Ahmet Taşgetiren
İstanbul: Erdoğan’ın büyük ukdesi
14-28 Mayıs seçimleri hem Cumhurbaşkanlığında hem Meclis’te muhalefetin bozgunu oldu. Nitekim muhalefet hala seçim şokunu atlatabilmiş değil. Hem partiler hem ittifak ilişkileri deyim yerindeyse kıvranıyor.
Acaba 31 Mart 2024 yerel seçimlerine kadar toparlanıp, hiç olmazsa yerelde 14-28 Mayıs’ın rövanşını alabilecek mi?
14 - 28 Mayıs Cumhur İttifakı’na ve tabii Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, bir hayli zorlanarak da olsa, iktidar kapısını açtı.
Ama Erdoğan’ın, önünde çok çetin bir yerel hesaplaşma bulunduğunu, daha seçim gecesi ve üstelik kendisi için sembolik değeri olan Kısıklı’da seçmenlerine İstanbul – Üsküdar hatırlatmasından anlıyoruz.
Acaba yerel seçim kaygısını muhalefet mi daha çok taşıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan mı (İktidar demiyorum, dikkatinizi çekerim) diye sorulursa ben Erdoğan derim.
Yerel seçimler ukdedir Erdoğan’ın içinde, İstanbul büyük ukdedir.
Erdoğan, İstanbul’a aday olarak Binali Yıldırım’ı gösterdi 2019’da… Eski Başbakan’ı idi. Kendisi, “partili cumhurbaşkanı” olarak, Anayasa’daki “milletin birliğini temsil” niteliğini bir anlamda göz ardı ederek 39 ilçeyi meydan meydan dolaştı. 31 Mart’ta 13 bin oyla kaybetti, seçimi tekrarlattı, 23 Haziran’da oy farkı 800 bine çıktı. Halk Erdoğan’ın “İstanbul ısrarı”na bir anlamda tepki gösterdi ve ilçe belediyesinden gelip İstanbul’u yönetmeye talip olan az tanınmış birisini, Ekrem İmamoğlu’nu başkanlığa getirdi.
Evet ukdedir İstanbul, tabii Ankara da… 1994’ten beri yönetilen İstanbul kaybedilmiştir, dile kolay.
2024 seçimlerinin bir, öncelikle sembolik anlamı da bulunan İstanbul’u, Ankara’yı geri alma, ardından 2019’da muhalefete “kaptırılan” diğer büyük şehirleri kazanma hedefi var, bir de, açıktan ifade edilmese bile, bence derinlerde kaygısı taşınan, 14 – 28 Mayıs’ta elde edilen başarının yerelde kaybedilmesi riski var.
İktidar böyle bir kaygı taşıyor mu?
Belki şu an muhalefetin dağınıklığına bakanlar böyle bir riskin bulunmadığını düşünebilirler. Ama ben “hesap adamı” olduğu bilinen Tayyip Erdoğan’ın böyle bir kaygıyı gündemden çıkardığını ve seçime rahat bir psikoloji ile gittiğini düşünmüyorum.
Herkes Demirel’in “Boş tencerenin götürmediği iktidar yoktur” özdeyişinin 14 – 28 Mayıs seçimlerinde işlemediği kanaatini seslendiriyor. Tayyip Erdoğan bozdu o özdeyişin fiyakasını!
Acaba öyle mi?
Evet, Tayyip Erdoğan tüm devleti kullandı seçimlerde. Ve kesinin ağzını açtı. Herkes “Soğan mı vatan mı?” denkleminde “Vatann”ın tercih edildiği hükmündedir ama, Sultan Fatih’in “Sultanım erenlerin duası ile kazandığını unutma” diyen dervişe “Sen de şu kılıcın hakkını unutma” dediği gibi, “muhalefet ne vaadetti ise 5 fazlası” der gibi bir bonkör sultan rolünün üstlenildiğini de unutmamak gerekiyor.
Ama işte fatura çıktı seçimden sonra…
Faturanın adı tabii ki Nurettin Nebati değil, Mehmet Şimşek… Hayal alıp satıyorduk, “rasyonalite”ye döndük… Baktık ki, kasa tamtakır. Kasaya para lazım, o da tabii ki vatandaştan alınacak… Gelsin vergiler, zamlar…
Nasıl olsa, “bütün dünyanın yaşadığı zorluklar” gerekçesi hep prim yapar…
Yapar mı?
Vatandaş ekonomisi yıkım yaşıyor.
Bundan herhalde 14 – 28 Mayıs zaferini Tayyip Bey’e ve Cumhur İttifakı’na lütfeden halk kitleleri de istisna değil. Bakıyorum ortaklar birer ikişer, kendilerini vatandaşın yaşadığı ekonomik yıkımın sorumluluk alanının dışına çıkarmaya çalışıyorlar. Yeniden Refah’ı, Hüdapar’ı, BBP’si, MHP’si… Güya halkın feveranına tercüman olacaklar… Ortaksınız be kardeşim, ortaksınız.
Bunları seçim öncesinde söyleseydiniz ya… “Bu ekonomi böyle gitmez” diye bağırsaydınız ya…
İşte geldi Mehmet Şimşek, Tayyip Bey, enflasyon ve faizle ilgili bütün iddialarını rafa kaldırarak gittikçe delikleri daralan kemerin, Şimşek tarafından sıkılmasına imkân hazırladı.
Herhalde sanılıyor ki, bu işin faturası da sadece Şimşek’e yüklenir, biz de bu arada sorumluluk sınırının dışına çıkarız.
Öyle sanılmadığını düşünüyorum ve 2024 kaygısının da o sebeple Tayyip Bey’in dünyasında deveran ettiği kanaatindeyim.
“Partili Cumhurbaşkanı” olarak ağırlığını koyacak hiç şüphesiz. Acaba yıl sonunda bizzat Merkez Bankası Başkanı hanımefendi tarafından yüzde 58 olacağı, 2024 boyunca yüzde 33’lerde dolaşacağı, 2025’te bile tek haneyi göremeyip yüzde 15 çıkacağı ifade edilen, ancak “hissedilen”i çok daha yakıcı olan enflasyon, halk diliyle hayat pahalılığı, diğer ifadeyle alım gücünün yerlerde sürünmesi, 14 – 28 Mayıs’tan önceki cicim söylemlerinin altının boş çıktığı kanaatine sürüklemeyecek mi?
Özal’ın 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde yaşadığı bir hüsran var. Hemen öncesinde 1987 seçimleri olmuş. 1983 seçimlerine göre 9 puan oy kaybetmiş ama 1987’de hala 292 sandalyesi var. Buna karşılık parti Semra hanım vs. sıkıntısı yaşıyor. İşte o süreçte gidilen yerel seçimlerde 19.7’lik bir oy kaybına uğruyor, oyları 21.80’e düşüyor ve Malatya, Bitlis, Hakkari dışında bütün illeri kaybediyor.
17 nisan 1993’te Özal 263 oyla Cumhurbaşkanı seçiliyor. Ama Demirel Çankaya’yı Özal’a dar ediyor.
ANAP dünyası 1989 yerel seçimlerini bir tür şok gibi hatırlarlar. ANAP dışında görmezden mi gelinir bu tür gelişmeler? Sanmıyorum.
Ya şu yaşanan ekonomik yıkım sandığa yansırsa… İstanbul yeniden muhalefetin kontrolünde olursa… Ankara ve diğer büyük şehirler… İstanbul’un halen Ak Parti’nin elinde olan ilçeleri…
Ya yarınları karartan ekonomik tablo Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kitlelerle olan sihirli ilişkisini gölgelerse… Ya insanlar “14 – 28 Mayıs’ta bize bunu vadetmemiştiniz” derlerse…
Acaba “Biz bir şekilde halka yaşadıklarını unuttururuz” gibi bir başka sihir gücü bohçada durmakta mı?
Belli ki 31 Mart 2024 çok heyecanlı geçecek. Siyasetin vefalı olduğunu kim söylemiş?