Hakan Albayrak
İslam dünyasının işkence utancı
Sudan lideri Beşir'le ilgili yazıma gelen bazı tepkiler üzerine meramımı bir kere daha anlatmaya çalışayım:
Darfur'un Afrika yerlisi Müslüman kabilelerinden birçoğu, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördükleri ve Arap kabilelerine ezdirildikleri gerekçesiyle, Sudan hükümetine isyan ettiler. Bu isyanın emperyalist manipülasyonlara açık olduğu gerçeği ortada. Fakat, isyancılar petrol ve uranyum zengini Sudan'ı 'böl ve yönet' siyasetiyle ele geçirmeye çalışan emperyalistlerin oyununa geliyorlar diye, Sudan hükümetinin 'terörle mücadele' tarzını öpüp başımızın üstüne koyacak değiliz.
Beşir'e haksızlık ettiğimizi düşünen bir dostum (Sudan'ı yakından tanıyan bir dostum) bile diyor ki:
"Sorunun giderek büyümesinde Cancevidler en büyük sorumluluğa sahiptir. Cancevidler hükümet yanlısı Arap kabilelerden seçilen savaşçılara deniyor. /"/ Daha çok etnik ayrılıklardan dolayı diğer kabile mensuplarına saldırdıkları düşünülse de aslında sergiledikleri bu tavrın gerçek sebebi otlak arazilerin ve su kaynaklarının giderek büyük bir sorun haline gelmesidir. Cancevidler giderek azalan bu kaynakların kullanımı konusunda başgösteren anlaşmazlıklarda kendi kabilelerinden yana tavır koymakta ve sahip oldukları silahlı güçle diğer kabile mensuplarını yıldırmaktadırlar. /"/ Bölgedeki silahlı gruplarla mücadelede yetersiz kalan güvenlik güçleri, Cancevidler üzerinden hâkimiyet sağlamaya çalışmaktadırlar. Ancak Cancevidlerin kontrol dışı davranarak istenmeyen olaylara bulaşması hükümeti tüm platformlarda zor duruma sokmaktadır. Cancevidler yasal bir statüye sahip olmadıkları için onları savunmayı da göze alamamaktadır. Aksine artan baskılar üzerine hükümet Cancevidlerin kendi başlarına inisiyatif aldıklarını, hükümetle bir ilgilerinin bulunmadığını ifade etmektedir. Ancak bu açıklamalar inandırıcı olmaktan çok uzak bulunmaktadır."
Beşir, "Zencilere zulmedin" diye resmi bir talimat vermemiştir tabii. Fakat, Cancevidlerin tepesine binmediği müddetçe, onların zulmünün siyasi sorumluluğu Beşir'e aittir. Bu gibi meselelerde fıkhın/hukukun altını çizme sorumluluğu ise bütün Ümmet-i Muhammed'e aittir. Ülkelerimizde - katliam şöyle dursun- hukuk dışı bir fiskeye, en ufak bir işkence emaresine dahî tahammül edemeyen bir ümmet olmamız gerekiyor.
İstanbul'da düzenlenen İSEDAK toplantısında Batı'nın kurduğu adaletsiz dünya düzenini yerden yere vurup adaletli bir dünya düzeni kurmak için harekete geçmemiz gerektiğini söyleyen Ahmedinejad'ı dinlerken, "Peki İslam dünyasının alnındaki işkence lekesi ne olacak?" diye sormaktan kendimi alamadım. Batı karşısında birleşerek onların zulmünden kurtulabilir ve daha adaletli bir dünya düzeninin kurulmasını sağlayabiliriz, ama dünya düzeninin daha adaletli olması yetmez, biz de daha adaletli hatta en adaletli- olmalıyız.
İslam dünyasındaki devletleri, adalet havariliği taslayan soykırımcı Batı'nın emperyalist emelleri karşısında savunmaya evet, ama hak ve adalet karşısında savunmaya hayır!
'Kurumsal bir muamele' olarak işkenceyi benimsemeyen veya işkenceye göz yummayan bir tek devlet var mı İslam dünyasında? Bildiğim kadarıyla tek istisna Türkiye, o da yeni yeni istisna oluyor. Kendilerine İslam Cumhuriyeti diyen Sudan, Pakistan ve İran devletlerinin dahî işkenceyi kendilerine yakıştırabilmeleri ne hazin. Suriye'de gözaltına alınıp Türkiye'ye teslim edilen ve bir süre Sincan F Tipi Cezaevi'nde kalan bir delikanlının "Suriye'deki nezarethaneden sonra bizim F Tipi Cezaevi dinlenme tesisi gibi geldi" demek durumunda kalması ne hazin. Filistin Özerk Yönetimi zindanlarının İsrail zindanlarını, Irak Kürdistanı Bölge Yönetimi zindanlarının Saddam rejimi zindanlarını aratmaması ne hazin. En mazlumlarımız bile devletin 's'sine bulaşınca zalimleşiyor maalesef.
Bu utancı daha ne kadar taşıyacağız?
Başbakan Erdoğan "medeniyetimiz"den bahsediyor, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad "medeniyetimiz"den bahsediyor, Suriye Cumhurbaşkanı Esed "medeniyetimiz"den bahsediyor, İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri İhsanoğlu "medeniyetimiz"den bahsediyor; öyleyse, buyursunlar, İslam dünyasını işkence ve kötü muamele barbarlığından kurtarmak için harekete geçsinler, İslam'la anılan medeniyetimizi ve memleketlerimizi bu ayıptan kurtarmak için canla başla çalışsınlar. "İşkenceye Sıfır Tolerans", İslam dünyasının müşterek sloganı olsun. Zira "İşkenceye Sıfır Tolerans" demedikçe ipin ucunun katliamlara kadar kaçmasını engelleyemeyiz. Zulmü kategorik olarak reddedip en küçük bir zulme bile karşı çıkmayı prensip edinmedikçe, zulmün ayyuka çıkmasını önleyemeyiz.
Pakistan'da durduk yerde gözaltına alınıp Müslüman kardeşlerimiz tarafından altı ay boyunca emdiği süt burnundan getirilen bir vatandaşımız "Guantanamo Pakistan" diye kitap yazıyor. İyi yapıyor. "Guantanamo İslam Dünyası" diye kitap yazılsa yeridir. Bu utançtan kurtulmak için önce bu utançla yüzleşmeyi öğrenmemiz lazım.