Ahmet Taşgetiren
İstanbul operasyonu
Yola İstanbul’dan çıkmış, İstanbul’daki başarıyla Devletin en tepesine kadar yükselebilmiş, girdiği her seçimde rakiplerini geçmiş bir lider için İstanbul’un kaybının son derece travmatik bir olay olduğu açıktır.
Hele merkezde ve İstanbul’da iktidardayken, yani iktidarın tüm nimetlerini kullanırken, hele aday olarak Binali Yıldırım gibi Başbakanlıktan gelmiş birisini gösterdikten sonra kaybetmişseniz, hele ilk seçimde 16 bin farkla kaybettikten sonra, sistemi zorlayarak, bu sembol şehri ikinci bir seçime götürüp, üstelik bizzat meydana inip ilçe ilçe dolaşarak oy istemenize rağmen kaybetmişseniz, üstelik akıl almaz bir yaklaşımla İmralı’dan getirilen mektubu devreye sokup “Kürt oyları”nı kazanmayı planladığınız halde kaybetmişseniz, üstelik yanınızda Bahçeli gibi bir yol arkadaşı dururken kaybetmişseniz ve kaybınız ilk seçimde 16 bin fark iken 800 bine çıkmışsa…. İstanbul’un kaybının travmadan başka sonuç vermesi mümkün olmaz.
Bir şey görüldü İstanbul’da, “Elleri CHP’ye gitmez” denilen insanların elleri CHP’ye gitti. Kimdi onlar? Muhafazakâr ailelerin iktidar adına yapılanları içlerine sindiremeyen çocukları mıydı?
Hiçbir şey olmasa bile bir şeyler oldu ve CHP’nin “Millet İttifakı” ile belirlenen adayı Ekrem İmamoğlu Başkan oldu.
Buna tüm Ak parti tabanının üzüldüğünü tahmin etmek zor değil. Ama asıl olarak en büyük etkiyi Tayyip Erdoğan’da yapması tabiidir.
2019 31 Mart’ı ya da 23 Haziran’ından bu yana Tayyip Erdoğan’ın yüreğinde bir “İstanbul ukdesi” vardır.
İstanbul geri alınmalıdır!!!
Aslında İstanbul tek de değildir; Ankara gitmiştir, Antalya gitmiştir, Adana, Mersin gitmiştir….
Yani olan bitene “yerel yönetimler ukdesi” demek yanlış olmaz.
Son hadise, yani “İstanbul belediyesine teröristler alındı” iddiası, uzun zamandır, hatta seçim propagandalarında “Bunlar belediyeye gelirse HDP’lileri işe alır” tarzında döşenen taşların getirdiği bir sonuçtur.
İktidar “Terör iltisakı” gerekçesi ile HDP’li belediyelere kayyım atanması operasyonunu son derece pervasızca yaptı. Nerdeyse kayyım atanmayan HDP’li belediye kalmadı.
Yaklaşmakta olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde karşıda oluşan Millet İttifakı’nın HDP oylarıyla güçleneceği bilindiği için HDP bir “Kötülük sembolü” olarak sunuluyor ve kitlelerde “Ona dokunan yanar” gibi bir izlenim oluşturuluyor.
İstanbul operasyonu, kolayca anlaşılabilir ki, kitlelerde “Terör iltisakı sadece HDP’li belediyelerde olmaz, HDP’nin desteği ile kazanılan tüm belediyeler için böyle bir risk vardır” algısı oluşturma amacına yöneliktir. Bu algı İstanbul’da tutarsa kolayca genel seçimlerde de kullanılacak, “Millet İttifakı, HDP - Terör iltisakını Devletin tüm birimlerine taşıyacak” teması işlenecektir.
Dediğimiz gibi bunun taşları döşeniyor.
Döşeniyor da…. İktidarın “Ya ters teperse” gibi bir şaşkınlık – tedirginlik yaşadığı da gözleniyor.
Operasyon akıllara hemen “Acaba İstanbul’a da mı kayyım atanacak?” sorusunu akla getirdi, bu, operasyonun hem ekonomideki türbülansı örtmek, hem de “terör iltisakı”nı muhalefet partilerinin yönettiği tüm belediyelere yayarak araçsallaştırmak gibi “Kötü niyetle” oluşturulduğu değerlendirmelerine yol açtı.
Ters teperse… Yani tıpkı 31 Mart’tan 23 Haziran’a doğru yaşandığı gibi toplumun “Devlet siyasi çıkarlar için kullanılıyor” algısına yol açıp, Ekrem İmamoğlu’nu yıldızlaştırırsa…
Ters tepme olayında belli ki operasyonda baş rolü üstlenen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun varlığı da etkili oluyor. Sedat Peker’in iddiaları orada bir yerlerde duruyor ve İstanbul operasyonunun ilk sinyalleri, Soylu tarafından Meclis’te tam da Sedat Peker iddiaları tartışılırken seslendiriliyor.
Aslında “Ters teperse” kaygısı hemen iktidar cenahında mesela Numan Kurtulmuş’un “Operasyon zinhar Başkan’a yönelik değil” çıkışı ile ortaya konuyor.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’na yönelik sert ifadeleri dikkate alınırsa ve zaten iktidar cenahında “Sayın Cumhurbaşkanının önderliği, direktifi” olmadan herhangi bir büyük operasyonun gerçekleşemeyeceği biliniyorken Soylu’nun operasyonunun ondan habersiz olması imkansız gibi görünüyor.
O durumda bu “Ters tepme kaygısına düşmek neden?” diye sorulmaz mı?
Bir şeyler sıkıntılı gidiyor Ak Parti’de… Bu çok belli.
Kadim Ak Partili Aziz Babuşçu’nun tweeti boşuna değil. Ne diyor sayın Babuşçu ”Sabrın sonu” başlığını koyduğu tweetinde:
“TV’lerde Ak Partiýi temsil ettiği iddiasıyla konuşan gazeteci ve programcılar artık çözülmesi gereken önemli bir sorundur.”
“Bu isimler durumdan vazife çıkarıyorlarsa vazifelerine son vermek lazım. Yok bu kişilere alan açılıyorsa; o zaman da oturup düşünmemiz lazım.”
“AK Parti ile ilgili hiçbir müktesebatı ve gerçek bağı olmayan bu gazeteci ve programcılar, milletin aklını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyorlar.
“Haksızlık da etmeyeyim tabii; Ak partiye antipati oluşturmakta oldukça mahirler.”
Bence sorun sadece medyadaki temsilde değil, daha derinde, daha derinde…