Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İşte geldi "ve ileyhi türceuun..."

Bu iş böyle. "Keser döner sap döner, sonunda hesap döner" sözleri hep bu durumlar için söylenmiştir.

Dünyada hiçbir şey olmasa, "Ona dönüş günü" gelir... Ve mutlak hesabı O (c.c.) görür.
Ama dünyada nispi de olsa adalet oluyor. Çünkü insanın içindeki adalet tutkusu silinmiyor. Zulme uğrayanlar da adaleti arıyor, sırf insani duyarlılıkları sebebiyle zulme uğramayı içine sindiremeyenler de... Devletler de aslında adaletin ikamesi için var olmuşlardır.
27 Mayıs da orada kalamazdı.
12 Mart da...
12 Eylül de... Ve 28 Şubat, 27 Nisan...
Tabii ki adalet aranıyor, Kılıçdaroğlu "rövanş" havalarında ama gerçek olan "zulmün karşılığı" olan şeyin verilmesi... Zulme karşılık vermek rövanşsa rövanş, ne diyelim.
Ne olmasın? Tabii ki haddi aşmak olmasın, zulüm ne ise ceza ona göre olsun.
CHP, Ergenekon'dan sonra 28 Şubat ile de aynileşmeyi tercih ederse, kendisi adına vah ki vah.
......

İhvanofobi-İslamofobi

Ortadoğu denkleminde derinden derine bir kılçık devrede tutuluyor.
-İktidara İhvan mı gelecek? İhvan gelirse ne olacak?
Bu söylem, Cezayir'de İslami Selamet Cephesi'nin demokratik başarısının önünü kesen darbenin ve onun arkasındaki Batı dünyasının söylemi.
Filistin'de aynı şey oldu.
Batı dünyası, İhvan iktidara gelir diye Mısır'da bir diktatörle on yıllarca işbirliği yaptı.
Şimdi Suriye için bu mantık cevelan halinde.
Bu mantık Suriye'de neredeyse Esed cinayetlerinin devamının gerekçesi haline gelmiş durumda.

Fobilerin buluşması

Bir süredir bizim medyamızda da arzı endam ediyor bu yaklaşım. Resmen bir "İhvanofobi" oluşturuluyor. Son malzeme İhvan'ın amblemi halindeki "Kılıç ve Kur'an" figürü. Buradan cihat, oradan da kan çıkarılıyor. Ortaya konan soru şu: Esed'in kanlı laik, İslamcılar'ı -yani ortak düşmanı- boğan diktatörlüğü mü yoksa Cihatçı İslam mı?

Bu söylemin bizde de, Batı'da da epeyce bir çevrede Esed'e göz yumma tavrı geliştirdiğinden kuşku yok.
Oysa bu tavır, bir, yeni İhvan gerçeğini görmek istemiyor. İki, hem demokrasi deyip hem de İhvan'ın halk nezdindeki karşılığını ıskalıyor ve üç, böylece tarihin akış seyrini bir noktada durdurmayı hedefliyor.
Yeni İhvan gerçeğini görmemek, İhvan'ın, önemli ölçüde Türkiye örneğinin de etkisiyle, İslam, toplum, sistem, farklılıklar üzerinde yeni değerlendirmeler ve açılımlar yapıyor olmasını dikkate almamak demek.
Ortadoğu'da demokrasi deyince özellikle İslam-Toplum ilişkisini göz ardı etme geleneğinin bizatihi demokrasiyi sakat hale getirmesini es geçmek.

Ve tarihin akış seyrini durdurmak... Yani bütün dünyada iletişimle, özgürlük alanları gelişirken, insanlar, kurulu düzenleri sorgulayıp, onların arkasındaki güç odaklarına karşı öfke geliştirirken, İslam coğrafyasında diktatörlüklerin hâlâ hayatı tanzim ediyor olması...

Bunlar sürdürülebilir mi?

Bu noktada Türkiye doğru yerde duruyor.

Suriye'de hâlâ Esed yönetime devam etsin çünkü o İslamcılar'ı kontrol ediyor, demek neresinden bakılırsa bakılsın çılgınlıktır.

Hele İran'ın durumu...

Zıtları buluşturan çarpıklık

Aynı Esed aynı malı Batılılar'a da satmaya çalışıyor, Rusya'ya, Çin'e, İranlılar'a da... Nasıl bir iş bu?
Ne garip ki, İslamcı karşıtlığı "terör" bağlamında böylesine zıt dünyalarda alıcı buluyor.
Ne zor iş Türkiye'nin ve AK Parti iktidarının işi...
AK Parti, Türkiye'de de öyle zor bir engeli aşarak geldi.
Yıllarca sorgulandı Tayyip Erdoğan'ın "niyetler"i...
Refah'a onun için iktidar dar edildi.
Bu işin özünde "İslamofobi" var.
Ortadoğu'nun laik diktatörleri de, mezhepçi diktatörleri de sömürgeci dünya ile İslamofobi ekseninde buluşuyor.
Oysa bu coğrafyada gerçek normalleşme, toplumların İslam'la ilişkilerini en özgür platformda gerçekleştirmelerine imkan hazırlamaktan geçer.

bugün

Bu yazı toplam 1042 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar