İbrahim Karagül
İslam Ortak Pazarı?
Türkiye ve Müslüman ülkeler, Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi, bir ortak Ortak Pazar oluşturmaya mı çalışıyor? Ekonomik ortaklığın yanında bir gün ortak güvenlik teşkilatı da görebilir miyiz? Dünyada tahmin etmediğimiz oranda değişimler yaşanıyor, güç haritaları yeniden çiziliyor, ittifaklar yeniden şekilleniyor, Batı güç kaybederken Asya hızla öne çıkıyor, küresel siyasi ve ekonomik düzen şekillenirken yepyeni aktörler devreye giriyor. Türkiye, siyasi ve ekonomik alana, ortak geçmişe, siyasi mirasa atıfta bulunarak, kendi bölgesinde dünyanın meraklı bakışları arasında bir şeyler deniyor. Peki neler oluyor? Biraz geriden başlayalım: 25 yıldır varlığını devam ettiren İslam Konferansı Teşkilatı'nın (İKÖ) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) ne işe yarar? Açık söyleyeyim; bundan önceki toplantıların hiç biri ilgimi çekmedi. Ne konuşulur, ne kararlar alınır merak bile etmedim. Çünkü alınan kararlar da uygulamaları da etkisizdi ve üye ülkelerin kamuoyu için bir anlam ifade etmiyordu. Bir buçuk milyar insanı temsil eden İKÖ'nün yıllar süren etkisizliğinin, acizliğinin daha da beterini bu komite çalışmalarında görürdük. Her biri ayrı hesaplar içindeki ülkeler, bir araya gelip havalı cümlelerle konuşmalar yapar, toplantılar bittikten sonra da herkes kendi yoluna giderdi. İKÖ'nün bu kötü görüntüsü; Türkiye, Malezya, İran gibi ülkelerin son birkaç yıldır devam eden reform baskıları ve örgütü küresel aktör haline getirme çabalarıyla biraz giderildi. Ancak örgüt hala beklendiği ölçüde değil. Özellikle bu kadar elverişli küresel konjonktürde, istenen yere gelemedi. İSEDAK hiç değil. Ancak tarihin akışında bir değişiklik oluyor. Horlanan, kontrol edilen, sömürülen, itibarsızlaştırılan, haysiyetiyle oynanan, hoyratça ve açgözlülükle hırpalanan ülkeler, ekonomik kriz sonrasında farklı bir konuma yükseliyor. Daha şimdiden, "gelişmekte olan ülkelerin Amerika ve Avrupa Birliği'ne, ekonomik krizden çıkma yollarını gösterdiğine" dair değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Siyasi/askeri güç haritası da ekonomik güç haritası da, bir asır sonra, bizlerin lehine değişiyor. Hiçbir şey yapamaz denilen ülkeler, şaşırtıcı biçimde dünyanın kaderinde etkili olmaya başlıyor. İşte Türkiye'nin son yıllarda bölge ülkeleriyle yapmaya çalıştığı şey; tamamen tüketilmiş bir coğrafyada yeniden varolma mücadelesidir ve her geçen gün bu mücadelenin somut sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. Türkiye-Suriye-Irak üçgeninde bir çekirdek oluşum şekillendi. İran'la özel bir ilişki geliştirildi. İstanbul'dan Hicaz'a, İstanbul'dan Basra Körfezi'ne uzanan demiryolu projesinden uygulamaya geçiliyor. İslam ülkeleri arasında "Gümrük Birliği"nin temelleri atılıyor. Hazırlanan çalışmaya imza atan ülkelerin sayısı artıyor. Bölge ülkeleri arasında ticari ilişkiler güçleniyor, ortak ekonomi politikaları ortak siyasi tavra dönüşüyor. Önümüzdeki G-20 toplantısı, Amerikan Doları'nın küresel kur özelliğini tarihe gömecek, yani doların ipi çekilmiş olacak. Batılı ülkeler, eski yaklaşımlarla krizden kurtulamayacaklar, bu bir gerçek. Ekonomik düzen, onlar istemeseler de, kendi değişim kurallarını dayatıyor. Bazı ülkeler işte bu fırsatı kullanıyor. İnanmak zor gelse de oldukça rasyonel davrandıkları, süreci çok iyi değerlendirdikleri gerçek. Dolar kaybederken bölgesel ticarette yerel kurlar öne çıkıyor. Türkiye ile İran arasındaki anlaşmalarda, Körfez ülkelerinin kararlarında, bölgedeki bir çok ikili anlaşmada artık yerel para kullanılıyor. Rusya, Çin, Ortadoğu ülkeleri, Latin ülkeleri yaptıkları bir çok anlaşmada yerel para birimini kullanma kararı alıyor. Genelde siyasi gelişmelerle izlediğimiz sürecin öncülüğünü ekonomik ortaklıklar yapıyor. Dikkatle izleyenler, her gelişmenin bir üst hesabın unsurları olduğunu, bölgede ulus üstü siyasi, ekonomik ve güvenlikle ilgili yapıların temellerinin atıldığını biliyorlar. "Alman-Fransız ekseni gibi" anlaşmalar daha bir çok ülkeyle ve bir çok ülke arasında yapılacak. Çekirdek büyüyecek, bir cazibe merkezine dönüşecek. Belki zamanla ortak para birimini konuşuyor olacağız. Gümrük Birliği ile ilgili gelişmeleri izliyoruz. Sınırların kalktığı, anlamsızlaştığı, serbest dolaşımın sağlandığı bir bölge mümkün. Mümkün olduğunu son gelişmelerle gördük. İKÖ ülkelerinin ekonomik ve siyasi alanda mümkün olduğunca 'ortak yaklaşım' sergileme şanları hiç olmamıştı ama şimdi bunun olabileceğini görüyoruz. İSEDAK, ölü bir kuruluş. Bugüne kadar öyleydi. Ama artık yeni örgütlenmelerin zamanı. Yeni ulus üstü yapılar kurulması zamanı. Ölü kuruluşları diriltme zamanı. Galiba öyle de olacak. Hepsine ihtiyaç var çünkü. Olanları okumada yapılacak en büyük talihsizlik, ezberlere sığınmak, ideolojik kalıplarla sıkışmak olacaktır. "Eksen değiştiriyor, Doğu'ya dönüyor, Batı'dan uzaklaşıyor" gibi yüzeysel değerlendirmeler olacaktır. Dünya bu söylemleri terk etti. Yeni cümlelerle konuşuyor. Doğu, Batı algısı değişti. Daha çok şey değişecek!