İslam “Yeni Türkiye”nin Temel Harcı mı?

İslam “Yeni Türkiye”nin Temel Harcı mı?

Neo-liberal politikaları içselleştiren İslamcıların modernleşme eleştirileri asılsız. İslamcılar, bu bakış açısıyla modernleşmenin başta gelen destekçileri durumundalar...

Atilla Fikri Ergun

Son on üç yılda, izzet ve saadet bulmak ümidiyle iktidarın karşısında her türlü eğilip bükülebilen, bir noktadan sonra içinde bulunduğu durumu içselleştirip işi gönüllü kalemşorluğa, militan propagandacılığa, entelektüel tetikçiliğe vardıran bir Müslüman tipolojisi ortaya çıktı; devletçi, itaatkâr ve paragöz. “Rubbe darratin nafia” denilmiş, yani “Bazı zararlılar faydalıdır.” Sözü edilen Müslüman tipolojisi bir yerde faydalı, çünkü bize güce tapınan insanın nasıl yoldan çıktığını uygulamalı olarak gösterdi.

Dolayısıyla on üç yıllık süreçte kimin İslamcı kalıp kimin yolunu-yönünü değiştirdiğini anlamak için modern ulus-devlete, küresel modernleşmeye, kapitalist pazara ve neo-liberal politikalara kim itiraz ediyor kim ses çıkarmıyor buna bakmalı.

İslamcılık modern dünyaya karşı cevap üretemedi, böyle devam ettiği sürece İslamcılık, Müslümanların küresel modernliğe entegrasyonunu sağlayan bir enstrüman olarak kullanılmaya devam edecek. Türkiye İslamcılığı İrfan Mektebi’nden nasibini alabilseydi dünyevîleşmeye-modernleşmeye karşı koyması mümkün olabilirdi, maddî başarıya endekslenme irfan boyutundan yoksunluğun doğal sonucu.

Modern ulus-devlete ve kapitalist pazara karşı konumlanan, mal yığmayı ve azgın tüketimi reddeden, sisteme muhalif Müslümanlar, yeni bir İslamcılık denemesinde bulunmak zorundalar. Kuşkusuz modern dünyaya karşı cevap üretebilmek için tarihî şahsiyetler ve ekoller arasında ayrım yapmaksızın on dört asırlık birikimin tümünden yararlanmak gerekiyor.

Kesin olan şu ki, günümüz Müslüman’ına önce ahlak sonra da Tevekkül İktisadı lazım. Moderniteyi içselleştirmiş olan Müslüman’ın kalbi Allah’tan başka her şey için çarpıyor, modern Müslüman konfor arıyor, zahmete katlanmak istemiyor. Oysa irfanî metinlerimiz bize tekâmül için ıstırap çekmemiz gerektiğini anlatıyordu; yaratıcı ve erdirici ıstırap.

“İlimden maksûd amel olduğu gibi irfandan maksûd rızadır” diyor Kuşadalı. Amel ve rıza, moderniteyi içselleştiren Müslüman’da ikisi de yok!

Gazalî, “ihsan” kavramını “karşıdakinin menfaatine olacak şekilde davranmak” olarak izah ediyor ki, bu, kapitalist pazarın asla kaldıramayacağı bir yaklaşım. Mal, Allah’ın malı, Celaleddin Rumî’nin dediği gibi, Allah’ın malını ancak Allah’ın emrine göre vermek icap eder. Ne var ki, muhafazakâr-İslamcı kapitalist, Allah’ın malı kendi malıymış gibi cimrilik ediyor.

Malı yılana benzetip “Onda zehirler vardır” diyor Celaleddin Rumî. Kapitalizme itirazı olmayan, yığıp biriktirme çabasındaki Müslüman ise kendini zehirli yılana teslim etmekte hiçbir beis görmüyor. Celaleddin haklı, “Maldan sormaya, nereden ele geçirdin demeye hacet yok; nereye harcıyor, ona bakmak gerek.” Haramzadelerin nereye harcadıkları ortada!

Celaleddin, Hz. Peygamber’i “Fakirlerin Sultanı” olarak nitelendirirken, asgarî ücretin yoksulluk ve açlık sınırının altında kaldığı Tükiye’de yeni zengin sınıf bu tanıma muhalif. İşin kötü tarafı, tasavvuf erbabı tarih boyunca bilinçli fakirliği tercih etmişti lakin modern zamanlarda sûfîler de kapital-zede.

Neo-liberal politikaları içselleştiren İslamcıların modernleşme eleştirileri asılsız. İslamcılar, bu bakış açısıyla modernleşmenin başta gelen destekçileri durumundalar. Başbakan Davutoğlu her konuşmasında tarihe gönderme yapıp bir sürü isim sayıyor, oysa önemli olan o isimlerin dünya görüşleri çerçevesinde bir sistem inşa etme çabası içinde olmak. Ev (aile), cami (ibadet), medrese (eğitim), çarşı (ticaret), radikal modernleşme dördünü de bozdu, muhafazakâr modernleşme sadece camiyi kurtarmakla meşgul, diğer üçüne kayıtsız.

İslam nokta-i nazarından kapitalizm, gayri meşru-gayri ahlakî kazanç yollarının tümünü kendisinde toplayan bir sistem. “Türkiye’yi yeniden kuran” iktidarın ve ona kayıtsız şartsız destek verenlerin ise kapitalist sistemle hiçbir alıp veremedikleri yok. Dolayısıyla İslam, “Yeni Türkiye”nin temel harcı değil, sistemin restorasyonunda kullanılan bir yama sadece.

Olan bitenden gençlik de payına düşeni fazlasıyla aldı. Muhafazakâr modernleşme, kariyer ve konfor peşinde koşan bir İslamcı gençlik var etti. Daha önceki dönemlerde İslamcı gençliğin idealleri, mücadele azmi, entelektüel merakı, ilmî gayreti vardı, bugünün İslamcı gençliği, kayıtsız şartsız itaat edebileceği bir iktidarın varlığından ötürü -çünkü böyle inandırıldı- zihnen rahat, onun davası muhafazakâr modernleşme bayrağını daha ileriye taşımaktan ibaret.

Sosyal medya, zihinleri iğdiş edilmiş, iktidar eleştirisine tahammülü olmayan, her türlü eleştiriyi boğmaya çalışan, muarızlarına küfreden, militan propagandacı zavallı çocukların tatmin sahası. AK Parti’nin “dindar” gençliği, Avro-Amerikan yaşam tarzını Müslümanlık zannedecek kadar meseleye yabancı; İslamî motiflerle süslenmiş modernleşmeye meftun.

Daha genel çerçevede ülke gençliği gün geçtikçe eriyor, uyuşturucu kullanımı, alkolizm, gayri meşru cinsel münasebet, ana-babaya hürmetsizlik, dijital dünyaya bağımlılık, marka düşkünlüğü vs. gençliğin perişan halini gözler önüne seriyor. Kötü alışkanlıklar edinmeye başlama yaşının on üç yıllık muhafazakâr-İslamcı iktidar döneminde ilkokul çağına kadar düşmesi sorgulanmaya değer değil mi?

akılvefikir.org