İşte Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “proje” olduğunun kanıtları!

“Akit okuyucusu olmadığı belli” olan bazı çevrelerden “mail”ler alıyorum... “Ne istiyorsun Ekmeleddin ihsanoğlu’ndan?” diyorlar; “Farklı bir ses olmasını niye istemiyorsun?”

Açık ve net söyleyeyim;

Benim, “Ekmeleddin ihsanoğlu’nun şahsı” ile hiçbir problemim yok... “Pot”lar kırması, “çam”lar devirmesi, ya da kendisini “aday” gösteren Kemal Kılıçdaroğlu gibi; “bir gün önce dediğini, bir gün sonra inkâr etmesi, yani ikinci bir çarkçıbaşı” olması, beni pek fazla ilgilendirmiyor!..

Ben, onun “uluslararası bir proje” olması ve bu projede bir “piyon” olarak kullanılması, o projeye “taşeronluk” yapması ile ilgileniyorum...

NEREDEN ÇIKTI BU ADAYLIK?

Bakın, size; “birçok kişinin bilmediği” ilginç bir “bilgi” aktarayım...

Ekmeleddin ihsanoğlu denilen bu zat; fazla değil, “daha 4-5 ay önce” arkadaşlarıyla, “üniversitede ders vermek” istediğini konuşuyordu...

O arkadaşları da, ihsanoğlu’nun bu arzusunu “bazı üniversite yönetimleri”ne duyurmuş, onlardan gelecek “teklif” bekleniyordu...

Beklenen teklif, yanılmıyorsam “Başkent Üniversitesi”nden gelmişti... “Gelin” diyorlardı, “bizim üniversitemizde ders verin!”

“iyi de bir para teklif ediyor”lardı... ihsanoğlu, arkadaşları ile tekrar konuştu ve onlara dedi ki; “şu kadar para teklif ediyorlar... Kabul edeyim mi, etmeyeyim mi?”

Tam “karar verme aşaması”na gelmişti ki, “hiç beklemediği bir teklif” yapıldı kendisine...

Evet; “Cumhurbaşkanlığı adaylığı!”

Teklifi yapan; “Görünürde” Kemal Kılıçdaroğlu olsa da, teklifin asıl sahibi Süleyman Demirel’den başkası değildi... Demirel, araya “bazı Prof. arkadaşları”nı koymuş, onları “mafsal” olarak kullanmış ve teklifini onlar vasıtasıyla yapmıştı!..

Ve sonuç:

“ihsanoğlu Cumhurbaşkanı Adayı!”

Düşünebiliyor musunuz;

Daha 4-5 ay önce “Üniversiteye dönmeyi” düşünen bir adama “pat” diye “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” teklif ediliyor ve o da kabul ediyor!..

işte ben, “olayın bu tarafı” ile ilgileniyorum... Ekmeleddin ihsanoğlu’na “adaylık” teklifini götüren Demirel’dir ama, bu “proje”de Demirel’e görev veren kim veya kimlerdir?..

Önce bu “soru”nun cevaplandırılması, sonra “diğer sorular”ın sorulması gerekmektedir!..

Kesin olan şu; “Ekmeleddin ihsanoğlu bir projedir, proje olmasına ama, bu proje sadece Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile mi sınırlıdır yoksa 2015 seçimlerini de içine almakta mıdır? Ve bu projenin arkasında hangi ülke veya ülkeler, hangi uluslararası güçler vardır?”

BAN Ki MOON DA PATRON!

Siz de görüyorsunuz: Ekmeleddin ihsanoğlu, “son derece hazırlıksız”dır... Dahası; “donanımsız” ve de “birikimsiz”dir!.. Bir “mantık kurgusu”ndan da yoksundur ve “ezbere” konuşmaktadır!..

Meselâ, demektedir ki; “Ben, islâm Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri olarak 43 islâm ülkesini yönettim!”

Demek istiyor ki;

“Türkiye’yi mi yönetemeyeceğim?”

43 islâm ülkesine “genel sekreter” olmak bir “kabiliyet” göstergesi ise, adama sorarlar; “Dünyadaki 160 civarında ülkeyi yöneten BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon denilen adama da, dünyanın patronu mu diyeceğiz?”

Öyle ya; sen 43 ülkeyi yönetmekle övünüyorsan, Ban Ki Moon DA 160 küsur ülkeyi yönetmekle övünür!..

Övünür övünmesine de, ona da sorarlar: “Hangi ülkeye barış getirdin, hangisine adalet, hangisine huzur getirdin?.. Özellikle islâm ülkeleri kan gölüne dönmüşken, sen neyi başardın?”

Aynı soru, Ekmeleddin ihsanoğlu için de geçerli: “43 islâm ülkesinde huzur mu sağladın, oralara barış ve adalet mi getirdin?.. Görev yaptığın sürede neyi başardın?”

MUSUL’U DA BiLMiYOR!

Ekmeleddin ihsanoğlu, her ne kadar “islâm Konferansı Teşkilâtı Genel Sekreterliği” gibi bir görev yapmış olsa da, “Türkiye’nin islâm dünyası ile ilişkileri”nden de “habersiz”dir!..

Buyrun, son örnek:

ihsanoğlu demektedir ki;

“Bütün ülkelerin konsoloslukları dururken; IşiD, gitti de, niye bizim Musul Başkonsolosluğumuza saldırdı, niye bizim diplomatlarımızı rehin aldı?”

Adama sorarlar; “Musul’da, bir başka ülkenin konsolosluğu var mıdır ki, IşiD, gidip de ona saldırsın?”

şu hâle bakın;

Adamın; “Musul’da, sadece Türkiye’nin Başkonsolosluğu olduğundan” bile haberi yok!..

Böyle bir adam, yıllarca “islâm Konferansı Genel Sekreterliği” yaptı, iyi mi?!?..

MÜBAREK’TEN ÖDÜL!

Kalkmış, bir de, kendisini “çok başarılı” gösteriyor... O kadar “başarılı” olmuş ki, “Mursi’nin elinden bile ödül aldım” diyor!..

Ama, gerisini söylemiyor!..

Biz soralım o zaman;

“Tamam, Mursi’nin elinden ödül aldın ama, sen, Mısır’ın son firavunlarından Hüsnü Mübarek’in elinden de ödül almamış mıydın?”

Onu niye gizliyorsun?..

Madem “ödül”le övüneceksin, o zaman “Mübarek’in elinden aldığın ödülü” de söyleyeceksin ki, kamuoyu “resmin tamamını” görsün!..

Ama söylemez...

Kamuoyunun “Mursi’ye sempatisini” bildiği için, ondan aldığı ödülü söyler de, “Mübarek’in elinden aldığı ödülü” söylemez!..

Vay uyanık vay!.. Alan da gaçan mı?..

Bilmez ki; “gerçek”lerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır!..

ŞiMDi, HERKES DESTEKÇi!

Bütün bunlara rağmen, Ekmeleddin ihsanoğlu’nu ciddiye alıyor değilim!..

“şahsı” ile de hiçbir alıp veremediğim yok... Dediğim gibi; ben, onun “bir projenin taşeronu” olmasıyla ilgileniyorum...

şunu da söyleyeyim: Bu projede rol alan, sadece Ekmeleddin ihsanoğlu değildir... Projenin içinde Süleyman Demirel vardır, Fetullah Gülen Örgütü vardır, Kemal Kılıçdaroğlu vardır, Devlet Bahçeli vardır!.. Ve elbette “tabela partileri” vardır!..

Ama bunlar; “görünen aktörler”dir!..

Bir de “görünmeyenler” var ki, bunlar da “Amerikalı Neo-Con’lar”dır, ingiltere’dir, israil’dir ve de “Despot Arap Rejimleri”dir!..

Manzarayı görüyorsunuz...

Ekmeleddin ihsanoğlu’nun adaylığı açıklandığında; “solcu”sundan “liberal”ine, “Alevi”sinden “yoldaş ve candaş medya”sına kadar hemen herkes hop oturup, hop kalkmış ve bir “istemezük fırtınası” estirmişlerdi!..

Ama şimdi;

Herkes “süt dökmüş kedi gibi” sessiz ve ihsanoğlu’nu kabullenmiş durumda!..

Eee, ne oldu da kabullendiler?..

Demek oluyor ki;

ilk başlarda “proje”den haberleri yoktu... Sonra, “gizli bir el” geldi ve onlara “balans ayarı” yaptı!..

DESTiCi’YE NE OLUYOR?

“Balans” dedim de, aklıma geldi:

Herhalde duydunuz;

Önceki gün, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de “Bremen Mızıkacıları”nın korosuna katıldı ve o da “Ekmeleddin ihsanoğlu’na destek vereceklerini” açıkladı!..

Bu “çağrı”ya kim uyar, ya da parti içinden kimler “tepki” gösterir ve hatta “parti ile yollarını kimler ayırır”, orasını bilemem...

Ama, bildiğim bir şey var:

Ülkenin, “Askeri Vesayet” altında inlediği “28 şubat” günlerinde, birileri; “Türkiye’nin iran olmasına izin vermeyeceğiz!” dediğinde, BBP’nin efsanevi lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlu ortaya çıkmış ve dobra dobra demişti ki; “Türkiye’nin iranlaşmasına elbette izin verilemez... Ama biz, Türkiye’nin Suriyeleşmesine de izin vermeyiz!”

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu çıkışı, “Askeri vesayet” üzerinde “soğuk duş tesiri” yapmış ve bütün vesayetçiler donup kalmıştı!..

O günleri, bilenler bilir!..

Bugünleri ise; herkes gibi ben de anlamakta zorlanıyorum...

Sahi, Mustafa Destici ne yapmaya, “partiyi kimin kucağına atmaya” çalışıyor?..

Türkiye’nin geldiği nokta ortada...

“Eksiklikler” olsa da, “demokrasi ve özgürlükler” alanında, hayli mesafe alındı... “Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun özlediği Türkiye”ye ulaşma yolunda çok önemli adımlar atıldı!..

Her şeyden önemlisi; 

“Ben, namlusunu millete çevirmiş bir tanka selâm durmam” diyordu, Türkiye’de bugün “namlusunu millete çevirmiş tanklar” yok!..

Ama, birileri;

Ekmeleddin ihsanoğlu gibi bir “proje”nin, bir “ısmarlama aday”ın üzerinden; “Eski Türkiye’ye” yani “Suriyeleşmeye”, yani “Baasçı bir rejime” doğru dümen kırmanın arzu ve heyecanı içinde!..

Ne yazık ki; BBP gibi, “Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun mirası” bir parti, “vesayet değirmeni”ne su taşıyor!..

şu hâle bakın;

Türkiye’de “özgürlük”lerin önünü açan, “demokrasi”nin önündeki “takoz”ları kaldıran, “Kürt sorununu çözme” konusunda önemli adımlar atan, kısacası “ülkeye barış ve huzur” gelmesi için elinden gelen çabayı gösterip, “Yeni Türkiye” diyen AK Parti iktidarı ve Tayyip Erdoğan’dır ama, BBP gibi bir parti, “Eski Türkiye”ye dönmek isteyenlere çanak tutmaktadır...

Yazık... Çok yazık!..

DEMiRTAş’IN MiSYONU

Gelelim, “bir başka proje”ye...

Yenişafak’tan Yasin Doğan, önceki günkü yazısında, HDP Adayı Selahattin Demirtaş’la ilgili bir “tahlil” yapıyor ve diyordu ki;

“Erdoğan karşıtı cephenin öne sürdüğü ilk proje CHP-MHP adayıydı, görünen o ki ikincisi HDP adayı Demirtaş olacak.

Tarihinde görmediği desteğe kavuşan Demirtaş, seçim kazanma şansı olmasa da, birçok amacı bir arada gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu amaçların bir kısmı ise statükonun projeleriyle örtüşüyor.

HDP adayından beklenen; AK Parti oylarını almak değil, Kürt oyların Erdoğan’a kaymasını engellemek...

Öncelikli amaç bu geçişin önünü kesmek, sonrasında ise tepkili CHP’lilerin sandığa gitmemek yerine buraya kanalize olmasını sağlamak. 

Giderek projeye dönüşen bir adayın ilkbahar yağmuruyla makyajını dökerek aslına dönmesi kuvvetle muhtemeldir.”

Demirtaş’ın “aday” olmasını “son derece olumlu” bulmakla birlikte, Yasin Doğan’ın bu “tesbit”lerini de yabana  atmamak gerektiği kanaatindeyim...

Demirtaş da, “Aydın Doğan medyası ve Paralel Medya tarafından alkışlanmasını” düşünmek ve hangi mecraya sürüklendiğini görmek zorundadır!..

Uzun lâfın kısası;

Kim “kullanılıyor” ise, bunu, bugünden görmek ve tedbir almak zorundadır.

Yarın, “kullanıldım” diyerek itirafta bulunmanın kimseye yararı olmaz!..

Herkes, “proje”yi görmelidir!..

*******************************************************

Şenal Saruhan’dan da hesap sorulmalıdır!

Uzun zaman onu Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu zannetmişlerdi... Sonradan, Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak olduğu anlaşılmıştı... İlk başlarda, onun “kitleyi tahrik” ettiği ileri sürülmüştü... Sonradan anlaşıldı ki; Cafer Erçakmak kitleyi tahrik etmek için değil, tam aksine “kitleyi sakinleştirmek ve provokasyonu engellemek” için oradadır...

Bunun gibi “nice yanlışlar” yapıldı Sivas’ta... Ve nice yanlış insan, yıllarca zindanda yatırıldı... Hâlâ da zindanda çürüyorlar...

Oysa, Bülent Akarcalı’nın dediği gibi; “Sivas olaylarının asıl sorumlusu dönemin Valisi Ahmet Karabilgin’dir, dönemin Emniyet Müdürü Doğukan Öner’dir... Ama onların da üstünde suçlu olan Demirel’dir, İnönü’dür!..”

Bu “gerçek”lere rağmen, Sivas Dâvâsı’nın avukatlarından Şenal Saruhan, dün demiş ki; “DDK kararı yok hükmündedir!”

Yok yaa!..

Sizin keyfinize göre karar verildiğinde ne alâ, aksine rapor verildiğinde “yok hükmünde” öyle mi?.. Sevsinler böyle “adalet” anlayışını!..

Şenal Saruhan, öyle demeye mecburdur... Çünkü “DDK Raporu” doğrultusunda “yeniden yargılama” yapılırsa; “Cafer Erçakmak’ın mezarını 2 defa açtırdığı” için o da yargılanabilir ve hesap verebilir!..

Evet, onlardan da hesap sorulmalı!

yeniakit

Bu yazı toplam 734 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar