Abdurrahman Dilipak
İşsizliğe alışacaksınız ya da!
Ya işsizsiniz ya da işsiz kalacaksınız!
Hani “bilim” ve “teknoloji” hayranısınız ya, hani şu hayran olduğunuz akıllı sistemler var ya onlar sizi işsiz bırakacak. İnsansız hava araçları, kara araçlarını çok seviyorsunuz ya, o işi yapan insanlar işsiz kalacak. Ha! Öte yandan, o robotlar o işi sizden daha ucuz, sizden daha hızlı ve daha iyi yapıyor. Vergisi yok, sigortası yok. Hafta sonu tatili, yıllık izni yok. Sizinle çalışmaya devam ederse maliyet açısından piyasada rekabet etmesi mümkün değil.
Peki bu durumda siz olsanız ne yaparsınız? Elinizde sihirli bir değnek mi var!?
Hem niye işçi ve memur olmak istiyorsunuz ki, işveren olun. Hadi görelim sizi..
AK Parti döneminde herkes üniversiteli oldu!? Diplomayı alan devletin kapısına dayanıyor, iş istiyor. İş yok! Senin çaldığın kapıyı açan adam, senin ona verdiğinin bir kısmını sana verecek. Önce sen ona ne vereceksin. Sonuçta emeğini satıyorsun. Eğer iyi fiyata, ihtiyaç duyduğu uygun bir emek bulursa niye almasın. Kaçsan da kovalar seni yakalamak için.
Genç adam ziraat fakültesini bitiriyor, tarlaya gitmek istemiyor, veteriner fakültesini bitirip ahıra girmek istemiyor. “Beyaz yakalı” olacak! Yok böyle bir şey. Aslında bu kadar üniversite yanlış bir politikaydı. 2 ya da 4 yıllık “Meslek Yüksek okulu” açarsınız. Yarı zamanlı da meslek alanında çalışır, yani uygulamalı bir meslek eğitimi. Mezun olunca da arazi verirsin, teşvik uygularsın, kendi işyerini açar, Kooperatif kurup, arkadaşları ile ortak işletmeler kurarlar. Ama yok böyle bir şey. O zaman işsiz kalacaksın kardeşim. Varlık içinde yokluk çekeceksin.
Bu konu maalesef bu anlamda devletin de derdi değil, meslek odalarının da, sendikaların da.
Allah korusun, “işçi-memur” kardeşlerimi üzmek için yazmıyorum bunları, ama öte yandan “acı gerçeği” sarsıcı bir şekilde ortaya koymak için böyle belki “kaba” bir üslubla yazıyorum. Çünkü bu “acı gerçek” karşısında, hayali, kulağa hoş gelen ama içi boş politik yalanlarla kaybedecek zamanımız kalmadı. Ülke daha bugünden seçim havasına girmeye başladığı bir zamanda bütün politikacılar “bana güven, gerisini merak etme sen” havasında seçmeninin oyunu kazanmak için, ona duymak istedikleri şeyleri söyleyeceklerdir. O vaadlerin çok gerçek dışı olsa da bu böyle. Bu vaadlere kanmayın. Siyaset giderek o romantik idealizmden, ahlaki değerlerden uzaklaşarak kaba bir oportünizm ve kamplaşmanın aracı haline geliyor. Yoksa birimizin derdi, hepimizin derdi.
Bugün bu sorun, Türkiye’de ya da diğer ülkelerde devlet ve iş dünyasının tek başına çözeceği bir durum değil. Bu konuda batının çözümü, “gereksiz insanlar”ı gömmek! Yani Hümanizm dönemi bitti, yeni dönem Trans Humanizm. “Human” dönemi bitti. “Eğitimli toplum” yok artık. Bilgi kafanıza kaydediliyor. Hayvan da artık bu teknik ile düşünen bir canlı. Zaten Humanizm iş sahibi olanların da işini elinden alacak. Bu süreçte emek, hammadde, mülkiyet, para, devlet, ekonomi, her şeyin anlamı değişecek, eğer işler planladıkları gibi giderse. “Fazlalık insan”ların genetik örnekleri, bağırsak floraları, DNA örnekleri, modelleri ve beyin kopyaları, elektromanyetik frekansları modellenip bedenlerini kompoza dönüştürme senaryoları yazılıyor. Chiplenmiş ya da mRNAlarla data transferine kapı aralananların sürecin sonunda bir tık’lık canları var. Eğer daha sonra ihtiyaç duyulacak özelliklere sahip biri iseniz, mutlu bir rüya ile hayali bir cennete kış uykusuna daldırılabilirsiniz. Siz uzayda yaşam hayalleri kurmaya devam edin, teknolojinin size sunacağı “yeryüzü cenneti”ni merak etmeye devam edin, birileri sizin için başka senaryolar yazıyor. Mesela cesetleriniz gübre ya da kompoza dönüştürülebilir. Yakma işlemi enerji gideri, koku ve çevresel risk taşıyor. Amerikalılar kompoz için altyapı çalışmalarını sürdürüyor. İngilizler, dikey ve yatay kitlesel kollektif mezarlar planlıyor. Küçük bir azınlığın ölümsüzlüğü senaryosunun arkasında insanlığın büyük bir bölümünü yere gömmek isteyen bir akıl var. Siz iş aramaya devam edin, ama “ölüler iş aramaz”. Bizim işlerimizi artık Avatar’lar, Humanoid’ler, Siborg’lar, Kimera’lar, Genomic’ler yapacak. Bakın bunların hayal ettiği dünyada Şeyh’e de gerek yok Fahişe’ye de.. O en eski dini önderi Genlerinden yeniden üretip, ölüleri geri çağırma senaryoları yazıyorlar. Rahminde yumurta ve sperm taşıyan Humanoidler ve Fahişelerin seri üretimi başladı bile.
Siz CoVID ve aşısıyla uğraşa durun. İşinizi kaybetmemek için aşıya razı olun. Zaten aşılanmayı kabul ettiğinizde, bundan sonra olacakları da kabul etmiş oluyorsunuz. Maskenizi takın, susup oturun ve bundan sonra olacakları bekleyin.. Great Reset’in “yeryüzü İlahları ve Rableri” olduklarını iddia eden Bill’in adamları, Elon’un adamları, mülkiyetsiz topluma giden yolda hazırlıklarını tamamlasınlar, zaten o zaman sesinizi duyan da olmayacak.. Hani o trafoların patlaması, sosyal ağların işlemez olması haberleşmenin durması halinde ne yapabileceğiz ki! Gerçeği anladığımızda iş işten geçmiş olabilir.
O zaman hadi, şimdi soru sormaya başlayalım. Düşünmeye başlayalım. Kötü, yanlış şeylere HAYIR diyelim. “Hayır diyebilen bir Türkiye” hayali vardı eskiden. “One minute” olayı, “Dünya 5’ten büyüktür” sloganı, “Rabia işareti”, “Mavi Marmara” bizi heyecanlandırmıştı! Bugün geldik, insanlık olarak sağı ile-solu ile DSÖ’ye teslim olduk. Bill’in adamlarının eline düştük. Elon’un oyuncağı olduk! Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun “LA” diyebilecek miyiz! Bizim “Hılful Fudul”, “Müellefetül Gulub, Ahi Evran” gibi kavramlarımız, kurumlarımız vardı! Haksızlıklar karşısında “Hayır” diyemiyorsak, o zaman halimiz nice olur! “Haksızlık yapan bizdense ve bizimkilerden ses çıkmıyorsa, “ben o bizden değilim” diyebiliyor musunuz? O zaman “bizimkiler” ya da “ötekiler”in ne farkı kalıyor ki! Bu anlamda “yeryüzünün bütün namuslu ve erdemli insanları birleşiniz” demesi gerekiyor insanların. Yoksa doğduğunuz ana-babayı, toprağı, zamanı, derinizin rengini ve cinsiyetinizi siz mi seçtiniz? Biz Hakkın rızasına dönelim yüzümüzü ve sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım inşallah!
Bu arada, AK Parti Genel Başkanlığının “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım üzerine aleyhime açtığı tazminat davasının dünkü duruşmasında Ankara 12. Asliye Hukuk mahkemesi, avukatlarımın taleplerini reddetti ve 25 Kasım 2021’e gün verdi. 17 Kasım’da da Ceza davasının duruşması var. 24 Kasım 2021, TBMM tarafından İstanbul Sözleşmesinin TBMM’den geçmesinin yıldönümü. 25 Kasım da Dünya kadına şiddetle mücadele günü o gün de bu duruşma var. “Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.” Bize şer gibi gelen şeylerde Allah hakkımızda hayır murat etmiş olabilir. Bir insan nasıl cennete ve cehenneme gider ki, işte, her işte olduğu gibi, böyle! İmtihan oluyoruz. Selâm ve dua ile.