağdırır.

Bakın, enkaz altında kalan, Türkçe bilmeyen, hiçbir suçu ve yanlışı olmayan bir göçmen, Arapça yardım istersek birileri bize yardım etmeyebilirler korkusu ile sesini çıkartmaya korkuyorsa, onların yüreğine bu korkuyu salanları Allah kahretsin. Aynı şekilde, hicret ettikleri ülkede kendine yardım eden insanlar felakete uğradıklarında, felaketzedelere yardım için gönderilen TIR’ları ele geçirmek için silahlı çete oluşturanları da Allah kahretsin.

Bir de, hırsızlar çetesini yakalayıp cezalandıracağız diye, masum Suriyelileri de öldüresiye dövenlere gelince, haklı olmak haksızlık yapma hakkı vermedi gibi, eğer adil davranmaz ve ölçüyü kaçırır, suçlu-suçsuz ayırt etmeden şiddet uygulamaya devam ederlerse, onlarla ötekiler arasında fark kalmaz. Nefsi müdafa dışında, şiddet de gayrimeşrudur. Suçlu-suçsuz ayırt edilip, kişilerin suçu belli olmadan ceza uygulanmaz. Ceza uygulamak adaletin işidir.

Kimse kavmiyetçilik yapmasın. “Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”. Doğduğumuz ana-babayı, toprağı, derimizin rengini, cinsiyetimizi kendimiz seçmedik. Kör bir taraftarlık ırkçılıktır. Bir kavmi yüceltmek de, aşağılamakta ırkçılıktı. Pozitif ırkçılık da negatif ırkçılık da aynı yanlışın iki yüzüdür. Üstün ırk fikri Siyonizmin başımıza bela ettiği Şeytani bir yalandan başka bir şey değildir. Kendilerini üstün görenlerin içinde kendilerine gönderilen peygamberler tarafından da lanetlenenlerin sayısı bu gerçeği açıkça gösterir. Biz Müslümancı da değiliz, Mezhepçi de, Tarikatçı da. Biz Müslümanız. Bizim mezhebimiz de, tarikatımız da, ırkımız da, kavmimiz de var. Ama biz Hak’dan yana taraf olmalıyız. Öyle olmakla emrolunduk. “Bir kavme olan düşmanlığımız bile, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek”. Bu depremden de ders almazsak, başka belalar da gelir bizi bulur. Sadece dünyamızı değil, ahiretimizi de kaybederiz. Muhacirlere sahip çıkmazsak bakarsınız Allah bizleri de muhacir yapar.

İnsanlar eğer Allah’ın ipini bırakıp, heva ve heveslerinin peşine takılanlardan olursa, gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmezler. Onlar kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşarlar. İhtirasla istedikleri mal, makam, güç ve servet dua ile istedikleri bela dönüşür bazan. Bize hayır gibi gelen şeytlerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.

Olan oldu. Bu olanlardan ders almak gerek. Ders almazsak tekerrür eder.

Biz ahirzaman peygamberinin ümmetiyiz. Sabredenlerden, şükredenlerden ve en çok da tevbe edenlerden olalım. Biz kendimizi değiştirmezsek, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Değişmesi gereken ilk önce biziz biz! Başımızdakiler değil. Kurtarıcı yok. Peygamberler de kurtarıcısı değil. Liderinize, örgütünüze, Şeyhinize güvenmeyin bu konuda. Bunlar insanları kurtuluşa çağırır. O da Allah, resul ve kitaptan ibarettir. Kadere, rızga ve ecele hükmeden sadece Allahtır, kim ki size, kaderinizi değiştirmek, zenginlik vaad ediyora, bilin ki, o size Rablik taslamaktadır. Onlardan uzak durun derim.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 388 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar